Bizans üzerine tekrar düşünmek isteyenler için…
Bizans üzerine düşünmek bazı “tuhaflıklar” üzerine kafa yormayı da beraberin de getiriyor ister istemez.
Son günlerde Boğaziçi ve Koç Üniversiteleri’nin birbiri peşi sıra Bizans üzerine çalışacak merkezler açması medyada haber oldu. Desteklenecek olan araştırmalar, kitaplar ve sempozyumlarla Bizans uygarlığı üzerine yeni okumalara kapı aralanacak bu sayede. Ne var bunda denilebilir. Ama bu meseledeki “tuhaflık” bu güne kadar üniversitelerimizin Bizans konusuna uzak durmasıydı. Tam 1123 yıl İstanbul’u başkent olarak kullanmış, buna yakın bir zaman Anadolu, Trakya ve Balkanlar gibi Türkler içinde yurt olmuş toprakları elinde tutmuş bir uygarlığa karşı içinde yaşadığımız toplumun ilgisizliği üzerine düşünmemiz gerekli. Dünyanın neredeyse tüm saygın üniversitelerinde Bizans kürsüleri varken bu işin bizde yeni yeni gelişiyor olmasının altında elbette ki bazı önyargıların etkisi var.
“Entrikacı, kahpe Bizans” algısı sadece eski Türk filmlerinin bir klişesi değil ne yazık ki. Neredeyse milli bir mit! 1990’lı yıllarda bile Bizans sempozyumları düzenlemek isteyen üniversitelerin tehditler nedeniyle bu etkinlikleri iptal ettikleri biliniyor.
Bizans coğrafyamızın, şehirlerimizin ve kültürümüzün bir parçası olarak görülmemiş hiçbir zaman. Hep kötülenen ve bize ait olmayan karanlık bir geçmiş olarak kavranmış. Oysa Bizans hala günlük hayatımızın bir parçası olarak çıkabilmekte karşımıza. Bazen hiç farkında olmadan sırtımızı dayadığımız bir duvar, mahallemizde ezelden beri cami olarak bildiğimiz bir ibadethanedeki saklı geçmiş, her gün önünden geçip de kafamızı çevirip bakmadığımız şehir suru ya da su kemeri… Bu topraklardaki kültür mirasımızın dışlanamaz bir parçasıdır özetle Bizans.
Ve bir başka “tuhaflık” daha: Kendini Bizans olarak isimlendirilen bir devlet hiçbir zaman var olmadı! 330-1453 yılları arasında Konstantinopolis’i başkent yapmış devletin adı her zaman (Doğu) Roma İmparatorluğu oldu. Bizim Bizanslılar olarak isimlendirdiğimiz insanlar kendilerine her zaman Romalı dedi. Bizans lafı ise Doğu Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından yüzyıllar sonra Batılı tarihçilerin o uygarlığa yakıştırdığı bir isimdi. Konstantinopolis’in Antik Yunan kolonileri zamanında (MÖ 7. yüzyıldan itibaren) isminin Byzantion olmasından ileri geliyordu bu yakıştırma.
Konstantin’in yeni Roma’sını kurması (330) ve ilk Hıristiyan Roma İmparatoru olarak ölmesi, Bizans’ı gerçek anlamda bir Roma İmparatorluğu haline getiren hatta sınırlarını tüm Akdeniz’i içine alacak kadar genişleten ve hipodromda filizlenen Nika isyanı sırasında şehri yakılıp yıkılsa da onu ayağa kaldırmayı bilen 1. Justinianos’un devasa kudretinin simgesi olarak Aya Sofya’yı inşa ettirmesi (537), imparatorluk ailesinin Helenleşip devletin resmi dilinin Latinceden Yunanca ’ya dönmesi (7.yüzyıl), Meryem ve İsa tasvirlerine aşırı önem verildiği gerekçesiyle tüm fiziksel imgelerin yok edildiği ikonakırıcılık dönemi (8.yüzyıl), Kudüs’ü Müslümanların elinden almak için yola çıkan haçlıların Konstantinopolis’i yağmaladığı o unutulmaz Latin İstilası (1204) ve nihayetinde de Bizans için en son tarihsel an olan 1453’ün gelip çatması…
İşte bir uygarlığın bin yılı aşkın bir zaman diliminde tarih sahnesine bıraktığı satır başları.
Tüm bunları ve daha fazlasını merak eden okuyucular için onlarca Türkçe kaynak mevcut kitapçı raflarında. Bazı kaynakları ise ısrarlı okuyucuların sahaflardan bulmaları gerekiyor. Biz de Bizans üzerine tekrar düşünmek isteyenler için bu konudaki neşriyat ile ilgili küçük bir seçki hazırladık:
Bir ortaçağ imparatorluğunun şaşırtıcı yaşamı
Judith Herrin’in Bizans isimli kitabı konuyu kapsamlı bir biçimde derleyip toplayan bir çalışma. Kronolojik olarak Bizans tarihinin bütün hikâyesi başarılı bir biçimde özetlenmiş. Ama kitabın asıl ayırt edici özelliği “Bizans neydi?” sorusuna sadece tarihsel bir cevap vermeyip; Bizans’ın algılanışı ile ilgili günümüze kadar gelen bir izleği başarıyla nakletmesi. Neredeyse 20. yüzyıla kadar Batı tarih yazımı da Bizans Uygarlığına tabiri caizse üvey evlat muamelesi yapılıyor. Bizans uzun bir süre modası geçmiş, arkaik, çok daha önce yıkılması gereken bir uygarlık olarak görülüyor. Bu durumun nedenleri arasında Ortodoks ve Latin kiliselerinin yüz yıllar boyunca süren çekişmesinin de etkisi var elbet. Judith Herrin tam da bu noktada okuyucusunu önyargılara karşı uyarıyor: Bizans’ta hiçbir zaman bir engizisyon mahkemesi olmadı. Aristotales’ten Sofokles’e kadar birçok Antik Yunan klasiği dil birliğinin de etkisiyle hiçbir zaman unutulmadı Kostantinopolis’te…
- Bizans: Bir ortaçağ imparatorluğunun şaşırtıcı yaşamı
- Judith Herrin
- Çev: Uygar Kacabaşoğlu
- İletişim Yayınları, 2013
Bizanslılar ne yer ne içerlerdi?
Sadece bir yeme içme kitabı değil elbette Bizans’ın Damak Tadı. Yazar okuyucusunu çoktan yitip gitmiş bir şehrin, Konstantinopolis’in sokaklarında, pazarlarında dolaştırmayı başarıyor. Uskumru, levrek, kefal… Ceylan v
e domuz eti… Lahana, bakla ve fasulye… Peksimet, sakızlı çörek… Ayva, incir ve ceviz… Ayasofya’nın çevresini kaplayan aktar dükkânlarının gözdeleri tarçın ve karanfil… Tabi ki mastika, bal likörü ve şarap… Adeta kokusunu duyuyor okuyucu bin yıl önceki şehrin. Ve şöyle düşünüyor: Ne kadar da çok bize benziyorlar!
- Bizansın Damak Tadı
- Andrew Dalby
- Çev:Ali Özdamar
- Alfa Yayıncılık, 2014
Toplumsal ve siyasal düşünüş
Bizans fikriyatı tam olarak neye tekabül ediyordu? Ernest Barker’in çalışması Bizans entelektüel dünyasını merak eden okuyuculara hitap ediyor. Barker Bizans’ın farklı farklı dönemlerinde kaleme alınmış metinleri paylaşıyor okuyucusuyla. Filozofların, rahiplerin, tarihçilerin, kamu görevlilerinin ve hatta imparatorluk ailesi üyelerinin yazdıklarını ve bunlar üzerine yapılmış analizleri de içeriyor kitap. Metinler arasından bir kültür okuması olarak görülebilir Bizans, Toplumsal ve Siyasal Düşünüşü.
- Bizans: Toplumsal Ve Siyasal Düşünüş
- Ernest Barker
- Çev: Mete Tunçay
- İmge Kitabevi, 1995
Bizans’ın altınları
YKY’nın küçük boy Genel Kültür Dizisi kitaplarını bilenler bilir. Orijinali Fransız Gallimard Yayınları’na ait olan bu seri okuyucusunu her şeyden önce zengin görsel malzemesi ile memnun eder. Bizans’ın Altınları için de aynı etki geçerli. Kitap Konstantin’in şehrine görsel bir yolculuk vaat ediyor. Öte yandan Michel Kaplan’ın araştırmasının Bizans’a oldukça isabetli bir giriş kitabı olduğu da söylenebilir. İmparator ve dini otoritenin söz sahibi olduğu ve en parlak günlerinde dört yüz bin nüfusa ulaşan Konstantinopolis yaşamından Bizans taşrasındaki günlük hayat kadar farklı farklı var olma biçimlerini başarıyla anlatmış yazar.
- Bizans’ın Altınları
- Michel Kaplan
- Çev: İhsan Batur
- Yapı Kredi Yayınları, 2001
Yapılar, meydanlar, yaşamlar
Kolektif bir çalışmanın ürünü olan kitap Fransız Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’ne bağlı olarak İstanbul’da düzenlenen konferansın metinlerinden oluşuyor. Her biri konusunda uzman araştırmacıların birbirinden ilginç makaleleri derlenmiş Bizans: Yapılar, Meydanlar, Yaşamlar’da. Bazılarının başlıkları şöyle: Konstantinopolis Bir Megapolün Doğuşu, İstanbul’un Hipodromu, Bizans’ta Kır Sevgisi, Ayasofya Yeniyken, Bizans Rönesans’ı, Konstantinopolis Kiliselerinden İstanbul Camilerine, İyileşmek İblislerden Korunmak, Konstantinopolis’te Seyyahlar ve Rehberleri, Bizans Mühürleri…
- Bizans: Yapılar, Meydanlar, Yaşamlar
- Editör: Annie Pralong
- Çev: Buket Kitapçı Bayrı
- Kitap Yayınevi, 2011
- Büyük kedi katliamı! - 13 Nisan 2016
- Osman Hamdi Bey’in not defterleri - 24 Şubat 2016
- Bizans artık kahpe değil mi? - 10 Şubat 2016
FACEBOOK YORUMLARI