Nika Yayınları’ndan 2018 yılında çıkan Ve Rüzgâr Her Şeyi Alıp Götürmedi kitabının yazarı Evren Demiryürek ile ilk kitabını konuştuk.
Demiryürek;‘’Rüzgâr her şeyi alıp götürüyor, tutmak lazım değerli şeyleri, onların nasıl tutulabileceğini anlatmaya çalıştım kitabımda, bu nedenle Brautigan’a atıf yaptım’’diyor. Kendisine bu keyifli sohbet için teşekkür ediyoruz.
-
Evren Demiryürek kimdir?
1988 yılında Ankara’da doğdum ve hâlâ buradayım. Gazi Üniversitesi’nde ekonometri okudum, sekiz yıl sürdü bu olay. Evet, olay. Bugünlerde, dönemlik, günlük ve haftalık işlerle geçinmeye çalışıyorum, boş kaldığımda da bir türlü ilerleyemediğim ikinci kitabım üzerine düşünüyorum. Gidişat fena ama ne yapalım, bunlar olur.
-
İlk yazdığınız yazının (öykünün, denemenin, düz yazının) konusu neydi?
İlk nitelikli sayılabilecek metnimi Gazi’de hazırlık okurken her hâliyle delirdiğini haykıran bir hocamız üzerine yazmıştım. Deliliğinin bir adım ilerisini tahayyül ettiğimde, onun sıraların üzerine çıkıp tepinebileceğini görebilmiştim. Müthişti.
-
Kitap yazma sürecinizde zorlandığınız konular hangisiydi?
Kuralları hatırlamaktı. Anlatmak istediğim çok fazla şey vardı aslında ama bir karışık kuruyemiş hazırlamıyordum, kitap yazıyordum, her şeyi anlatamıyorsunuz. Daldan dala atlayamıyorsunuz. Hava durumundan doğru yerde bahsetmeniz gerekiyor. Eski kalıpları kullanma hatası yapmamanız lazım ve birçok şey. Durup hatırlamaya çalıştım ben de. Öylece yazma lüksüne bir gün kavuşmak hedefim.
Kendi yangınımızı başlatır başkalarını suçlarız.
-
Sizi kitap yazmak için masaya oturtan cümle neydi?
İşte şu cümle beni yazmaya sürükledi diyemem. Kitap yazma nedenim cümleler değildi. Ancak kimi cümleleri kuran kişi olmak istediğimi belirtmeliyim. Hoşuma giden cümleler okunur okunmaz insanın zihninde kemikleşen cümlelerdi. Yazarın ne demek istediğini anlamanın ötesine geçip düşünmeye başlatan cümleler. İşte bir örnek, şiir dizesi ama olsun: Kendi yangınımızı başlatır başkalarını suçlarız. Arabesk kültüre dair yazılacak her metnin girişine konulabilir bu cümle. Bir tane daha: Hareket etmezsen acı üzerinde birikir. Nefis.
-
Hiç okuduğunuz bir kitap için “Bunu benim yazmış olmam gerekirdi!” dediğiniz oldu mu?
Yazarı olmadığım için kahrolduğum birkaç kitap var. Yani Rüzgâr Her Şeyi Alıp Götürmeyecek, Gecenin Sonuna Yolculuk, Onca Yoksulluk Varken, Çit (Magnus Mills) ve Plutarkhos’un Gevezeler ve Meraklılar kitabı.
Schopenhauer bana gülmeyi öğreten adamdı
-
Başucu kitabınız hangisi, bir cümleyle anlatacak olsanız bu cümle ne olurdu?
Öncesinde başucu kitabı dediğimizde ne anladığımı ifade etmeliyim. Bence başucu kitabı, çok sevilen değil sürekli başvurulan bir kitaptır. İnsanı diri tutan ve tabiri caizse doz doz alınan kitaplar. Schopenhauer’un metinleri böyledir benim için. Schopenhauer bana gülmeyi öğreten adamdı, karanlıktaki mizahtır Schopenhauer, her fırsatta birkaç doz alıp gerçeklere gülerim, böylece onları alt ettiğimi hissederim.
-
Son dönem Türk edebiyatı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türk Edebiyatı dendiği zaman, elbette son dönem için, aklıma bir klişe geliyor: “Milletimiz okumuyor.” Bunu söylerler. Oysa ben tamamıyla insanlarımızı suçlamıyorum. Yazarın işi kendisini okutmaktır, dayatmaktır. Bunu kayıtsız kalınamayanı yaratarak yapabilirsiniz. Son dönem Türk Edebiyatı kendisini okutamayan insanların edebiyatıdır, bu tayfaya kendimi de dâhil etmekten çekinmeyeceğimi şerh düşüyorum ama ben henüz yeni başladım, zaman gösterecek neyin ne olduğunu.
-
Kitabınızın ismine ilham olan Richard Brautigan’ın Yani Rüzgâr Her Şeyi Alıp Götürmeyecek kitabıyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Brautigan, rüzgârın her şeyi alıp götürmesini yeğlerdi. İntiharından önce böyle bir kitap yazması dokunaklıdır. Kitabı daha anlamlı kılar bu bilgi. İçine oturan bir gerçeği kavramış çocuğu görürüz kitapta, ismi bile her şeyi anlatır: “Yani rüzgâr her şeyi alıp götürmeyecek, öyle mi? Öyle.” O, kökleşen trajediden söz ediyordu, rüzgâr her şeyi alıp götürebilir mi götüremez mi? Götürmez, götürmüyor, trajedi orada kalıyor. Bugün ise daha farklı bir dünya var, rüzgâr her şeyi alıp götürüyor, tutmak lazım değerli şeyleri, onların nasıl tutulabileceğini anlatmaya çalıştım kitabımda, bu nedenle Brautigan’a atıf yaptım.
Hayallere yürü demekle iş bitmiyor ilkeli olmak lazım
-
Kitabınızdaki karakterlerin olaylar üzerinden yaşam hakkındaki fikirlerini okuyoruz. Bu karakterlerin temsil ettiği bir düşünce veya simge var mı? Ne anlatıyor bu karakterler, kitapta neden varlar?
Evet, kitabımdaki karakterlerin simgesel anlamları var. Ben asıl olarak insanın hayalleriyle mücadelesi temasını işledim kitapta ve bunu Türkiye’deki ilişki kültürü üzerinden kurguladım. Kadın karakter hayalin simgesi, onu tavlamaya çalışan karakter hayal eden insan, İlke ise ilkeli tavrın bir simgesiydi. Hayali ve hayal edeni biliyoruz. İlke niye var? İlke, mevzu hayallere yürümek olduğunda halı altına süpürülen ahlâk mefhumu için var kitapta. “Amerikan Rüyası” denen ve “kazan da nasıl kazanırsan kazan” olarak formüle edilen yaklaşımda bir ahlâk sorunu görüyorum çünkü. Kazanmayı her şeyin üstüne koyduğunuzda ilk vazgeçeceğiniz şey de ahlâk oluyor. Çalmadan, hak yemeden, birilerinin üzerine basmadan yükselmeniz çok olanaklı değil çünkü mevcut sistemde. Dolayısıyla hayallere yürü demekle iş bitmiyor ilkeli olmak lazım, kişisel ahlâkla hareket etmek lazım, her adımı bu ahlâka göre kurgulamak lazım vs. İlke bu nedenle var.
-
Tartışılan konuları neye göre seçtiniz?
Tartışılan konuları iki şeye göre seçtim, ilki, insanın hayalleriyle mücadelesi temasından dolayı bir çatışmanın gerekliliğiydi. Feminizm tartışmaları bu nedenle var kitapta. Kadınla erkek arasındaki çatışmalar da aynı nedenden yer alıyor. İkincisi ise, hayallere yürürken düşülen tuzakların teşhisinden ileri gelen tartışmalar. Örneğin varoluşçuluk bu nedenle masaya yatırılıyor. Çünkü onun kaçmayı arzulayan insanın sığınağına dönüştüğünü düşünüyorum, artık böyle en azından. İdeoloji, kültür gibi tartışmalar da ayrı tuzakların teşhisi için önemliydi. Sizi doğrudan belirleyen şeyleri yok sayarak yürüttüğünüz her tartışma safsatadan daha fazlası değildir. Kitapta da işlemiştim, kısaca bir örnek vereyim: Türk kızlarının evlilik merakı derler. Kültürü hesaba katmadan bu konu üzerine konuşan herkes, istisnasız herkes, sadece bir saçmalığı üretir. Sanki Türk kızları bir anda evliliğe merak salmışlar gibi düşünür, bunu Türk kızı olmakla ilişkilendirir vs. Hâkim ideoloji, kültür gibi değişkenleri hesaba kattığımızda ise meselenin özüne doğru ilerleriz, yani bir mecburiyettir bu konuları tartışmak.
-
Kitabınızda varoluşçuluktan sistem eleştirisine kadar oldukça etkileyici bölümler mevcut. Evren Demiryürek’in beslendiği düşünürler kimlerdir?
Kitabın sunuş bölümünde bu soruya bir cevap veriliyor aslında ama kısaca isim vereyim burada da. Yüce önder Kadir Cangızbay’ı en başa yazmalıyım. Kant’ın “iyi isteme” olarak ifade ettiği kavramı çok etkiledi beni. Yalçın Küçük’ün mücadele ve iz sürme biçimi yine çok etkileyiciydi benim için. Marquis de Sade’ın tek derdinin din olduğunu ve tüm kitaplarında dinle savaştığını kavradığımda onu da kendi savaşımda rehber olabilecek birisi olarak düşündüm, inanılmaz birisidir Sade, dinden intikamını yazarak alan bir adamdır. Son olarak, elbette, Schopenhauer, onun Aşkın Metafiziği kitabı, kendi saha gözlemlerimin teoriye dönüşmesini sağladı. Yeri büyüktür benim için.
|
- Rüzgâr her şeyi alıp götürebilir mi götüremez mi? - 19 Ocak 2020
- Macera Tüneli: Bir yeni macera davetiyeniz var! - 25 Temmuz 2018
- İnsanı İnsana Kelimeyle Anlattı Bazuka! - 19 Şubat 2018
FACEBOOK YORUMLARI