“Vakit Yok Yarına”

Bu Şiirin Bitmesini İstemiyorum, Yapı Kredi Yayınları’nın şiir serisi içinde, bu yılın Şubat ayında ilk baskısını yaptı.

Savaşın olduğu yerlerde söylenir, “vakit yok yarına”. Savaşın ve zorunlu göçlerin olduğu yerlerde hissedilir geleceksizlik. Filistinli şair Mahmut Derviş de henüz yedi yaşındayken doğduğu köy Berve’yi terk edip Güney Lübnan’da yaşayan Filistinli mültecilere katılmak zorunda kalır. Ülkesindeki işgale karşı eylemlerde bulunduğu suçlamasıyla 1961- 70 yılları arasında beş kez hapis yatar. 1973 yılında Beyrut’a göç ederek 1982’ye kadar burada yaşar. Beyrut’u, Şam, Tunus ve Paris şehirleri takip eder. Filistin’in bir bölümünün özerklik elde etmesi üzerine artık sürgünde yaşamak istemeyen Derviş, Amman ve Ramallah’a taşınır. Yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle Amerika’ya giden şair, geçirdiği açık kalp ameliyatı sonrasında, 9 Ağustos 2008 tarihinde hayata gözlerini yumar. Çok sayıda eseri ve ödülü bulunmaktadır.

Bu Şiirin Bitmesini İstemiyorum, Yapı Kredi Yayınları’nın şiir serisi içinde, bu yılın Şubat ayında ilk baskısını yaptı. Eseri Arapçadan çeviren isim, Mehmet Hakkı Suçin. Eser, “Tavla Oynayan”, “Bu Şiirin Bitmesini İstemiyorum” ve “Kelimelerden Başka Nedir Bu Solgun Yapraklar” başlıklarını taşıyan üç bölümden oluşuyor.

Meselesini çok açık bir biçimde ortaya koyan, fakat bunu şiirselliğin uzağına düşmeden yapmayı beceren Derviş’in şiirleri felsefî bir duyuş taşır. Şair, içimizdeki farklı kişilikler arasında, farklı kimliklerimizin kulağımıza fısıldadığı sesler arasında kim olduğumuzu bilip bilmediğimizi sorar durmadan. Neredeyse tüm şiirlerin derininde kimim ben diye soran şairin çığlığı duyulur. Derviş’in kendi seçtiği ifadeyle, ilhamla kaleme alınan bu şiirlerde sezginin yüceltildiği görülür. Sezgi insanı benliğine götüren yoldur. Diğer bir deyişle onu, anlama ulaştıran yoldur. Çünkü sezgide gerçeğin herhangi bir başka yola ihtiyaç duyulmadan doğrudan doğruya kavranması söz konusudur. Şair şiiri, bir zar atışı olarak görür. Sonunda neyin geleceği belli değildir. Söz, karanlık bir satıh üzerinde ışıldayabilir de ışıldamayabilir de. İlhamın şansına sahip olan şair, şiire bir dahli olmadığından söz eder. O yalnızca şiirin ritmine itaat etmektedir. Kelimelerin yankısındaki bu kayboluş şairin ben’inin, nefsinin suretinin başkalarına intikal edişidir.

Kendisini “ışığın ve ful yasemininin şairi” olarak adlandıran Mahmud Derviş’in kullandığı dilde, yine kendi deyimiyle, gölge yoktur. Korku yoktur. Terk edilen şehirler, zorunlu yolculuklar ve sürgün yıllarının sonucunda gölgesiz, çarpıcı bir dil oluşur. Duygudan düşünceye, düşünceden duyguya yaptığı şaşırtıcı geçişlerle sarsar bu dil. Diyaloglardan çokça yararlanır şair. Kimi şiirler sinematografik denebilecek kadar güçlü bir görsellik taşır. İzlenimci öğelerin şiirde kurucu rol üstlendiği görülür. Karşıtlık ya da bağlılaşık içinde olan unsurlara da sıkça yer verilir: “Kestirme yoldan gitmek için denize,/ Unutuyoruz nehrin yaşamöyküsünü” , “Olmasaydı mağaranın karanlığı sönerdi ışık/” , “Yokluk, hasretidir varlığın kendi şekline…” vb.

Burada olmak ve şimdiyi yaşamak, bir tarafıyla ne zaman geleceğini bilmediğimiz bir sonu kendiliğinden ötelemek anlamına geldiğinden sırtımıza sonsuzluğun yükünü yükler. Fakat yine de Derviş’in şiiri şimdi, burada olana bir övgüdür: “Şöyle demiyorum: Hakikattir oradaki uzak hayat/ ve hayalî mekânları var/ Diyorum ki: Hayat, burada, mümkün”. Şimdiki zaman ayrıca, dünün yaşandığı şekliyle değil, arzulandığı şekliyle yeniden kurgulanabilmesine olanak tanır. Üstelik kişi kendisi olarak bunu başarabilir. Tam da bu sayede, dününü kendisi olarak yeniden tasarlayabilen kişi geleceği de dilediğince türetebilecektir. Şair bazen de geleceği düşünmeyi erteler. Bunu, şimdiyi her geçen gün yaklaşan ölümün gölgesinden kurtarmak için yapar. Yarın, barışa ve güvenliğe duyulan özlem dindiğinde uyanabilir ancak.

Mahmud Derviş şiirlerinde mekânı, bireyi var eden, onu belirleyen bir unsur olarak kullanır. Duyguların tasviri için de en önemli araçlardan biridir mekân. Bilhassa doğayla hemhal olmuş şair, duygularının, hallerinin adını koymada ondan faydalanır. Doğanın bir parçasıdır: “Seni seviyorum, yeşil. Ey yeşil toprak./ Işık ve suda bir elma dalgalanıyor. Yeşil./ Gecen yeşil. Sabahın yeşil. Öyleyse ek beni şefkatle…/ Bir avuç esinti taşıyan anne elinin şefkatiyle,/ Tohumlarından bir tohumum ben, yeşil…/”. “Kâinattır benim geniş kalbim.” mısrası da sözünü ettiğim özdeşlik halini aktaran mısralardan bir diğeridir. Şairin zaman ve doğa/kâinat algısını ise şu mısralar çok güzel bir biçimde ifade eder: “Hayatımız bizimle, burada ve şimdi, öyleyse bilge kalbin/ fıtratına uy, çiçek açan sade bitkilerin/ arasında yayıl. Kalpte doğruluk var/ matematikte değil.”

Şehirler, istasyonlar, nehir kenarları, çöl, bahçe, ev vb. mekânların da üstünde asıl belirleyici coğrafyadır. “Bir Tren İstasyonunda Haritadan Çıktı” şiirinde yer alan “Haritanın kalbidir memleketimiz” mısrası, yaşadığımız yerin arzın merkezi olduğunu anlatır, coğrafyanın birey üzerindeki belirleyiciliğini çok açık bir biçimde ifade eder. 14. yüzyılın önemli düşünürü İbn-i Haldun’un tespitiyle, coğrafya kaderdir. Derviş, kaleme aldığı şiirlerde bu fikri kendi yaşadığı coğrafyanın realitesi üzerinden işler. “Göçün sebep olduğu bir bozukluk var dünyama dair fikrimde” dizesi bu bağlamda çarpıcıdır. Coğrafya, bireyin kendine yönelttiği en temel soru olan “ben kimim?” sorusunun yanıtını belirleyen etkenlerin başında gelir. Derviş en çok, coğrafyanın seçilemeyişine dikkat çeker ve onun insana tesadüfî bir varoluşun ağırlığını yüklediği fikri üzerinde durur. Ülkemizi, uyruğumuzu, ailemizi, cinsiyetimizi biz seçmiyoruz ve tüm bu seçmediklerimizle ediniyoruz kimliğimizi. Söz konusu tesadüfîliğin işlendiği ve kitabın da en çarpıcı şiirlerinden olan “Tavla Oynayan” da varlık sorgusu sürer ve ihtimaller sıralanır: “Var olmayabilirdim/ Düşebilirdi bir kervan/ pusuya, yoksun olabilirdi aile/ bir çocuktan,/ işte odur şu anda bu şiiri yazan”. Şiirin devamında ise şu mısralar dikkati çeker: “Ben kimim söylemek için size/ söyleyeceğim şeyleri?/ Ben, ben olmayabilirdim,/ burada olmayabilirdim…/ Düşen uçakta olabilirdim sabahleyin”.

Hayatlarımız üzerinde en ufak bir seçim hakkımız olmadığı halde ne için, kimin içindir bu savaşlar? Neden öldürür insanlar birbirlerini? Şöyle der şair: “ ‘Taarruz!’ diyen iki komutanı savunmak için/ ganimetler bekleyen ipek çadırlarda…/ Defalarca ölüyor askerler/ fakat kimse bilmiyor kimdir muzaffer!/ ve tesadüf yaşayan bazı raviler şöyle dediler:/ Galip gelseydi birileri birilerine/ başka başlıklar taşırdı insanlık tarihimiz”. Kazananı yoktur ve olmayacaktır insanlık tarihinin. Geriye yalnızca ölümler kalır.

“Genç Bir Şaire” başlıklı şiire ise özellikle dikkat çekmek gerek; çünkü şiir yazmakla derdi olan herkes için yol gösterici niteliği olan bu şiirin, özellikle yeni başlayanlar için dikkate alınmaya değer olduğu kesin. Yalnız biz bu şiire bir nasihat şiiri demeyelim, zira şair: “Nasihat yoktur şiirde. Şiir yetenektir” diyerek bunun bir öğüt olmadığının altını çizmektedir.

Mahmut Derviş hakkında yazılacak, söylenecek çok şey var şüphesiz. Fakat diyeceklerim bu yazının sınırlarını aşıyor. Yurtsuzluk ve göç var bu şiirlerde. Hakikate yaklaşan bir kayboluş var ki bu, aslını bulmakla mümkün bir kayboluş. Acıyı tüm gerçekliğiyle yaşamış ve tek hayali, hayal kırıklığı yaşamadan uyanmak olan bir şair var. İnsanı merkeze alan evrensel şiiriyle tüm zamanlara seslenen bir şair.

Bu şiirin bitmeyeceğine eminim.

  • Bu Şiirin Bitmesini İstemiyorum
  • Yazar: Mahmud Derviş
  • Çeviri: Mehmet Hakkı Suçin
  • Türü: Şiir
  • Sayfa Sayısı: 108 Sayfa
  • Basım Tarihi: Birinci Baskı, Şubat 2016
  • Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Sinema Kitabı

Read Next

Kuantum Çağı

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *