Bilinç ve Özgür İrade sorunu: Özgürlüğün Evrimi

Daniel Dennett, Özgürlüğün Evrimi kitabında Bizim bir özgür irademiz var mı, diye soruyor, nasıl?

KİTAP-KAPAĞI-Özgürlüğün EvrimiBizim bir özgür irademiz var mı? Özgür irademiz varsa o zaman bu belirlenmemiş bir dünyada yaşadığımız için mi? Özgür irademizi atom-altı düzeydeki kuantum belirsizliğine mi borçluyuz? Buna benzer sorular felsefe tarihini 2500 yıldır meşgul eden tartışmalar. Ama modern bilim bize bu tartışmaları artık daha ayakları yere basan bir şekilde yapmamıza, deneylerle test edilebilen argümanlar ortaya koymamıza olanak sağlıyor. Özgür irade sorunu o kadar dallı budaklı bir mesele ki, bu tartışmada hemen hemen bütün bilim dallarından yararlanmak gerekiyor. Klasik fizikten kuantum fiziğine, istatistiksel fizikten kaos matematiğine, kimyadan biyolojiye, nöro-bilimden nöro-psikiyatriye kadar hemen hemen bütün doğa bilimlerinden yararlanmayı gerektiren bir tartışma bu. Artık yüzlerce yıllık eskimiş (ve çoğu yanlışlanmış) bilgilerle yapılan felsefi tartışmaların konuyu ileri götürmediği anlaşılmış durumda. İşte, günümüzün önde gelen felsefecilerinden Daniel Dennett’in bu kadar çok okunup tartışılmasına neden olan şey de, bu geniş bilim yelpazesini kucaklayarak felsefenin içine sokabilmekteki başarısı. Alfa Bilim dizisinden çıkan son kitabı Özgürlüğün Evrimi’nde Dennet özgür irade, belirlenimcilik, kaçınılmazlık, nedensellik gibi kavramları analiz ediyor ve felsefenin binlerce yıllık sorusuna modern bir yorum getiriyor. Yanıtı baştan verelim: evet Dennett’e göre özgür irademiz var, hatta belirlenimci bir evrende yaşadığımızı varsaysak bile özgür seçimler yapabiliriz.

Doğacılık ve özgür irade sorunu

Nöro-bilimsel felsefe yapan doğacı filozoflar özne kavramına pek sıcak bakmazlar; öznesiz süreçten bahsederler. Ancak bu mesele biraz çetrefillidir. Örneğin Dennett Darwin’in Tehlikeli Fikri’nde, Darwinci algoritmaların öznenin gerekmediği bir süreçte bilincin nasıl ortaya çıkabileceğini uzun uzun anlatır.[i] İngilizcede agent kavramıyla ifade edilen aktörlük, genlerin meydana getirdiği yaşam-kalım robotlarından daha fazla bir şeydir, ama idealist felsefenin iddia ettiği gibi her türlü maddeden bağımsız bir tin de değildir. Öte yandan aktör, Descartes’ın res cogitans’ı yani düşünen şeyi de değildir. Aktör bir şeylerin olmasına neden olur. Dennett, bu “neden olmanın” belirlenimci bir şekilde kaçınılmaz olarak gerçekleşmediğini, diğer bir deyişle özgür iradelerimizin nasıl olup da doğa yasalarının hüküm sürdüğü bir evrende var olabileceğini ispatlamaya çalışır. Bir yanda fotosentez, bağışıklık, çoğalma, metabolizma gibi biyolojik süreçler, diğer tarafta volkanlar, fırtınalar, manyetik çekim, nükleer fizyon ve füzyon ya da atom altı süreçler varken, bunlardan bağımsız olarak aktör nedenselliği nasıl mümkün olabilir?

Doğa bilimleriyle uyum içinde kalmaya çalışan felsefeler (bunlara yaygın olarak doğacılar [ya da natürist felsefeler]denir) genelde yanlış anlaşılır. Pek çokları özgür irade, bilinç vb. gibi konularda doğacı yaklaşımların indirgemeci olduğunu söyler. Oysa Dennett’e göre bu tamamen yanlış bir yaklaşımdır. İnsanın doğasını ortaya koyan çalışmalar onun bir robot olduğunu söylemediği gibi, bir olguyu çalışmak onu indirgemek de değildir.

Dennett, doğacı felsefesini en iyi özetleyen kitabı Darwin’in Tehlikeli Fikri’nde (1995), beynimiz ve ondan çıkan fikirler de dahil olmak üzere dünyadaki biyosferi ve tüm ürünlerini bilinçsiz ve amaçsız Darwinci algoritmalarla açıklar. Dennett’in bilince ilişkin doğacılık anlayışının materyalist kuramıysa Consciousness Explained, kitabında (1991)* ele alınır. Bu ve benzeri materyalist ve neo-Darwinci açıklamalar kimi felsefeciler tarafından kuşkuyla karşılanır. En çok itiraz özgür irade konusunda gelir. Dennett’in deyişiyle en az herkes kadar zamanın ruhuna uymuş biri olan Tom Wolfe, bunu, duruma uygun ve dramatik bir biçimde ifade eder “Üzgünüm ama Ruhunuz Öldü.” Wolfe gibi düşünen felsefeciler, bu tarz neo-Darwinci yazarlara (Richard Dawkins, E.O Wilson vb.)

Bilinç ve düşünme tamamen beyninizin ve sinir sisteminizin fiziksel bir ürünü olduğuna ve beyniniz de doğduğunuzda tamamen ebeveynleriniz tarafından damgalandığına göre, size özgür bir iradeye sahip olduğunuzu düşündüren nedir? Özgür irade size nereden gelecek?[ii]

sorusunu yöneltirler. Oysa bu karşı çıkış tamamen hatalı bir varsayıma dayanır. Beyinlerimiz “doğduğumuzda tamamen damgalanmış” değildir. Doğacılık özgür iradenin düşmanı değildir; tersine özgür iradeye destek sunar. Brian Appleyard, Leon Kass vb. gibi diğer bazı felsefecilerse Francis Crick, Richard Dawkins, Daniel Dennett, James Watson ve E. O. Wilson’ı “biyopeygamberler” olarak tanımlayarak, bu yazarları gen merkezci ve indirgemeci olarak suçlarlar. Bilinç, zihin, özgür irade gibi olguları materyalist ve doğacı bir şekilde açıklama çabalarını belirlenmecilik, gen merkezcilik ve/veya indirgemecilik olarak yaftalamak hem kolaya kaçmak hem de haksız bir saldırı. Dennett’in sözleriyle,

Yanlış yaptıkları nokta, sorumluluk sahibi ve temkinli doğacıları (Crick ve Watson, E. O. Wilson, Richard Dawkins, Steven Pinker ve ben) birkaç umarsız abartıcıyla bir araya koymak ve dikkatle reddedip eleştirdiğimiz düşüncelerini bize yamamaktır. Bir strateji olarak oldukça zekice: Eğer gerçekten bir şeyi balçıkla sıvamak zorundaysan emin olmak için geniş bir fırça kullan; kötü adamların, rehinelerin arkasına gizlenmesine izin verme! Fakat bu, dost ateşiyle doğal müttefiklere saldırmak gibi bir şey ve açık sözlü olmak gerekirse, iyi niyetle yapılıyor olsa bile dürüstçe değil.[iii]

Bu eleştirmenler, Dennett gibi doğacı felsefecilerin bilincimizin, zihnimizin ve özgür irademizin olmadığını söylediklerini iddia ederler. Oysa bunların tam tersini savunan Dennett, Özgürlüğün Evrimi kitabını bütün bu eleştirilere cevap olarak yazar ve argümanlarını sağlam temellere oturtmak için belirlenimcilik, nedensellik, kaçınılmazlık vb. gibi kavramları netleştirmeye çalışır.

Dennett ister belirlenimci ister belirlenimsizci bir dünyada yaşayalım, özgür iradenin mümkün olabileceğini savunur. Böylelikle dünya (ya da evren) belirlenimci midir değil midir tartışmasına girmeden, seçimlerimizin tesadüfi olma zorunluğunu ortadan kaldırmış olur. Yüzlerce yıldır felsefeciler ve bilim insanlarının özgür iradeye ilişkin klasik sorunu, dünyanın, bizim tamamen özgür ve omuzlarımıza sorumluluk yükleyen kararlar verebileceğimiz şekilde kurulup kurulmadığıdır. Antik Yunan’da atomcular özgür iradeyi atomların tesadüfi hareketleriyle açıklamaya çalışmışlardı. Modern bilimin ilk dönemlerindeyse (17. ve 18. yüzyıl) mekanist bilim anlayışı özgür iradeyi neredeyse tamamen ortadan kaldırmıştı. O kadar ki, Fransız fizikçi ve matematikçi Pierre-Simon Laplace,

Belirli bir anda doğayı devindiren tüm güçleri ve onu oluşturan varlıkların karşılıklı konumlarını bilen bir akıl, elindeki tüm verilerini inceleyebilseydi, evrendeki en devasa cisimlerin ve en hafif atomun hareketini tek bir formüle sığdırabilirdi: o zaman, böyle bir akıl için hiçbir şey belirsiz kalmazdı ve gelecek, tıpkı geçmiş gibi, gözünün önünde olurdu.[iv]

diyebilmiştir. Günümüzdeyse özgür iradeyi kuantum fiziğiyle açıklamaya çalışmak daha yaygın bir yaklaşım. Tuhaf atom altı dünyasında belirlenimci olmayan kralların hüküm sürdüğünü anlamamız, duruma uygun olarak yeni bir arayışa yol açtı. Ancak kuantum belirlenimsizliğinin hangi aşamada devreye girdiği, gerçek seçim şansına sahip özgür biçimde karar verebilen bir insan modeliyle nasıl birleştireceğimizi ortaya koymak o kadar kolay değil. Özgür iradeyi belirlenimsizci dünya modeliyle savunmaya çalışmak başka bir açmazla karşılaşıyor: özgür irade “özneden” (ya da aktörden) alınıp, fiziksel dünyanın olasılıklarına indirgenmiş oluyor.

Belirlenimcilik tartışmasına bir sonraki yazıda daha ayrıntılı değineceğiz. Bu yazıda Dennett’in belirlenimci bir dünyada bile Laplace’ın iddiasının aksine, geleceğin belirlenmiş olmadığını nasıl formüle ettiğini ortaya koymaya çalışacağız. Aslında düzensiz sistemler matematiği bunu çok güzel bir biçimde açıklamakta. Ancak Dennett kaos kuramına başvurmadan da sağlam argümanlar üretiyor. Bunu da evrim kuramıyla, daha özel olarak Darwinci evrim kuramıyla gerçekleştiriyor. Kısaca ifade edersek, Dennett’e göre özgür irade gerçektir ama varoluşun, kütleçekim kanunu gibi temel bir özelliği değildir. “Özgür irade insani eylemlerin ve inançların evrimleşmiş bir yaratısıdır. Müzik ve para gibi diğer insani üretimler kadar gerçektir ve hatta bunlardan daha değerlidir. Bu evrimsel bakış açısıyla, özgür iradeye ilişkin geleneksel sorun, her biri özgür iradenin ciddi problemlerine ışık tutacak sıra dışı parçalara ayrılabilir.”[v] Dennett bu amaçla, öncelikle geleneksel algıda örtülü biçimde kalan yanlış yönlendirmeleri düzeltmekle işe başlar.

Belirlenimcilik, kaçınılmazlık ve özgür irade

Belirlenimcilik, “herhangi bir anda yalnızca bir olası fiziksel gelecek vardır” teziyle açıklanabilir[vi] (Şekil 1). Ama bu tanımın içeriğini iyi değerlendirmezsek, belirlenimcilik kavramı bizi çok yanlış yerlere götürebilir. Bu kısmen Dennett’in belirttiği gibi Laplace’tan beri süregelen yanlışlardan, kısmen de bilimde kullanılan belirlenimci terimiyle felsefede ve halk psikolojinde kullanılan belirlenimcilik terimi arasındaki farktan kaynaklanmaktadır. Dennett bu kavram karmaşıklığını ortaya koymakla işe başlayarak, belirlenimcilik hakkında sıkça yapılan üç yanlışa dikkat çeker:

Y4_21Ocak_gorsel_1

Şekil 1: Laplace’ın evreninin anlık görüntüsü̈. t1 zamanındaki A ve B parçacıkları t2 zamanında çarpıştıklarında ve t3 zamanında nerde olacakları bellidir.

1-) belirlenimciliğin kaçınılmazlık anlamına geldiğini kabul zannetmek.

2-) belirlenimsizciliğin (belirlenimciliğin karşıtı olarak) insanlara belirlenimci evrende sahip olamayacağımız özgürlüğü, manevra kabiliyetini ve hareket alanını sağlayacağını düşünmek.

3-) genel olarak belirlenimci bir dünyada, gerçek seçeneklerin değil görünürde seçeneklerin söz konusu olduğu düşünmek.

Bu yanlışların temelinde belirlenimciliği, kaçınılmazlık olarak görmek yatmaktadır.

Dennett belirlenimciliği analiz etmek için W.V.O. Quine’ın Demokrit evreni modeline başvurur. Demokrit evreni sadece uzayda hareket eden bazı “atom”lardan oluşur. Bunlar kuantum karmaşıklığına tabi olan gerçek atomlar değil, kelimenin sözlük anlamıyla a-tomik (bölünemeyen, parçalanamayan), alt birim içermeyen ve daha çok Demokritos’un öne sürdüğü biçimiyle maddenin çok küçük, türdeş bileşeni olan atomlardır. Kapladıkları alan da sayısallaştırılmak suretiyle çok basitleştirilmiştir. Tıpkı sayısallaştırılmış bilgisayarınızın, her biri farklı renklerin belirli bir grubuna sahip küçük karelerden oluşan minik piksellerin oluşturduğu yüzlerce satır ve sütunun iki boyutlu biçimde düzenlenen ekranı gibi bir düzlemdir. Her biri tamamen boş ya da dolu (tam olarak bir atom taşıyan) sınırsız sayıda minik kübik voksel kafeslerinden oluşan bir evren düşünün. Her bir voksel, kafes yapısı içinde üç uzamsal koordinat tarafından sağlanan {x, y, z,} belirli bir konuma ya da adrese sahip olur. Bilgisayarların grafik sisteminde, her pikselin farklı renk tonları alabilmesi örneğindeki gibi, Demokrit evreninde boş olmayan her voksel, sınırlı sayıdaki farklı tipte atomlardan birini barındırır. Bunları altın, gümüş, siyah (karbon) ya da sarı (sülfür) biçiminde farklı renklere sahipmiş gibi düşünmek bize yardımcı olabilir. Bu basit modelde, belirli bir andaki her vokselin değerinin listesini veren Demokrit evreninin durumunu tanımlarız.

Belirli bir t anında:

voksel {2,6,7} = gümüş,

voksel {2,6,8} = altın,

voksel { 2,6,9} = 0,

… ve böyle devam eder.

Küçük bir alanı göz önüne alsak bile, her vokseli 0 ya da 1 ile doldurmak için gereken olasılıkların sayısı muazzamdır. Şekil 2’de de görüleceği gibi, sekiz vokselden ve tek bir tip atomdan (dolu ya da boş, 0 veya 1) oluşan ve yalnızca üç “an” süren bir evrende 16 milyondan fazla olasılık söz konusudur (3 an dikkate alındığında 2563 sonucunu verecek 28 = 256 farklı durum tanımı).

Y4_21Ocak_gorsel_2

Şekil 2: 8 Voksellik bir evrenin 256 farklı durumundan 3’ünün gösterimi.

Tüm olası evrenleri kapsayan Demokrit Kütüphanesindeki bazı evrenler boşken bazıları tamamen doludur; bazıları zamanla pek çok değişim geçirirken diğerleri kararlı yapıdadır; bazılarında değişim tamamen tesadüfî biçimde oluyorken, diğerleri düzenlilik ve bu sayede de tahmin edilebilirlik göstermektedir. Bu evrenler için bir takım kurallar uygulamaya başladığımızda Kütüphanede ilginç durumlara ulaşırız. Örneğin, t zamanında var olan her atomun t+1 anında da, boş bir voksele yerleşmek biçiminde de olsa, bir yerlerde var olması gerektiğine ilişkin bir kural koyarak “maddenin yok olmasını”nı engelleyebiliriz. Bu kural, zaman geçtikçe evrenin asla bir atom kaybetmeyeceğini kesinleştirir. Madde şu ve şu koşullar altında yok edilebilir ya da yaratılabilir diyebiliriz. Bu değişim kuralları, kurgulayabileceğimiz her evrende fiziğin temel kurallarına eş değerdir ve diğer farklılıklar ne olursa olsun bu biçimdeki düzenleri aynı olan evren kümelerine bakabiliriz.

Bazı Demokrit evren kümeleri belirlenimci kurallara sahipken bazıları değildir. Örneğin bir sonraki anda voksellerde hangi atomların olacağıyla ilgili Doğa zar atar diyebiliriz, böylece bir sonraki an ne olacağını belirlemeyen, bazı kuralları tamamen olasılığa bağlayan belirlenimsizci bir evren modelidir. Dennett işleri biraz daha basitleştirmek için üç boyutlu vokseller yerine iki boyutlu piksellerle betimlenen Conway’in Yaşam Oyunu örneğine geçer.[vii] Belirlenimciliğin basitleştirilmiş oyuncak modeli olan bu oyun 1960’lı yıllarda İngiliz matematikçi John Horton Conway tarafından geliştirilmişti. Bu bilgisayar modelinde her pikselin sekiz adet komşusu vardır ve dünyadaki durum zamanın şu kurala uyarak ilerlemesine göre değişir: Var olan her bir hücre için o anda sekiz komşudan kaç tanesinin AÇIK konumda olduğunu say. Yanıt tam olarak ikiyse, hücre bir sonraki anda da aynı konumda kalacaktır (AÇIK ya da KAPALI). Yanıt üçse, hücrenin durumu o anda ne olursa olsun, sonraki konumu AÇIK olacaktır. Diğer tüm koşullarda hücre KAPALI konumdadır.

Y4_21Ocak_gorsel_3_3

Şekil 3: Yaşam Oyununda bir planör.

Yaşam dünyasındaki yapılar büyüyebilir, küçülebilir, dönebilir, parçalanabilir, hareket edebilir. Tüm zamanlar boyunca var olmaları, bir baraj halindeki tasarım fırsatlarının kapaklarını açar. Fizik kurallarını sabit tutmak suretiyle (Yaşam’ın temel kuralını değiştirmeden) müdahale edebileceğiniz tek şey başlangıç durumunun tanımlanmasıdır ama seçebileceğiniz pek çok tanım mevcut. Yalnızca 1 milyon x 1 milyon piksellik bir Yaşam alanı birbirinden farklı olan, keşfedilecek trilyonlarca evren olasılığını verir: Conway Kütüphanesi, Demokrit Kütüphanesinin çok ama çok daha genişidir. Altta yatan fizik kuralı tüm Yaşam olasılıkları için aynıdır. Fakat bunlardan bazıları, yalnızca biçimleri sayesinde diğerlerinin sahip olamadığı bir güce sahip olurlar. Bu, tasarım düzeyinin temel gerçeğidir. Örneğin Şekil 3’teki planör, sürekli hareket halindedir. Şekil 4’teki yiyici ise önüne çıkan “varlıkları” yok eder.

Y4_21Ocak_gorsel_4_4

Şekil 4: Yiyici, bir planörü yiyor.

Peki planör ve onun akrabaları tasarım düzeyinin “molekülleri” olarak ele alındığında, tasarlanmış bir yaşam pikselleri kümesi, ilkesel olarak, yüksek düzeydeki Yaşam biçimlerinin ne kadar yapı taşını verebilir? Bu, Conway’in Yaşam Oyununu yaratmasına ilham veren bir soruydu. Matematikçiler, içinde, ilkesel olarak hesaplanabilen herhangi bir fonksiyonu hesaplayabilen iki boyutlu bir bilgisayar olan Evrensel Turing Makinesinin bulunduğu Yaşam dünyalarının varlığını kanıtlayabildiler. Bu hiç de kolay değildi fakat basit Yaşam biçimlerinden nasıl işleyen bir bilgisayar “yapabildiklerini” gösterdiler. Örneğin planör akını bir giriş-çıkış “bandı” olabilir ve bant okuyucu da yiyicilerin, planörlerin ve diğer bit ve parçaların oluşturduğu büyük bir birliktelik olabilir. Bunun anlamı akıllara durgunluk vericidir: Herhangi bir bilgisayarda çalışabilen bir program, ilkesel olarak, Yaşam dünyasındaki Evrensel Turing Makinelerinden birinde de çalışabilir.[viii]

Belirlenimci Dünyada Kaçınma

Dennett, Yaşam oyunu örneğinde, belirlenimci bir dünyada bile bazı olaylardan “kaçınmanın” mümkün olabileceğini gösterir. Bazı zararlardan prensipte kaçınılabilirken bazılarından kaçınılamaz. Erken uyarı kaçınmak için anahtar önemdedir ve bu, Yaşam dünyasında düzlemi çapraz olarak geçebilen basit planörün hızı olan “ışık hızıyla” sınırlanmıştır. Bir başka deyişle, planörler, Yaşam evrenlerinin bir kümesinde ışık parçacıkları olan fotonlar olarak kabul edilebilir ve bir planöre tepki vermek tüm bir çarpışmayı ya da zararı, fark etmenin ya da ayırt etmenin en basit ve enformasyon verici biçimine dönüştürmenin bir yolu olabilir.

Biz bu kaçınan varlıklar hakkında “biliyorlarmış” ya da “inanıyorlarmış” ve bir sonuç elde etmek, “istiyorlarmış” biçiminde konuştuğumuzda Dennett’in istemli duruş adını verdiği duruma geçmiş oluruz (ayrıca yazarın aynı isimli bir kitabı da vardır: Intentional Stance). Bizim basit eylemcilerimiz, ussal aktörler ya da istemli sistemler olarak yeniden kavramlaştırılabilir. Böylelikle bu kavramlaştırma, “inandıkları” ve “istedikleri” şeylere dayalı olan yüksek düzeyde soyutlamalar yapan aktörleri ortaya çıkarır. Biz yalnızca yaptıkları şeyi akılcı bir şekilde yaptıklarını kabul ediyoruz. Sahip oldukları enformasyona göre ve istedikleri şeyler verildiğinde, bir sonraki adımda ne yapacaklarına ilişkin doğru karar verebilirler. Tıpkı istemli sistemler olarak bizim arkadaşlarımızı ve çevremizdekileri kavramsallaştırırken yaptığımız gibi.

Evrimleşen özgür irade

Yaşam dünyası gibi basit bir örnekten yola çıkıp, insana ait eylemleri, düşünceleri, karar mekanizmalarını vs. doğal seçilimle açıklayabilir miyiz? Dennett’in buna cevabı evet. Belirlenimci bir dünyada bile etrafımızdaki bu karmaşıklığı, karar alma süreçlerini, düşünce üretme edimlerini vs. adım adım oluşturmak olanaklıdır.

Dünyadaki yaşamın ilk dönemlerinde kendini koruyabilen yapıların (moleküllerin) yavaş ve mucizevi olmayan doğal seçilim süreciyle ortaya çıktığını biliyoruz. Basit yaşam biçimlerinin en iyi tasarım şekline ulaşması birkaç milyar yıllık bir temel eşlenme (replikasyon) sürecini gerektirdi. Bu süreçte oldukça fazla miktarda kaçınma ve önlem alma durumu oldukça düşük bir hızda ortaya çıktı. İnsan ömrünün 10 milyon katına denk gelen bu süreci hayalimizde kavramak oldukça zordur. Doğal seçilimin aralıksız keşif süreci, bazen erken yaşam biçimlerinin genomlarında serbest bir şekilde gezinen ve bu yaşam biçimlerine bir yarar sağlamayıp kendilerinin fazladan kopyalarıyla onların genomlarını alt üst eden zararı DNA dizilerini, asalak genleri ya da transpozonları geri püskürtmüştür. Bu asalaklar sorunlara yol açtı ve bir şeyler yapılmalıydı. Zamanı geldiğinde, doğal seçilimin bitmek bilmeyen keşif süreci, hayli kapsamlı bir araştırma sonucunda buna bir (ya da iki ya da daha fazla) çözüm “buldu”: genomun, bu asalakların aşırı biçimde yayılmasını önleyen değerli ve yararlı kısımlarındaki bazı tasarımlar, kimi parazitik eylemlere karşı eylemler geliştirdi ve bu böyle sürdü gitti. Asalak genler, bu yeni geliştirilen eylemlere, yüzlerce, binlerce ya da milyonlarca nesilde ortaya çıkan kendi karşı eylemleriyle yanıt verdi ve bu süreç bugün de devam ediyor. Kaçınma eyleminin buradaki hız sınırı neslin hızıdır. Doğa Ana böyle öngörüsüzken, üstün bir öngörü yeteneğine sahip olan ve hatta bu yeteneği gezegenimiz üzerindeki doğal seçilim sürecine rehberlik ve ortaklık etmede kullanan insanı yaratmayı başardı. Bugün biz insanlar, bir şeyler yanımıza kadar yaklaşmasına gerek kalmadan uzaktan duyabilir ve görebiliriz. Sorunlarla karşılaşabilir, uzaktan algılayabilen duyu organlarımız ve onların yapay uzantıları sayesinde, fiziksel evrenin en yüksek hız limitine yaklaşan bir hızda bu sorunları çözebiliriz. Bu hız, ışık hızıdır.

Belirlenimcilik çoğu kez kaçınılmazlıkla, zorunlulukla karıştırılır demiştik. İşte Dennett Yaşam Oyunu örneğiyle bunun böyle olmadığını gösterir. Doğal seçilim süreci belirlenimci bile olsa (belirlenimsizcilik tartışmasına girmeden), bu sürecin kaçınabilen, gelişmiş tasarımlar yaratabilen bir süreç olduğu Yaşam oyunuyla ispatlanır.

Nedensellik

Özgür iradeye ilişkin tartışmaların merkezinde nedensellik ve olasılık kavramları yatar. Olasılık, gereklilik ve nedensellik hakkındaki gündelik düşüncelerimiz belirlenimcilikle çatışıyor gibi gözükse de bu bir yanılgıdır. Belirlenimcilik yaptığımız şey dışında bir şey yapamayacağımızı, her olayın bir nedeni olduğunu ya da doğamızın değişmez olduğunu söylemez.

18. yüzyılda David Hume nedenselliğin yanlış değerlendirildiğine işaret etmişti. Hume, güneş şimdiye dek her gün doğmuş olsa bile yarın doğmayabileceğini varsaymanın bir çelişki içermediğini söyledi. Hume’un belirttiği gibi, yaşadığımız dünyada şimdiye dek geçerli olan fizik kanunlarının gelecekte de geçerli olmasını bekleriz ama salt mantıkla bunun böyle olacağını kanıtlayamayız. Diğer bir deyişle, belirlenimci doğa yasaları nedenselliği zorunlu kılmaz.

Belirlenimcilik, “tam olarak aynı şekilde başlayan iki dünya yoktur” anlamına gelir: eğer aynı şekilde başlamışlarsa, bu sonsuza dek aynı kalır ve eğer herhangi iki dünya, herhangi bir durum tanımını tam olarak paylaşıyorsa, diğer tüm durum tanımlarını da paylaşırlar. Yaşam dünyası bunu kesin bir şekilde gösterir. Bu dünya yalnızca bir yönde belirlenimcidir; genel olarak, bir sonraki anı tahmin ettiğiniz biçimde bir önceki anı tahmin edemezsiniz.

Nedensellik tek bir tanımda birleşemeyecek kadar çok bileşenli bir kavramdır. Örneğin şu cümleyi ele alalım:

Ali’nin attığı çelme Mehmet’in düşmesine neden oldu.       (C cümlesi)           

Burada Mehmet’in düşmesine neden olan şey gerçekten Ali’nin attığı çelme midir? Yoksa bütün diğer nedenlerin bir toplamı mı? Ali’nin çelme attığı bütün olası dünyaları düşünelim. Bunlardan çoğunda Mehmet düşmeyecektir. Peki bir dünyada Mehmet düşüyorsa, bunun ne kadarı Ali’nin attığı çelme nedeniyle, ne kadarı diğer belirlenimci etmenler nedeniyledir? Nedensellik hakkında konuşurken şu kavramları çok iyi tanımlamalıyız:

  • Nedensel gereklilik
  • Nedensel yeterlilik
  • Bağımsızlık
  • Zamansal öncelik

Belirlenimci Bir Evrende Gerçekleşen Nedensiz Olaylar

Belirlenimciliğe göre evrenin Büyük Patlamadan bir saniye sonraki kesin durumu (S cümlesi) Ali’nin Mehmet’e çelme takması için yeterlidir. Fakat S’nin C’ye neden olduğu iddiasına inanmak için hiçbir neden yoktur. Yeterli olsa bile, bu kez S’nin gerekli olduğuna inanmak için nedenimiz yok. Büyük Patlamadan bir saniye sonra farklı koşullar olsa bile C cümlesi doğru olabilirdi.

Birinci Dünya Savaşının nedeni neydi?… tarihçiler yakındaki olası dünyalarda Birinci Dünya Savaşının     gerçekleşmesi için gereken öncülleri ararken, olaylarla ne kadar “oynarlarsa oynasınlar”, Birinci Dünya Savaşının gerçekleştiği evrenlerdeki öncüllerin aynı öncüller olmadığını bulurlardı. A evreninde Arşidük Ferdinand’ın suikasta uğradığını ve Birinci Dünya Savaşının patlak verdiğini düşünelim. Bazılarımızın     okulda “öğrendiği” gibi, önce olan, sonrakinin nedeni midir? Belki de değildir. Belki de B evreninde         Arşidük kurtulur ama yine de Birinci Dünya Savaşı başlar.[ix]

Yaşam dünyasında gelecek büyük çeşitlilik gösterebilir: Geçmişteki örüntülere benzer örüntüler sergileyebilir ya da tamamen yeni örüntüler içerebilir. Belirlenimcilik değişmez bir doğa anlamına gelmez. Bazı Yaşam dünyalarında mücadeleler söz konusudur ve Laplace’ın şeytanı her bir mücadelenin nasıl sonuçlanacağını kesin olarak bilse de, mücadelenin nasıl sonuçlanacağını sınırlı kapasiteleriyle kestiremeyen daha düşük akıl düzeyleri için gerçek bir dram ve belirsizlik mümkün olabilir. Dünyadaki nüfuzumuzu daha da iyileştirmeye yönelik sonsuz bir arayışta, öznel bağlamda açık olan bir dünya hakkında daha iyi seçimler yapabilmek için, evrim tarafından, varoluş gereği aç enformasyon arayıcıları anlamında “enfobur” olarak tasarlandık. Ay bizimle aynı tür maddelerden yapılmıştır ve aynı fizik kanunlarına tabidir. Fakat bizimkinin aksine onun doğası değişmez niteliktedir. Dahası, yine bizimkinin aksine, onun doğası kendisi için bir şey yapmaz. Bizler, dışımızda kalan dünyayla etkileşimlerimize yanıt olarak doğasını değiştiren varlıklar olmak üzere tasarlanacak şekilde evrimleştiğimiz için doğamız değişmez değildir.

Özgürlük Sorunu ve Karar Anı

Dennett’e göre karar vermenin ancak belirlenimsiz bir dünyada mümkün olabileceğini söylemek herhangi bir teorisyenin elini rahatlatmaz. Özgürlükçülerin ihtiyaç duyduklarını iddia ettikleri şey belirlenimsizlik olmadan onlara sağlanabilir ve belirlenimsizlik ahlaki bir fark yaratacak bir farklılığa yol açmaz.

Bazı bilimciler belirlenimciliğin özgür irademizi ortadan kaldırdığını, hatta belirlenimcilik yanlışsa bile yine de özgür bir irademiz olmadığını iddia ederler. Diğerleriyse (bunlara özgürlükçüler diyelim) özgür bir iradeye sahip olduğumuzu, bu nedenle belirlenimciliğin yanlış, belirlenimsizliğin doğru olduğunu söylerler. Dennett’e göre her iki görüşte de açmazlar vardır. Kuantum fiziği atom altı dünyada belirlenimsizliğin olduğunu ortaya koymuştur ama bu sorunu çözmez. Kuantum fiziğinin belirsizliği, bize bu mükemmel özgür iradeyi kullanan aktör insanın net ve tutarlı bir resmini nasıl sağlayabilir?

Dennett bu konudaki en iyi girişim olarak Robert Kane’den bahseder.[x] Kane, kuantum belirsizliğine ve kaos kuramına başvurarak, yalnızca özgürlükçü bir açıklamanın bizim özlemini duyduğumuz ve onun Nihai Sorumluluk adını verdiği özelliği sağlayabileceğini iddia eder (Şekil 5). Ancak Dennett’e göre Kane gibi özgürlükçülüğün en iyi temsilcisi bile, eylemde bulunan sorumlu bir aktörün karar verme sürecinde belirlenimsizlik adına savunulabilecek bir yer bulamaz. Dennett tanımlayıcı gereksinimini harekete geçiremeyeceği için, belirlenimsizliği geride bırakmamızı ve özgürlük için daha gerçekçi gereksinimler ve bu gereksinimlerin nasıl evrilmiş olabileceği üzerinde düşünmeyi önerir.

Y4_21Ocak_gorsel_5_5

Şekil 5: Özgür irade nerede devreye girer?

Karar vermede Geçirilen Süre

Libet’in deneyi karar verme anı arasında 300 ila 500 milisaniyelik bir zaman boşluğu ya da gecikme olduğunu ispatlar. Hızlı bir eylemde bulunmamız gerektiğinde önce eyleme geçiyoruz, sonra karar verdiğimizi düşündüğümüzde, aslında edilgen biçimde, bir süre önce beyninizde bilinçsiz olarak gerçekleşen gerçek karar verme işleminin bir tür gecikmiş içsel video bandını (300 milisaniyelik gecikme) izliyoruz. Dennett’e göre Libet’in keşfettiği şey, bilincin, bilinçsiz bir biçimde verilen kararın arkasında yavaş hareket ederek geciktiği değil bilinçli karar vermenin zaman alacağıydı. Bilinç beyindeki uzay ve zamanda dağılmak durumundadır.

Evrim ve Özgürlüğün Ortaya Çıkışı

Dört milyar önce dünyada yaşam olmadığı için özgürlük de yoktu. Dolayısıyla özgürlüğü, bilinci, özgür iradeyi vs. açıklamak ancak evrimsel süreçlerle mümkün olabilir. Cevaplamamız gereken soru şudur: Yaşamın başlangıcından beri hangi tür özgürlükler evrimleşti ve evrimsel nedenler (Doğa Ananın nedenleri) bizim nedenlerimize nasıl evirildi? Ancak bu doğacı yaklaşımlara karşı en sert eleştiriler yine yakın çevreden gelir. Örneğin ünlü evrimsel biyolog Stephen Jay Gould’a göre Dennett gibi düşünürler genetik belirlenimcidir ve onlar şuna inanırlar:

Eğer şu an olduğumuz şeye programlanmışsak sahip olduğumuz özellikler kaçınılmazdır. En iyi                         ihtimalle bunlarla bir miktar oynayabiliriz ama bunları, irade, eğitim ya da kültürle değiştiremeyiz.[xi]

Oysa Dennett’in de belirttiği gibi böyle düşünen kimse yoktur. Dolayısıyla aslında

eğer genetik belirlenimcilik buysa, kimse genetik belirlenimci değildir. Aklı başında hiç kimse iradenin, eğitimin ve kültürün genetik olarak miras aldığımız özelliklerin hepsini değilse de bir kısmını değiştiremeyeceğini ileri sürmez.

Dennett, çok hücreli yaşam biçimlerinin kendiliğinden oluşan tasarımlarının, en iyi biçimde, tüm evrim sürecine karşı istemli duruş dikkate alınarak anlaşılabileceğini söyler. Bu bakış açısıyla özgürlük, çok daha karmaşık ussal aktörlere yol açacak ve yaşam biçimlerinin kapasitelerini, karşılarına çıkan fırsatları tanıyabilecek ve ona etki edebilmesini sağlayacak şekilde genişleten evrimsel süreçle adım adım ortaya çıkar. Öte yandan insanın yarattığı kültür ne bir mucizedir ne de kendi uyarlanımlarını artırmak için genlerimizin bize sağladığı bir eklentidir. Kültürü ve insanın toplumsallığını ortaya çıkaran çok aşamalı evrimsel süreçleri içinde insan hem kültürün yaratıcısı hem de onun ürünüdür.

Genetik evrimden sonra memetik evrim

Bilinç, zihin, özgür irade vs. gibi konulara ilişkin eski Kartezyen modelin yanlış olduğu konusunda hemen herkes hemfikirdir. Peki yeni model ne olmalı? Dennett bunun Darwinci bir model olması gerektiğinde ısrarcıdır. Kendi tabiriyle uzay kancalarına ihtiyacımız yoktur, vinçlerle her şeyi açıklayabiliriz. Akıl, zihin vs. mucizevi bir şekilde ortaya çıkmadılar, evrim süreciyle adım adım geliştiler.

Darwinci modeller içinde de belki de en umut vadedeni memetik evrimdir. Gittikçe artan sayıda felsefeci, nöro-bilimci, psikolog ve antropolog memetik açıklamalara yönelmekteler. Dawkins 1976 yılında yazdığı ünlü kitabı Gen Bencildir‘de “mem” kavramını ortaya atar. Mimik kelimesinden türeyen mem kavramının temel özelliği gelecek kuşaklara taklitle aktarılmasıdır. Genler kendilerini moleküler düzeyde kopya ederek çoğalırken, memler toplum içinde taklit edilerek hayatta kalırlar. Hoşa giden bir müzik parçasının, bir mısraın taklit edilmesi, bütün kültürlerde ortak efsanelerin olması gibi, başarılı olan “kültür parçası” taklit edilir, başarısız olan elenir. Genler üzerinde irademiz yoktur ama memler farklıdır. Memleri seçebiliriz, daha doğrusu memler sadece ve sadece bizim seçilimimizle kopyalanırlar. Memler düşünme eylemini yok etmez ve bu eylem nerede yapılıyorsa yapılsın, insanlar bir şeyleri kendilerine ait gerekçeler nedeniyle yaparlar.

Ahlaki Aktörlük

Son yıllarda, sayısı artan disiplinler arası araştırmacı grupları “işbirliğinin”, “fedakârlığın”, “grup çıkarını savunmanın” ya da “erdemin” evrimini araştırmaya başladı. Ahlakın nasıl ortaya çıktığı ve neden bu özelliklere sahip olduğunun açıklanması çok uzun bir tartışmadır ve Dennett de bu tartışmaya bir yerden katılır. Dennett’e göre kültürün kendisinin doğal seçilim ve evrimin sınırlamalarına uymak zorunda olduğunu fark eden evrim teoricilerinin yaklaşımları ahlaki idealleri yıkmaz; onlara gereken desteği sağlar. Gerek sosyobiyoloji, gerekse evrimsel psikoloji ya da Darwinci ekonomi, siyaset bilimi, ister tarafsız etik ya da evrimsel biyoloji alanlarında yürütülen bu incelemeler ister genlerde, ister memlerde ya da başka bazı kültürel düzenlemelerde somutlaşsın, Dennett’e göre ahlaki aktörlüğün altyapısını oluşturur. Yukarıda bahsedilen seçim süreçlerinde, yaptığımız seçimlerimizi, gelecekteki seçimlerimizin nasıl olacağının bir öngörücüsü olarak kullanırız ve seçimlerimizle ilgili öz bilincimiz, seçimlerimizi daha sonraki değerlendirmelere süresiz olarak duyarlı kılan tekrarlı bir döngü yaratır.

Dile ve kültüre sahip türlerde toplumsal yaşamın karmaşıklığı insan ahlakının temel bileşenlerini sergileyen aktörleri ortaya çıkaran bir dizi evrimsel silahlanma yarışını doğurur. Bu, işbirliğinin gelişip serpileceği koşullara ilgi, cezalandırmaya ve tehditlere duyarlılık, itibarla ilgili endişe duymak, ayartılma karşısında özdenetimi artırmak üzere tasarlanmış olan öz yönlendirmeye üst düzey bir yatkınlık ve başkaları tarafından onay görecek taahhütlerde bulunma yetisidir. Bu gibi yenilikler, daha basit alanlara yerleşmiş olan daha basit organizmaların miyop “benciliğinin” yerini alarak, kendileriyle birlikte evrimleşen ve tanımlanabilen bazı koşullarda serpilip gelişebilir.   Diğer bir deyişle ahlak da evrimleşir.

Özetlersek, Dennett gizemli veya metafizik kavramlar kullanmadan, teleolojik açıklamalara başvurmadan bilinç, ahlak, özgür irade gibi maddeler dünyasından oldukça farklı olguları basit doğa yasalarıyla ve Darwinci algoritmik süreçlerle açıklama yönünde çok yol kat etmiş bir felsefecidir. Şüphesiz henüz Newtoncı kütleçekim yasalarına benzer açıklamalarımız yok bu olgular için. Ancak bu karmaşık problemleri doğadan başka hiç bir şeye başvurmadan ele almak isteyenlere Dennett ideal bir rehber.

  • Özgürlüğün Evrimi
  • Yazar: Danıel C. Dennett
  • Çevirmen: Çağatay Tarhan
  • Yayınevi: Alfa Yayıncılık
  • Sayfa Sayısı: 385
  • Baskı Yılı: 2015

* Bilinç Açıklanıyor, Alfa Bilim Dizisi, 2015, baskıya hazırlanıyor –yn.
[i] Daniel Dennett, Darwin’in Tehlikeli Fikri, Alfa Bilim Dizisi, 2013, Bölüm 13-14.
[ii] Wolfe, Tom, 2000, Hooking Up, New York: Farrar, Straus & Giroux. s.97.
[iii] Daniel Dennett, Özgürlüğün Evrimi, Alfa Bilim, 2015, s. 38.
[iv] Laplace, Pierre-Simon, 1814, yeni baskı 1951, A Philosophical Essay on Probabilities, çeviri, E W. Truscott ve E L. Emory, New York: Dover.
[v] Dennett, Özgürlüğün Evrimi, Alfa Bilim, 2015 s. 31.
[vi] Van Inwagen, Peter, 1983, An Essay on Free Will, Oxford: Clarendon Yayınları., s, 3
[vii] Game of Life’ı internetten indirebileceğiz yüzlerce site mevcuttur. Örn. http://rendell-attic.org/gol/tm.htm
[viii] Örn. bkz. P. Rendell’in Turing makinesi: http://rendell-attic.org/gol/tm.htm
[ix] D. Dennett, Özgürlüğün Evrimi, Alfa Bilim, 2015, s. 114.
[x] Kane, Robert, 1996, The Significance of Free Will, Oxford: Oxford Üniversitesi Yayınları.
[xi] Gould, Stephen Jay, 1978, Ever Since Darwin, New York: Norton, s. 238.

Kerem Cankoçak
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Casanova Üzerine Notlar

Read Next

Roma’dan İstanbul’a Sakatat

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *

Follow On Instagram