İstanbul’da geçen hikaye, betimlemeleri ve ayrıntılarıyla insanın aklında canlanırken, kitabın içinde bulundurduğu resimler ile kafanızın içindeki tabloyu destekliyor.
“..Her şey benden önce olmuşsa, bana olacak bir yer, bir durum kalmıyor muydu? Bana ait tek kişilik bir iskemle, oda yok muydu bu dünyada?”
Güneş pederinden izin alarak, kendi kendilerine evlenmişlerdi Müzeyyen ile. Sorumluluklarının farkına varmayı zamanla bırakmış ama bir o kadar da katlanmış deli sevgisi ile bir eş; kendisinden gittikçe soğuyan, durumu kabullenememeye başlayan, artık gözlerinden başka birinin dünyaya baktığı bir Müzeyyen.
“Hayatımız ya müzikaldi ya da bana öyle geliyordu.” Diyor asıl adam, oysa ki gerçeğin tam ortasında acıya ve hüzne gömülmeye beş kala, sevda müzikalini izlemeye devam ediyor. Biliyor da geleceğini, bilmezlikten gelmek işine geliyor, öyle ya ondan sonraki tüm zamanlarında bir hicran yarası taşıyacak, her nereye gider ise gitsin. Hatta şöyle diyecek; “sende hicran yarasından derin yara mı var?” ve “ben böyleyim” cevabını alacak Müzeyyen’den. Kimsesizliklerini birbirinde bulan iki insanın, bu dünya için fazla olan sevgisi yine bu dünyanın işlere karışacak.
Birincil ağızdan, asıl adamın anlattığı hikayesi öyle sarıp sarmalıyor ki insanı; nasıl başladığınızı nasıl bitirdiğinizi anlamıyorsunuz. Anlatımı sade, cana yakın olmasına rağmen hikayesi öyle ağır ki! Sayfa sayısının az olması hem hikayeyi sıkmadan tadında bırakıyor, hem de aklınıza geldikçe bir çırpıda okumaya teşvik ediyor. İstanbul’da geçen hikaye, betimlemeleri ve ayrıntılarıyla insanın aklında canlanırken, kitabın içinde bulundurduğu resimler ile kafanızın içindeki tabloyu destekliyor. Kitabı bitirdikten sonrasında ise, hala devam ettirebiliyorsunuz. Sonu uçsuz, okurken sonsuz bir kitap.
Bir romana, hikayeye değil de tıpkı bir şiire ait gibi yazarın çoğu cümlesi. ‘Devrik ve devirsiz.’ Arka kapağında da kısaca özetlemiş her şeyi;
“Hikayeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, eve sığmıyor… Bülbülün çilesi, yazarın zulası… İnceden sarma bir sigara, inceden bir bardak… Jak Danyel isimli bir şişe, Hicran isimli bir yara, tuhaf isimli bir roman. Kafamız iyi, açmayın kapağı, biz böyle iyiyiz.”
Biz böyleyiz, böyle iyiyiz.
|
- Peki Biz Ne Yapıyoruz? - 24 Ocak 2019
- Bu Zorlukları Siz de Yaşadınız mı? - 8 Aralık 2017
- Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku - 30 Nisan 2017
FACEBOOK YORUMLARI