Tarih boyunca köyleri, yapıtları, türküleri birbirine geçmiş, birbirinden etkilenmiş ve kültürlerinin harman olduğu farklı milletlerin yuvası olan Anadolu’nun acılı halini anlatır Bitti Bitti Bitmedi romanı.
Türk edebiyatının ün salmış yazarlarından olan Vedat Türkali yazdığı romanlarla adından oldukça söz ettirmiştir. “Bir Gün Tek Başına” adlı ilk romanıyla edebiyatımızda kendine yer açmış ve gittikçe de yerini sağlamlaştırmıştır. Son romanı “Bitti Bitti Bitmedi” de yine edebiyatımızda sık işlenmemiş ve az rastlanır bir konuyu ele almıştır. Bu romanıyla da adından ve tavrından söz ettiren bir Vedat Türkali vardır.
Yazar son romanını yazarken ve yazmadan önce birçok tarihsel verilerden yararlandığını ve kişilerin, olayların belgelere dayandığını yapılan röportajında dile getirmiştir. Roman, tarihsel bilgilerden yararlanılarak ve gerçek karakterler romana aktarılarak oluşturulmuştur. Vedat Türkali belki de tarihsel tezini romanla anlatmak istemiştir. Roman bir bakıma resmi tarihin, bize öğretilen tarihin gizli yönlerini anlatmaktadır. Bu yönüyle birçok konuya kapı aralamaktadır.
Roman, 1987’yi anlatıyor ve 90’lara kadar geliyor. 1980 darbesinde Diyarbakır Cezaevinde işkence gören Tarık’ın, çalıştığı yerdeki mimar Ermeni kız Lüsi’yi sevmesi anlatılıyor. Fakat bu aşk hikayesi etrafında Tarık’ın darbe döneminde yaşadığı travma ve sıkıntılar anlatılırken, Lüsi ve dedesinin anlattıkları üzerinden Ermenilerin ve Kürtlerin tarih boyunca yaşadığı sıkıntılar anlatılıyor. Tarık cezaevinde işkence görmüş ve psikolojik tedavi alan bir roman karakteridir. Çalıştığı yerde Lüsi’ye aşık olur ve evlenirler. Aslında bu kişileri bir araya getiren yaşadıkları mağduriyetlerdir. Lüsi’nin dedesi tarihsel bilgileri yüksek olan bir roman kişisidir. Romanda dedenin anlattıkları bizi tarihsel bir yolculuğa çıkarır. Fakat bu yolculuk talanın, yok etmenin, inkârın ve acıların yolculuğudur.
Romana baş kişisi Tarık’tan başlamak gerekirse; 80’de cezaevine düşmüş bir kişidir. Orada türlü işkenceler görmüş hatta “ölmeyi bile istemiş” bir roman kahramanıdır. Hayatını düzene sokamamış ve yaşadığı travmalarla hayatını sürdüren, bunun için psikolojik tedavi alan, geceleri uykularında bunların etkisiyle kabuslar gören, sayıklayan işkence mağdurudur Tarık. Romanda Mamak ve Diyarbakır Cezaevlerinde yaşanan “insan dışkısı yedirme, mahrem bölgelerine cop sokma, veremli balgamları yemeklere katma” gibi insanlık dışı uygulamalar yer alıyor. Erkek erkeğe cinsel tacizler, gardiyanların tutumu Tarık’ın silemediği vak’alar. Hatta Ermeni bir gence “maşallah” yazılı sünnet takkesi giydirip sünnet etmeleri bile romanda yerini alıyor. Erdal Eren’in idamı, cezaevlerindeki tutumlar, işkenceler ve 1980 döneminin yaşantısı Tarık’ın kişiliğinde yer kaplıyor. Tarık’ı bu durumdan kurtaran Lüsi’ye duyduğu aşktır. Bu aşk adeta kötü yaşanmışlıklarının üstünü örter.
Romanın diğer kahramanları ise mimar Lüsi ve dedesidir. Ermeni olan Lüsi, Tarık’la aşk yaşar ve evlenirler. Dede, Lüsi ve Tarık’ı tarihsel bir yolculuğa çıkarır. Yazarlığa başlayan Tarık’a anlattıklarını yazmasını ister. Dedenin anlattıkları aslında romanın arka planında “soykırım” olduğu gösterir bize. Tarih boyunca, Osmanlı’dan beri Ermenilerin durumunu ve kıyımını anlatır. Bunlarla birlikte Kürtlerin, Alevilerin bu topraklardaki acı tarihini ve yaşantılarını da bir bir ele alır.
Tarih boyunca köyleri, yapıtları, türküleri birbirine geçmiş, birbirinden etkilenmiş ve kültürlerinin harman olduğu farklı milletlerin yuvası olan Anadolu’nun acılı halini anlatır Bitti Bitti Bitmedi romanı. Devletin kanun adı altında bir halkı talan etmesini, yok etmesini ele alır. Bu toprakların, Ermenilerle, Kürtlerle ve Alevilerle boydan boya toplu bir mezara dönüş(türül)düğünü ince ince anlatır. İttihat-Terakkici Enver ve Talat Paşa’nın, Abdülhamid’in kıyımları, 1915 tehcirinde Der-Zor çöllerinde yaşanan Ermeni felaketi, talanları tarihsel verilerle romanda yerini alıyor. Bu çağın faillerini romanda Hamidiyeler, İttihat-Terakkiciler, Kemalistler diye işaret eder yazar. Romanda Sakallı Nurettin Paşa, Abdullah Alpdoğan, Esat Oktay Yıldıran ve Topal Osman Ağa halkın kıyımında başrol oynayan, elleri kanlı tetikçiler olarak romanda adı geçen tarihi kişiliklerdir. Ha bir de “Van toprağını Kabe toprağına çevirdim” diyen İttihat-Terakki “tetikçisi” Çerkez Ahmet’i unutmamak gerekir. Anlatılan bu bölümde dedenin geriye dönük anıları ve anlattıkları Ermeni soykırımını da gün yüzüne çıkarır. Vedat Türkali bu bölümde Dede’nin ağzıyla tarihsel tespitini ortaya koyar.
Yazar romanda bu topraklardaki acılara göz atarken Alevileri de unutmamıştır. Koçgiri ve Dersim 38’i anlatır. Devlet eliyle yapılan Dersim Harekatını ve yaşanan acıları romana sıkıştırmıştır. Abdullah Paşa’nın Munzur Çayı kenarında halkı süngületip nehire attırması, kaçanları havadan bombalatması romanda ince ince işlenmiştir. Romandaki ironilerden biri de Abdullah Paşa, Sakallı Nurettin Paşa’nın damadı olmasıdır. Yazar tarihin “cellatlarının ve tetikçilerinin” aynı soydan olduğunu da ortaya koymuştur.
Vedat Türkali romanda yaşanan acıları, talanları ve kıyımları anlatırken ufak ufak eleştiri oklarını da “sözümona solculara!” atar. Werfel’in “Musa Dağında Kırk Gün” adlı kitabına uygulanan sansürü anlatır. Bu kitaba sansür uygulatmak isteyen Kemalistleri ve dönemin milliyetçilerini eleştirir. Tuhaf ki Alman Nazi hükümeti Türkiye’deki bu zihniyetle aynı fikirdedir. Onun için bu kitap o dönemde hem Almanya’da hem de Türkiye’de yasaklanmıştır.
Romandaki diğer bir eleştirel tespit ise “Paşatürk” adıyla Atatürk’ün yerine geçen paşaları romana monte etmiştir. İsmet Paşa ve Enver Paşa’yı, akıtılan kanları, yaktıkları canları anlatırken bu döneme “Paşatürkler Dönemi” adını vererek romanda eleştirel bir ironi yapmıştır.
Romana genişce bakarsak; romanda askeri darbe mağduruyla Ermeni tehciri mağdurlarının bir aşk etrafında buluşmaları anlatılıyor. Tarih öncesinde beraber olan bu halkları, roman karakterleri üzerinden tekrar bir araya getirmiştir. Türkali aslında hayal ettiği birlikteliği romanda sağlamıştır. Yüzyıllarca beraber yaşamış bu halkların, şimdi birbirine düşman edilmesine bir karşı koyuştur bu roman.
Yazarın romana “Bitti Bitti Bitmedi” adını vermesinin sebebi ise bu topraklarda zulmün bitti denilse de devam ettiğini ve devam edeceğini anlatmak istemesindendir. Yazarın deyimiyle acılar, kıyımlar, talanlar ve katliamlar bu topraklarda, bu coğrafyada bitti bitti BİTMEDİ.
Romanı okuyup bitirince bir yazarın şu cümleleri geldi aklıma: “İnsandan daha uzun yaşar kemikleri. Dillerini ne kadar toprağa gömerseniz gömün, kelimelerin kemiklerini örtecek toprak yoktur. Gün gelir, yazılır, söylenir” Türkali’nin romanı belki de toprak altındaki “kemiklerin kelimeleri”dir. Ne dersiniz!?
- Bitti Bitti Bitmedi
- Yazar: Vedat Türkali
- Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
- Baskı tarihi: 2014
- Sayfa yapısı: 192 sayfa
- Geçmişin hesaplaşması: Bir Eylül Yarası - 8 Mayıs 2019
- Levent Yanlık’ın “Sürgün Ruhlar” Romanı Üzerine - 23 Nisan 2018
- “Ait Olduğumuz Yer İçimizdeki Yaradır Aynı Zamanda” - 1 Kasım 2016
FACEBOOK YORUMLARI