Josefa, kendisi için kurul toplanmışken Luise ile yaptığı telefon görüşmesinde son noktayı koyar: “Konuştuğumuz gibi. Onlara gelmeyeceğimi söyle, bir daha hiç gelmeyeceğimi.” Artık o da mücadele ettiği küller kadar “özgür”dür.
Karakterini büyükbabasından aldığını düşünen, onun “çatlak”lığıyla övünen bir kız çocuğu Josefa, büyümüş ve gazeteci olmuştur. Arada geçen sürede evlenmiş, çocuk sahibi olmuş ve boşanmıştır. Yalnızlığıyla tek başına mücadele eden bir kadındır. Kitabın daha ilk kısmında bu bilgiler edinilebiliyor.
Josefa, patronu Luise tarafından B. şehrine gönderilir. Görev tanımı şöyledir: B. Hakkında bir röportaj. Daha önceden “sefil”liğini bildiği B. şehrine gittiğinde orayı şöyle anlatır: “Top namluları gibi göğe nişan alan bacalar, şehri gece gündüz kirlilik bombardımanına tutuyorlar.” Çünkü B. şehri kömür santrallerinin en yoğun olduğu bölgelerden birinde. Şöyle de devam eder: “hayır, gümbürtüyle değil, yavaş yavaş yağan, yağmur oluklarını tıkayan, çatıları kaplayan, rüzgarın küçük dalgalarla estirdiği kar gibi usul usul. Yazları kuru, siyah toz halinde havada savruluyor bu kar, insanın gözüne giriyor; burada sen de yabancısın Luise, tıpkı benim gibi. Durup gözlerini oğuşturanlar sadece yabancılar. B.halkı şehirde gözlerini kısarak dolaşıyor; sanırsın ki gülümsüyorlar.”
Romanın ana karakteri Josefa Nadler, insanların bedbaht halde yaşadığı bu yeri daha önce yok saydığı için kendini eleştirir: “Utanıyorum, çünkü böyle bir yer olduğunu biliyorum ama o kadar gurur duyduğum hayal gücümü bu şehirden esirgedim. Hayal gücümle Venedik’te gondola binmiş, New York’ta ölümüne korkmuş ya da Fas’ta ağaçlardan portakal toplamıştım. Ama burnumuzun ucundaki B.’ye sokmamıştım hayal gücümü.”
Çevredeki kömür santralinin basın görevlisi Alfred Thal ile görüşen Josefa, ondan eski santrali gezmesi önerisini alır ve kendileri için yeni bir santral yapıldığını anlatan Alfred Thal’den şu sözleri duyar: “İnşaatı görmediniz mi? Şu büyük açık mavi bina. Açık mavi, peyzaj mimarlarının önerisiydi. Burada bizim mavi bir gökyüzümüz yok ya, onlar da bize hiç olmazsa gök mavisi bir santral yapıyorlar.” Ertesi gün eski santrali gezince, kül depolarında iki büklüm çalışan, gırtlakları cehennem sıcağında kömürle beslenen insanların olduğu bu yerden kaçma isteği duyar. Gördükleri karşısında dehşete kapılmıştır. Şu eleştiriyi yapmaktan kendini alamaz:“Sentetik kazağa ya da belirli bir tür sinek ilacına ihtiyaç duyulduğu için insanları geçen yüzyılınkoşullarında çalıştırmaya kimin hakkı var?”
Tüm kafasındakilere rağmen B. şehri hakkındaki yazısını yazar. Önce iki versiyonunu yazmayı düşünmüştür: gerçekleri anlattığı ve her ihtimale karşı sistemin kabul edeceği. Ancak gerçeği olduğu gibi yazdıktan sonra mantıklı ve inandırıcı bir yarım gerçek yazmasının imkansız olduğuna kanaat getirir. Bundan sonraki süreç Josefa için biraz çetrefillidir. Yazısının yayımlanıp yayımlanmayacağına dair kurul toplanacaktır. Bu sırada bir de B. hakkında Yüksek Kurul’a şikayet mektubu yazar. Bu aslında açık açık meydan okumak ve gazetecilik yerine kendine belki de bir fabrikada işe girmeyi göze almak demektir. Çevresindekilerin, mektubu geri çekmesi ile ilgili önerilerini dinlemesi ihtimali için de artık çok geçtir çünkü mektup artık çoktan gönderilmiştir. Bütün bunların sonucunda şiddetli bir sarsıntı geçirir ve iş yeri dışında elinde kalan sınırlı şeyler beş yaşındaki oğlu ile on beş yıldır sevgili mi arkadaş mı olduklarına bir türlü netlik kazandıramadığı Christian’dır.
İş yerinde üstleri tarafından çeşitli baskılara maruz kalması ve içine sıkışıp kaldığını düşündüğü dünya aslında Josefa için bir sınanma biçimidir. Çünkü o, düşlerinde bile uçan, uçmayı başaran biridir. Romanda anlatılan gazeteci-iş yeri-baskı katmanı dışında ikinci bir katman daha vardır ki o da Christian’la ikisine ait kabuk dünyadır. Bu katmandaki olumsuz gelişmeler de Josefa’nın bir kez daha çirkin gerçek dünyada olduğunu öğretir ona. Baskının yılgınlığı ve yorgunluğunun üstüne Christian’dan da son “vurgun”u yediğini düşünür. Tüm bu gel-gitlerle romanın sonuna varıldığında Josefa, kendisi için kurul toplanmışken Luise ile yaptığı telefon görüşmesinde son noktayı koyar: “Konuştuğumuz gibi. Onlara gelmeyeceğimi söyle, bir daha hiç gelmeyeceğimi.” Artık o da mücadele ettiği küller kadar “özgür”dür.
|
- Mücadele ettiği küller kadar “özgür” - 9 Kasım 2018
FACEBOOK YORUMLARI