
Çiko’nun Seçimi oldukça iyi bir edebiyat eseri olmakla birlikte gerçek hayatta içinden çıkamadığımız birçok sorunu da romana dahil ederek irdelemeyi ihmal etmiyor.
Çiko’nun Seçimi geçtiğimiz Nisan ayında Günışığı Kitaplığı etiketiyle raflarda yerini alan, Füsun Çetinel‘in rengarenk çocuk romanı. Romanın baş kahramanı dokuz yaşındaki Seren’in hayatı, bir uzun yol kaptanı olan babasının eve gelişiyle birlikte birçok yönden değişiyor. Çünkü babasının İtalya’da bulup getirdiği siyah bir köpek, yani Çiko da Seren’in ailesine katılıyor. Seren ve babası; hayvanlı sirklerin yasaklanması nedeniyle veda gösterisi yapacak olan bir İtalyan sirkine gidince Çiko’nun bir sirk köpeği olduğu ve sahibini kaybettiği anlaşılıyor. Çiko’nun nerede kalması gerektiğine dair bir müddet tartışıldıktan sonra seçim Çiko’ya bırakılıyor.
Kitapta bu ana olay etrafında dönen birçok konu işleniyor. Bunlardan ilki, hayvanlara uygulanan şiddet konusu. Günümüzde sokaktaki hayvanlar dahi şiddet görürken hayvanlı sirkler, çoğumuzun aklına gelmiyor. Ancak romanda da gördüğümüz gibi hayvanlar; işgücü olarak kullanıldığı yerlerde, yani faytonlarda ya da hayvanat bahçelerinde çeşitli işkencelere maruz kalıyor ve dayakla terbiye ediliyor.
Sirkler ve şiddet
Romanımızın kahramanı Seren, hayvanlı sirkleri de hayvansız sirkleri de çok seviyor. Hayvanların ve insanların olağanüstü gösterilerini izlemeye bayılıyor ve kendisi de bir sirk okuluna gitmeyi hayal ediyor. Ancak bu sirklerde hayvanlara ve insanlara eziyet edilmesini de istemiyor. İşte küçük kızın bu ikilemi, romanın ana hatlarını oluşturuyor.
Tıpkı yetişkinler gibi, Seren de inanmak istediği şeyi seçiyor ve ona hayvanların sirklerde şiddet gördüğünü söyleyen ablasını yalan söylemekle suçluyor. Oysa babası ve arkadaşı Cemo ile gittiği İtalyan sirkinde bunu kendisi de gözlemliyor ve ablasının haklı olduğunu anlıyor.
Bu ana hattın yanı sıra, farklılıkların bir arada bulunabilmesi, insanların birbirine saygı göstermesi, toplumsal cinsiyet rollerinin kısıtlayıcılığı gibi konular da romanda irdeleniyor. İlk olarak, Seren ve ailesinin evinin de rengarenk bir sirki, daha doğrusu bir karnavalı andırdığını fark ediyoruz. Farklı karakteristik özelliklere, farklı bakış açıları, yaşam tarzlarına ve farklı sosyal statülere ait insanlar bu evde yan yana bulunabiliyor, sevgi ve saygı çerçevesinde birbirleriyle bağ kurabiliyor. Dahası, bir aile olabiliyor.
Kişisel seçimler ve özgürlükler
Örneğin, Seren ve ablası, oldukça zıt karakterler. Yalnızca aralarındaki yaş farkından kaynaklanan çatışmalar değil, bu farklı karakteristik özelliklerinden kaynaklanan çatışmalar da yaşıyorlar. Ablası tıpkı annesi gibi kuralcı, toplum normlarına daha uygun davranışlar sergileyen bir genç kız iken Seren, babası gibi maceraperest, çabuk sıkılan, renkli bir kişiliğe sahip. Annesi ile babası da bu nedenle çatışmalar yaşıyor. Ancak evdeki kimse, birbirine duyduğu saygıyı ve sevgiyi zedeleyecek davranışlarda bulunmuyor. Anne ile baba birbirine kızdığında yüksek bir tondan “HAYATIM” diyerek bunu belli ederken Seren, ablasına “Bayan Mükemmel” lakabını takıyor. Birbirlerine ne kadar kızsalar da içten içe taktir ettiklerini de böylece görebiliyoruz. Kısacası bu karakterler kendileri olarak bu ailenin bir parçası olabiliyor ve ilişkilerine zarar vermeden birlikte yaşayabiliyor. Öyle ki bu evde, Çiko dahi kendi seçimlerini yapmakta özgür.
Seren ve arkadaşı Cemo arasında ise ekonomik, yani sınıfsal ayrımlar bulunuyor. Bu nedenle Cemo, deneyimleyemediği bazı şeyleri kendisinin de yapabildiğini iddia ediyor. Örneğin, pasaportu olmadığı ya da yüzme bilmediği için utanıyor ve yalan söylüyor. Seren de bu durumun farkında olmasına rağmen henüz bunun nedenleri üzerine düşünebilecek olgunlukta değil. Oysa kitap, bizlere Cemo’nun hayatında, Seren’in istediği birçok şeyin de ne kadar sıradan olduğunu gösteriyor. Örneğin, Cemo her yaz köye gittiği için istediği gibi ata binebiliyor, atlarla oynayabiliyor. Oysa Seren, atları sadece seyredebilmek için bile bir sirk bulup gitmek zorunda.
Hayaller
Aralarındaki bu farklılıklara rağmen iki arkadaşın da ortaklaştığı nokta ise gelecekleri konusunda ailelerinden farklı düşünmeleri. Örneğin, Seren’in annesi, onun bir Alman okulunda okumasını isterken Seren, bir sirk okuluna gitmek istiyor. Çocukların adeta birer makine gibi çalıştırıldığı mevcut eğitim kurumları; Seren’e göre karanlık, gri ve sıkıcı yerler. Seren, annesinin onu göndermek istediği bu sıkıcı okullardan biri için, “Gri okula değil, sirk okuluna gidecektim. Sirk okulu tam bana göreydi; akrobatlar, renkli toplar, parıltılı trapezciler, numaralar, alkışlar…” diyor. Böylece çocukların iç dünyasının çok renkli olmasına rağmen onları nasıl sıkıcı bir hayata zorladığımızı da gösteriyor.
Seren ile benzer şekilde Cemo’nun hayali de ailesinin onun için düşündüğü gelecekle örtüşmüyor. Onun hayali bir modacı olmakken babası, bu mesleğin “kız işi” olduğunu düşünüyor. Bu noktada çocuklara ve aslında herkese dayatılan toplumsal cinsiyet rolleri aklımıza gelebilir. Seren de bu rollerden oldukça rahatsız. Cemo’nun babasına karşı, “Kız işi, erkek işi mi olurmuş! Koskoca gemilerin kadın kaptanları var. Erkekler lokantalarda yemek pişiriyor. Kadınlar itfaiyede de çalışıyor” demek istiyor. Ancak çekindiği için bunu dile getiremiyor.
Öfkenin dışavurumu
Cinsiyetten bahsetmişken kitapta cinsiyetçi bir dil kullanmadan öfkenin nasıl dışavurulacağı sorusunun da bir cevabı var. Bildiğiniz gibi, birçok insan, cinsiyetçi küfürlere ve söylemlere alıştığı için onları fark etmeden kullandığını iddia ediyor. Seren’in babası da çetin şartlarda ve erkeklerin öne çıktığı bir alanda çalıştığı için küfretmeye çok alışmış. Annesi ise bu kötü duruma oldukça işlevli bir çözüm bulmuş: Sebzeli küfürler. Bu yüzden Seren’in babası, küfredeceği zaman sebzelerle konuşuyor. Böylece küfürün şiddet ve cinsiyetçi dil içeren yapısından kurtulmuş oluyor. Örneğin, “Hay uğursuz yerelması!” diye şaşırırken, “Sizi kereviz sapları sürüsü sizi, çabuk yatağa!” şeklinde tepki verebiliyor.
Bu noktada birçok kişi, bir çocuk kitabına “küfür” kavramının girip girmemesi gerektiğini düşünebilir. Çocuk edebiyatını didaktik bir eğitim aracından ibaret düşünmek, çocukların hayatında olan ya da maruz kaldığı “küfür” gibi birçok şeyden edebiyatı izole etme isteğine neden olabilir. Oysa yetişkin edebiyatında olduğu gibi çocuk edebiyatının görevi de kurtarılmış bölgeler yaratmak değildir. Bu anlamda Çiko’nun Seçimi oldukça iyi bir edebiyat eseri olmakla birlikte gerçek hayatta içinden çıkamadığımız birçok sorunu da romana dahil ederek irdelemeyi ihmal etmiyor.
Kısacası Çiko’nun Seçimi; hayvanlara uygulanan şiddet, toplumsal cinsiyet rolleri, farklılıklara duyulan düşmanlık gibi gerçek hayatta karşılaştığımız birçok sorununun altında yatan nedenler üzerine düşündürüyor ve bunlara karşı durmamız gerektiğini gösteriyor. Ancak en önemlisi, çocuk okurlar için oldukça eğlenceli bir anlatı sunuyor.
![]()
|
Okuma önerisi!![]() Taşkafa – Ömer Açık Perge Dündar’ın incelemesi; “Taşkafa; İdil ve inatçı dedesi…”
|
- Sabahattin Ali’nin kitapları artık telifsiz - 3 Ocak 2019
- Ece Erdoğuş Levi her şeyi baştan anlatıyor - 17 Ekim 2018
- Özlem Özdemir yanıtladı: Ekonomik kriz yazarları nasıl etkileyecek? - 28 Eylül 2018