Yedi Yıl: Hayat Nedir Ki, Mutsuzluk Anlarından Başka

Yedi Yıl, okudukça içinde kaybolduğum bir yaşam öyküsü havasında, gerçekten yaşanmış olduklarını hissederek okudum.

Kuzey ülkelerinin kimliğini taşıyan yazarların genelde okur ile mesafeli ve soğuk bir tavrı olduğu dile getirilir. Çoğunlukla anlatmak istediğinin dışına çıkmayan, benzetme ve metafor kullanmak yerine olduğu gibi anlatmayı tercih eder tarzda kitaplar kaleme aldıklarına dair bir algı var. Genellikle durum tam olarak budur. Tam da bu sebeplerden ötürü severek okuyorum bu kitapları diyebilirim.

Yedi Yıl adındaki eser yine bu coğrafyanın bağrından çıkmış, buram buram insan bunalımları ya da diplerde cereyan eden yaşamları konu alıyor. Anlatıcı konumundaki ana karakterimiz Alexander’ın içinde kaldığı, çıkmak için gerekli çabayı göstermek istemediği(?) bir aşk üçgenini okuyoruz.

Peter Stamm, Türk okuruna biraz yabancı bir yazar. Uzun zamandır herhangi bir kitabı dilimize çevrilmemişti. Avrupa dolaylarında adından sıkça söz ettirdiğine dikkat çekilen yazarın söz konusu tanınma durumunu anlamak için Yedi Yıl yeterli veriyi sağlıyor diyebilirim.

Hikayemizin başlangıcı bir grup üniversite öğrencisi gencin eğlence ve boş vakit değerlendirme amacıyla Iwona adlı karakteri aralarına dahil etmeleri ile oluyor. Son derece sessiz, zamanının gerisinde kalmışlık hissi veren giyim kuşamı, genel hal ve tavırları ile 1989 yılının Münih gençleri arasında çok silik bir Polonyalı kendisi. Alexander, en başından beri herhangi bir manada çekici bulmadığını dile getirir. Ancak tanıştıktan ve biraz vakit geçirdikten sonra onun yanından ayrılmak istemediğini fark eder.

Durumun daha da vahim bir hale gelmesi için hikayeye başka bir kadının dahil olması gerekiyor değil mi? O kişi ise Alex için fazla başarılı, standartları yüksek, geleceğe yönelik ciddi hayalleri olan bir mimar adayı Sonja olur. Aynı bölümün öğrencileri olarak üniversite hayatları boyunca iletişimde kalan ikili aralarındaki diyaloğu birlikte olmaya vardırır. Mükemmel bir kadının tarifi olan Sonja’nın yanında kendisini hep bir şeyleri başarmak ve daha iyi olmak zorunda hisseden Alex asıl iç huzuru Iwona’nın yanında yaptığı kaçamaklarda bulur. Ve bu durum günler, aylar, yıllar geçtikçe içinden çıkılamaz bir hal almaya başlar.

Ne istediğini bilmemek?

Alexander’ın içinde bulunduğu durum bu (mu). Hayatını paylaşmayı seçtiği kadının yanında görevlerini yerine getirmesi ve bunları çok iyi yapması gerekmektedir. Ancak hayatını paylaşmadığı, canı istediği zaman yanına olmayı seçtiği kadının yanında gerçek huzurun ne olduğunu tadar. Bu durum, kadınlar konusunda iyi ilişkiler yaşamış olsun olmasın erkeklerin yaşadığı psikolojik sorunların başında geliyor olabilir. Ne istiyorum? Nasıl yaşamak istiyorum? Kiminle yaşamak istiyorum. Kiminle ve nasıl yaşamak istiyorum?

Dilimin döndüğü kadarıyla anlatmaya çalışacağım ancak hikayenin devamı hakkında daha fazla detay vermek istemiyorum. Zira cidden okunup, görülmeye değer olaylar yaşanıyor.

İlk olarak ana karakterin içinde bulunduğu çıkmazdan söz edelim. Sanıyorum modern zamanların en büyük problemlerinden biri bu ne istediğine karar verememe hali. Asla tatmin edilemeyen bir erkek ya da kadın ruhu, karşı cins içinde bu konuda kararsız ve yaptığı seçimden mutsuz olmakla yükümlü. Asla gerçekten istediği iç huzuru bulamayan, hata yapmaktan korkan insan. Bu durumda bir seçim yapacak olsa seçtiği taraf daima Sonja olacak insanlarız çoğumuz. Zira mükemmel olduğunu, başarı demek olduğunu bildiğimiz şeyin yanında yer almak, gönüllü başarısızlıktan daha fazla ilgi çekici oluyor. Yaşamda geçilen eşiklerin hiçbirinde başarısız olmak istemiyoruz. Ya da eksik bir şey yapıyor olduğumuz duygusu bizim için katlanılmaz oluyor. Peki ama başarı kelimesini hayatımız boyunca nasıl kullanıyoruz? Gerçekten.

Kitabın ana fikrinin bu minvalde olduğunu düşünüyorum. Yoksa aşk hayatı ile birlikte meslek hayatında da gerçek bir ortak olan eşi Sonja yerine çekici olmak şöyle dursun itici olan Iwona neden ona huzur veriyor olsun?

Yazarın hikayeyi dile getirmek için seçtiği yöntem çok samimi olmuş. Eski ve çok yakın bir dost ile geçmiş zamanı yad etmek şeklinde aktarılıyor. Yaşanmış ne varsa hepsini, yalansız, olduğu gibi anlatıyor, içini döküyor Alexander. Okuru muhatap alırken araya başka bir karakter koymuş sadece. Yoksa o bahçede oturup şarap içerken hikayeyi dinleyen direk olarak Peter Stamm’ın okularının ta kendisi. Beğendiğim bu durum olayların önem derecelerini kavramak açısında da faydalı oluyor. Bölümler ilerledikçe “sohbet” arkadaşının tepkilerinden hikayenin hangi seviyede ilerlediğini anlayabiliyoruz.

Doğu-Batı durumları

Olaylar, Doğu ve Batı Almanya denen hadisenin sona erdirildiği ya da Berlin Duvarı denen heyulanın yıkıldığı zamanlarda başlıyor. Dünya siyaseti açısından oldukça dikkate değer bu vaziyetin hikayeye erkilerini arka planda takip edebiliyoruz. Özellikle Iwona tarafında daha fazla öneme haiz olan bu durum kitabın ilerleyişine nazik dokunuşlar yapıyor. Yaklaşık on küsür yıllık bir dönemi anlatan hikaye ilerledikçe yaşadığımız zaman yaklaşıyor. Haliyle yaşı ilerleyen karakterlerin hikaye ile olgunlaştıkları, hikayenin olgunlaştığı dikkat çekiyor.

En başta söylediğim kuzeyli soğukluğu ile anlatılmış bir kitap bu. Ancak bu sadece teknik olarak böyle. Yoksa hikayenin kendisi son derece duygusal bir çerçevede ilerliyor. Sade, doğrudan anlatım Alex bizmişiz gibi hissetmemize olanak tanıyor. Okurken bir iki yerde kitabı bırakıp bir süre düşündüğüm, benzer seçimleri yaptığım ya da yapamadığım zamanları gözümün önüne getirdiğimi söyleyebilirim. Kesinlikle bir şeyleri isterken tam olarak istiyor olduğumuzdam emin olmamız gerçekten çok ama çok zor. Ne de olsa insan mutlu olmak için değil yapmak zorunda olduğu için yaptığı tercihler etrafında yaşıyor…

Eserin çeviri kısmında beni rahatsız eden bir durum yoktu. Aksine okudukça içinde kaybolduğum bir yaşam öyküsü havasında, gerçekten yaşanmış olduklarını hissederek okudum. Ki mutlaka bir yerlerde, bir zaman gerçekten yaşandı. Ya da yaşanıyor. Nispeten daha yolun başında olduğunu söyleyebileceğimiz Nebula Yayınları’nın bu kitabı, kendisine karşı samimi olan okura daha fazla şey anlatıyor. Ve hikayenin bir noktadan sonra sizin etrafınızda cereyan ettiğine tanık oluyorsunuz.

  • Yedi Yıl
  • Yazar: Peter Stamm
  • Çeviri: Regaip Minareci
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: 2018
  • Sayfa Sayısı: 224 Sayfa
  • Yayınevi: Nebula Yayınları

Zülfikar Yamaç
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Mücadele ettiği küller kadar “özgür”

Read Next

Farklı okumalara açık bir roman: Tuhaflıklar Fabrikası

One Comment

  • Yazar kuzeyli değil. İsviçre ile İsveç’i karıştırmış olabilirsiniz.

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *

Follow On Instagram