Çağın ender münzevi düşünürlerinden birinin kaleminden yoğun, sert, kehanet dolu, provokatif ve karanlık bir metin; Kaos’un Kutsal Kitabı
İstanbul’da doğmuş 20. yüzyılın son kahin-peygamberi Albert Caraco’nun tüm insanlığa bir lanetidir Kaos’un Kutsal Kitabı. Nietzsche’den bu yana hiçbir filozofun gösteremediği yıkıcı gücü taşıyan, bir münzevinin kendisine ‘’rağmen’’ kütleşen metni.
Soğukluğu, doğrudanlığı ve berrak karamsarlığıyla eşsiz, bir ‘’nesnellik fanatiği’’nin bedduası. Üremeye, üretmeye ve tüketmeye bir reddiye; şehirlere, beton katmanlarına, budala politikacılara, böcekleşmiş yığınlara, gökten firar etmiş tanrılara bir lanet.
Çağın ender münzevi düşünürlerinden birinin kaleminden yoğun, sert, kehanet dolu, provokatif ve karanlık bir metin.
Sınıflandırılamaz düşünürler; Schopenhauer, Nietzsche, Malthus, Cioran gibi isimlerin yanına adını en nihilist çığlıkları atan metinleriyle simsiyah harflerle yazdırdı; Albert Cacaro.
Okuyacağınız metin kıyameti bu anda, hemen şimdi koparacak. Kafanızın içindeki cam kırıklarını harekete geçirecek. Elinize almadan önce, en azından canınızın biraz daha az yanması için hazırladım diziyi. Kitaptan alıntılar ile sizi Kaos’un Kutsal Kitabı’na biraz olsun bağışıklık kazanasınız diye. Herhangi bir illegal terk edişe mehilli olanlar için tavsiye edilmez. Metnin ‘’KUTSAL’’ olarak adlandırılmasına gelince; Bu hususta anlatılacak çok şey var. Birkaç cümle ile tanımlanabilir ya da tasavvufi mitlerin derinliği kendisini doldurabilecek kadar kapsamlı mı? İki uç arasında gidip geliyorum. Çok uzatmadan bu metinden etkileyici kısa kesitleri paylaşacağım sizinle. Üzerine konuşmak isteyenlere ise kapıların en güzeli tarafımdan açılacaktır. Çünkü konuşmak ihtiyaçtan fazlası olacak. İyi okumalar.
Delilik
‘’İçimizde taşıdığımız Cehennem, şehirlerimizin cehennemine karşılık geliyor, şehirlerimiz zihniyetlerimizin ölçüsü, ölüm istenci yaşama coşkusuna öncülük ediyor ve hangisinin bize esin kaynağı olduğunu ayırt edemiyoruz, tekrarlanıp duran işlere koşturuyor ve doruklara yükselmekle övünüyoruz, ölçüsüzlüğün elinde esiriz ve düşünüp taşınmadan sürekli binalar inşa ediyoruz. Dünya bir süre sonra yalnızca bir şantiye olacak. Burada, milyarlarca kör akkarınca gibi uğultunun ve leş kokusunun içinde otomatlar gibi didinip duracaktır soluksuz kalana dek. Günün birinde, deli gibi uyanıp, bıkıp usanmadan birbirlerini boğazlamaya koyulacaklar. İçinde gömüldüğümüz bu evrende delilik, yabancılaşmış insanın, cinli insanın, imkanlarının gerisinde kalmış ve eserlerinin kölesi olmuş insanın kendiliğindenliğinin alacağı biçimdir. Delilik artık elli katlı konutlarımızın altında kuluçkaya yatıyor. Deliliğin kökünü kazıma yönünde ki aciliyetimize rağmen, yeni tanrı odu, ona bir tür ibadette bulunsak bile yatıştıramayız onu, ölümsüzdür o; hiç durmadan her şeyi talep eder.‘’
İmandandır
“Duaların ve büyülerin vakti geçti; başımıza ne gelirse gelsin ibadet vakti geçti. Dinlerimiz artık hiç işimize yaramıyor, müminlerin de varlık nedeni kalmadı, çünkü dinler bize gerçekliğimizi yitirtiyor, müminlerse dünyayı tekrar düşünmeyecekler: Oysa, içinde yaşadığımız dünyayı yeniden düşünmezsek burada üç kuşak daha varlığını sürdüremeyecek, üç kuşak daha gerekliğini yitirmemeli. Artık kendimizi yargılama imkanımız var, vahyedilmiş sistemlerimiz bunlara baskın çıkamaz, düşünce zamanı müjdeleniyor.‘’
Reis
‘’Körlerin bizleri yönetmesi, hem de kör diye onurlandırılmaları doğru değil; Devlet başkanlarının kendi batıl inançlarını birer unvan haline getirmeleri ve bir ibadetin törenlerini bundan böyle kendi varlıklarıyla onurlandırmaları meşru değildir. Yaşadığımız yüzyılda insan sıfatına layık biri hiçbir şeye inanmaz ve bunu da övünç kaynağı yapar’’
Yobaz Aydınlık
‘’Entelektüellerimizin tek bildiği oyun oynamak, ruhanilerimizin tek bildiği yalan söylemek, hiçbiri dünyayı yeniden düşünme üzerine kafa yormuyor, hiç biri bize gerçekliği ölçüp biçme imkanı vermiyor, hepsi de kariyer peşinde; görgü kurallarını asla çiğnemeden birbirlerinin gözlerini oyma sanatında ki ustalıkları hayranlık verici!‘’
Toplum
‘’Kaynağa geri dönüş temel görevdir, insanın işi budur. Bu yüzden, düşünür adına layık ender kimseler, bir metafizik oluşturmak amacıyla ontoloji ve etimolojiyle ilgilenirlerken, modadan kopmamayı der edinmiş kıt zekalılar, aşağı bir ayrıntı olan toplumsalı seyrede seyrede yok olup gidiyorlar. Çünkü toplum bir hiçtir, bir biçimdir, içeriği yitik kitleden ibarettir, spermatik uyurgezerlerin dalaşıdır toplum, son derece aşağılık bir şeydir, filozofu hiç ilgilendirmez ‘’
Ahlak
‘’Otuzbircilerle ve Sodomitlerle dolu bir dünya bizimkinden daha az sefil olurdu, hakikat bu işte. Hayali bir görevi yerine getirdiğimiz ve zaman aşımına uğramış buyruklara uyduğumuz için sefiliz, ama görev bizi iğrenç durumumuzdan çekip çıkarmıyor ve buyruklar bizi orada sebat etmeye zorluyor. Yirmi yüzyıldır üzerimizde tahakküm süren ahlak düzeni miadını doldurdu bizse onun barbarlığını ölçüyoruz hala, o ayakta kalmaya yirmi yüzyıldır üzerimizde tahakküm süren ahlak düzeni miadını doldurdu bizse onun barbarlığını ölçüyoruz hala, o ayakta kalmaya çabalıyor biz ölüyoruz, hem de sayısızca, şimdi o daima çabalıyor biz ölüyoruz, hem de sayısızca, şimdi o daima reddetmiş olduğu hoşgörüyü düzen kurbanlarından talep ediyor, kardeşlik vaaz ediyor, kendi hiç aldırmamıştı oysa, başkalaşmaktan söz ediyor, o ki hareketsiz olmakla övünürdü, eskimiş tulumlarını doldurmak için yeniliklere el koymak istiyor, gelmekte olandan tiksiniyor ve hiçbir şeyi engelleyemediğinden, kendini gösteriyor ve bize olmayacak vaatler de bulunuyor.‘’
|
- Tarihimizin yazılı hafızası: Ölüyordum Geçerken Uğradım - 25 Mart 2019
- Lizbon’un Son Kabalacısı - 26 Şubat 2019
- Herkes Haklı Olduğunda Her Şey Yitirilmiştir… - 23 Mayıs 2018
FACEBOOK YORUMLARI