Behiç Ak, rengarenk gülümseten öykülerinden sonra çocuk romanları serisini Bulutlara Şiir Yazan Çocuk kitabıyla genişletiyor.
“Unutun şu ‘için’ sözünü ey yaratıcılar; sizin erdeminiz hiçbir şeyi ‘için’ ve ‘uğruna’ ve ‘çünkü’ ile yapmamanızı ister.” Nietzsche
Behiç Ak, rengarenk gülümseten öykülerinden sonra çocuk romanları serisini Bulutlara Şiir Yazan Çocuk kitabıyla genişletiyor. Sosyal medya çılgınlığının 12 yaşındaki bir çocuğun kimlik arayışı sırasındaki etkilerini, edebiyatın üç türüyle bütünleştirerek dokuyan başarılı bir çocuk edebiyatı ürünü. Kitabın ismi oldukça etkileyici, bir çocuk bulutlara neden şiir yazar? Hele ki yazmak çocuklarımızın en korkulu rüyasıyken, titrek kalem kağıttaki çizgiler dalgalandıkça kaytararırken düşlerden, ne olur da sözcüklere dolanır bir oyun? Tüm bu sorular uçuşurken zihnimizde dalıveriyoruz mor sayfaların arasında Sevgican’ın sıcacık öyküsüne…
Sevgican, kendisini içine kapanık ve çok yavaş hareket eden bir çocuk olarak tanımlıyor. Hayatımızın bir evresinde denk geldiğimiz, ah ne kadar şanslı diye iç geçirirken işin aslının öyle olmadığını öğrenince yüreğimiz burkularak yaklaştığımız öğretmen çocuklarından biri o. Hem de nasıl bir öğretmen… Sevgican’a asla tolerans tanımayan ve yaratıcı proje ödevlerinde yeni olmayan bir fikri asla kabul etmeyen, Sevgicanımızın karnında hep bir ağrıyla gezmesine sebep olan cinslerden. Çocukları yaratıcı olmaları ve yaratıcılıklarını geliştirmeleri için atölyelerden etkinliklere, kurslara sürüklerken bizler aslında her çocuğun özünde farklı ve yaratıcı olduğu gerçeğini göz ardı ediyoruz sanki. En yaratıcı çocuk benimki çılgınlığı almış yürüyor. Yaratıcılığın sınırları ve ilkeleri belirlenmiş: “GÖRÜLDÜĞÜN, TAKDİR EDİLDİĞİN KADAR YARATICISIN!” Bu düşüncelerle sayfaların arasında gezinirken Sevgican’ın bu durumu reddedişi çarpıyor gözüme: “Yaratıcı olduğumu ispat etmek istemiyorum, yapma zevkimi öldürüyor”. Bu reddedişin ardından Sevgican’ın masalcı babası koşuyor imdadına “Yapılması gereken şey, yaptığın işi çok güzel yapmaktır.” diye düşürüveriyor en yaratıcı elmayı Sevgican’ın başına.
Yaratıcı fikrini insan yararına sunmaya hazırlanırken bir de görüyor ki fikri çoktan düşünce bulutundan firar etmiş. Öyle öfkeleniyor öyle öfkeleniyor ki bulutlara, kuşlara şiir yazmaya karar veriyor. Bu durumu yüzümde muzip bir gülümsemeyle aklıma geliveren “Sanırım yaratıcı fikirler hep bir başkaldırının ardında gizlenir.” fikriyle karşılıyorum. Sevgicanımız Yaratıcı fikrine öyle inanıp güveniyor ki ona sıkıca sarılıp yarar düşüncesinden onu soyutluyor. Şiirlerinde sadece güzelliğin yansımasını amaç ediniyor. Sevgicanımızın yaratıcılığı projenin ötesinde yarardan, mecburiyetten sıyrılıp estetiğin, sanatın içine sürükleyiveriyor onu. Artık Sevgican’ın dilinde bulutlar gergedanken aniden uzay gemisine, sonrada dev çorba kasesine dönüşen sihirli dumanlar oluveriyor. Fakat gelin görün ki sosyal medyada yayınladığı şiirleri onu hiç hesaba katmadığı bir durumun içine sürüklüyor.
Çevrimiçi topluluk onu bambaşka bir benliğe sokar ki Sevgican’ın sanal benliği ile çatışmasını bir rüyanın içerisinde işlediğini görüyoruz Behiç Ak’ın. Sanal benliğinin gerçek hayatından rol çalmasından oldukça rahatsız olan Sevgican çevresindekilerin günlük hayattan çok daha farklı kimliklerle çevrimiçi topluluğun bir üyesi olduğunu gözlemliyor. Sevgican çevresindekilerin kendilerini yazdığı şiirlerle özdeşleştirmelerinin yol açtığı karmaşayı yine babasının “Sevgi Masalı” ile çözümleyebiliyor.
Kimlik arayışı, ait olma ihtiyacı sanal dünyada gerçek hayata göre daha çabuk karşılık bulabiliyorken ergenlik dönemi çocuklarının problemlerini en kısa yoldan çözebiliyor oluşu internet alemini daha cazip hale getiriyor. Akın Bey ile Nurettin Bey arasında geçen diyologların birçoğu bu konuda bizi düşünmeye sevk ediyor. Pırıl Pırıl sanal hayattan uzaklaşan Sevgicanımız babasının gözlerine tuttuğu dürbünden gerçek hayatın güzelliklerinin yanında acı taraflarının da ayırdımına ve dibimizde olan savaşın gerçekliğinin farkına göç eden arapbülbüllerinin kanatlarına takılıp Jamel’in hayatına kısa bir yolculuk yaptığında varıyor. Yaşanmışlıklarının değerliliğine vurgu yapan Sevgican, tozlu ayakkabılarından kağıtlara yansıyan sözcüklerini modern hayatın zincirlerinden kurtarak bulutlar gibi özgürleştiriyor.
“Sadece barışta yaşayabiliyorum ben.
Tıpkı filler,
Güvercinler,
Serçeler,
Kelebekler,
Karıncalar,
Zürafalar
Ya da…
İnsanlar gibi…”
|
- Jimmy Liao’dan sıcacık bir anlatı… - 22 Aralık 2017
- Bulutlara Şiir Yazan Çocuk; Tozlu Pabuçtan Bulutlara Şiirler - 6 Aralık 2017
FACEBOOK YORUMLARI