Göçle Başlayan, Sürgünde Sonlanan Bir Hayat; Süleyman El-İsa Taş

Şair, yazdığı şiirlerde her zaman şiirin usul ve esaslarına bağlı kalmıştır. Şiirin insanlık boyutu ve kulağa gelen sesi bakımından çok önemli olduğunu yazmıştır.

Sürgünlük, doğduğu ülkenin dışında yaşamaya zorunlu bırakılmaktır; acıdır, hasrettir, muhalif duruştur, direniştir, ayrılıktır!

O, bırakmak zorunda kaldığı toprakların özlemiyle yazan büyük bir dava adamıdır.  Dünya edebiyat çınarlarından bir koca daldır. Sanatını halkının hizmetine sunmuş, baskılardan, işkencelerden kendisini hep yeniden yaratmış büyük bir ozandır. Nazım’ın, Aziz Nesin’in, Pablo Neruda’nın dostu Ortadoğu’nun büyük şairi Süleyman El-İsa’dır.

1921’de   Hatay’ın Samandağ ilçesine bağlı  Nahırlı Köyü (yeni adıyla Aknehir Beldesi) Besatin-el Asi Mahallesi’nde doğmuştur. Köyünde ilkokul bulunmadığı  için, babası Şeyh Ahmet İsa’nın açtığı  ve bir çeşit dil eğitim kursu sayılan ElKüttab’a (O zamanlar için ağaç altında, açık havada okuryazarlığı  iyi olan bir kimsenin çocuklara yönelik  düzenlediği bir çeşit okuryazarlık kursu) yazılmış, orada okuryazarlığı  öğrenmiş  ve Kur’an-ı  Kerim’i hatmetmiştir.

Ömer Hayyam’ın rubailerini okumuş, Kâbe’nin kapısına asılan ve eski şiir yarışmalarında ödül almış olan kasideleri ezberleyip bunlardan beslenmiştir. Zengin hafızası sayesinde binlerce dizeyi ezberlemiştir.

İlk şiirlerini 9-10 yaşlarındayken yazmıştır. İlk şiir kitabını köyde yazmıştır. Bu kitabında çiftçilerin yaşadığı çileleri dile getirmiştir.

İlkokulu Antakya’da okumuştur. Okul müdürü,  şairin üstün  zekâsını  ve kültürel birikimini fark edip şairi tam dört sınıf atlatarak onu dördüncü  sınıfa geçirmiştir.

İlkokula başladığı yıl Hatay’da, Fransızlara karşı  ulusal ayaklanma ve direniş  başlamıştır. 5-6. sınıflardayken ulusal içerikli şiirleriyle ayaklanma mitinglerine katılmış, katkıda bulunmuştur.

Süleyman İsa, Nazım Hikmet’le 1957 Dünya Barış Konferansı Toplantısı sırasındaki tanışmalarını anlatırken (29 Kasım 2009)

Vatansever arkadaşlarıyla birlikte Antakya’dan ayrılan şair, lise öğrenimini  Hama, Lazkiye ve Dimaşk (Şam)’da tamamlamıştır. Muhalif düşünceleri yüzünden bu dönem, onun hayatında en zorlu ve en ağır dönem olarak anılacaktır. Vatansever şiirleri yüzünden defalarca tutuklanmış ve en ağır işkencelerden geçmiştir.

2. Dünya Savaşı yıllarında Cevdet El-Haşimi Lisesi’nde okuduğu Dimaşk kentinde  BAAS Partisi’nin kuruluşunda önemli rol oynamıştır. Kardeş  Irak ülkesinin öğrenim burs katkısıyla yükseköğrenimini Irak Bağdat Dar-ül Muallimin -El-Aliye Akademisi’nde tamamlamıştır. Irak’tan Suriye’ye dönmüş ve Halep Lisesi’nde Arap Dili ve Edebiyatı öğretmenliği görevini yirmi yıl yapmıştır.

Süleyman İsa ve eşinin gençlik yıllarında çekilmiş bir fotoğrafı

Daha sonra Halep’ten Dimaşk’a(Şam’a) tayin edilmiş ve Milli Eğitim Bakanlığı’nda Talim Terbiye Kurul Başkanlığı yapmıştır. 1969’da Arap Yazarlar Birliği kurucu üyeliği görevinde bulunmuştur.

Bir yandan şairliğini öte yandan vatanseverlik  mücadelesini sürdürmüştür. Yazdığı  şiirlerinde , halkın  değişimci bir  iradeye  kavuşması  için  çalışmış. Gençlerde gericiliğe ve işgalcilere      karşı   bir  mücadele ruhu   aşılamaya   gayret etmiştir. Arap dünyası insanlarının  kurtuluşunun,  yalnız birlik olmaları durumunda gerçekleşebileceğini anlatmış. Şiirlerini, varlığını,  gençliğini kısacası tüm hayatını halkının sorunlarını  çözmeye adamıştır. Eğitim verdiği dönemlerde, öğrencilerine her zaman Fransız ve  İngiliz   işgalcilerine, ağalığa  ve  cehalete karşı bir mücadelenin verilmesi gerektiğini açıklamıştır. Ancak bu şekilde insanın kimliği, toprak, kültür ve çağdaş gelişmişlik arasında bir bağ kurulabilirdi. Avuçlarını güneşe doğru uzatıp, gözleri ile geleceği beklerdi. Bir şair inancı ile halkına güvenir, yarınların daha güzel ve daha mutlu olacağına inanırdı.

Süleyman İsa’nın evinde

1967’deki Arap- İsrail Savaşındaki yenilgi onu çok üzmüş, büyüklerden ziyade, çocuklar için şiirler yazmaya başlamıştır. Çünkü umudu artık çocuklarda arayacağına  inanmış. Çocuklarımız   bizim bu   dünyada  bırakabileceğimiz en önemli armağanlarımızdır. Arap dünyası topraklarını  sulayacak  ve ona canlılık verecek olan şah damarları gibidirler. Bin yıldan beri susamış olan bu kuru topraklara su verecek nehirlerdir onlar…

Süleyman El-İsa, İngilizce ve Fransızca çevirisi yapılan( Toprağın Kokusu ) adlı eserinin giriş bölümünde şunları yazmıştır: Kısacası ben; Arap dünyası denen, parçalanmış bir vücudun yalnızca bir hücresiyim. Kendimi böyle bildim. Şiirlerim ve diğer tüm yazdıklarım, bu vücuda hayat ve azim vermek için yapılmış olan binlerce çalışmadan yalnızca bir tanesidir. Benim dertlerimi anladığınız an beni tanımış olursunuz.

İşte buradan Süleyman El-İsa’nın ruhsal ve karakter yapısını öğrenebiliriz. O, Arap dünyasının bir ferdi olarak tarihine ve halkına güvenen, halkın umutlarını ve dertlerini şiir şeklinde beyan eden, mantık ve doğruluk ilkesi ile yoğrulmuş değerli bir insandır.

Ne zaman üzülüp acı çekse,  ne zaman şiir yazmayacak duruma gelse; milletinin kahramanlıklarla dolu olan tarih sayfalarına dalar ve oradan güç alırdı. Güç aldığı konu; tarihten bir şiir, bir kahraman, bir önder veya önemli olay olabilirdi. Vaddah El-Yemen isimli şaire şunları söylemektedir:

Bana şairlerin şiir yazdıkları kalemi verin.
Önümde duran bu kayalar, içindekini dök diyor.
Kuşlar, marşlarımızın mısralarında ölüyor ama kaçmıyorlar.
Flütümün, şarkılarımın ve şiirlerimin sesi çok hüzünlü.
Çığlıklarımın yankısı bir dağ kadar eski.
İşte dökülüyor dudaklarımdan kalbimin sesi.

Ey acılarımın ortağı,
Bu şiir beraberliğimizin şiiridir.
Her bir harfi,
Boğazımda düğümlenen bir acı olsa bile,
Bu bizim şiirimizdir.
Ne ben ne de sen,
Yarın gelen başkaları bunu tamamlayacaktır.
Bunun hesabını yaptık, bu böyledir.
Benimle bu işe başladık.
Ve işte bak yola koyulmak üzereyiz.

Süleyman El-İsa bu güzel şiirlerini, bilim, mücadele, acı ve zindanlar için yazmışsa da, Asi nehri kıyısında olan köyünün bahçelerini şiirlerine konu etmeyi unutmamıştır. Dallarını suya sarkıtan ve kuşlarla dolu olan ağaçları anlatmış, doğup büyüdüğü Nahırlı Köyü her zaman onun ruhunun bir parçası olarak burnunda buram buram tütmüştür. Gittiği her yerde ve hatta Yemen’de bile, köyünün bahçelerine benzeyen yerlere rastladığını yazmıştır. Şam ilinin Barada nehri kıyılarında gördüğü kuşlar ve ağaçlar, Asi nehri kıyısındakilerle bir benzerliği vardır. Dolayısı ile Yemen, Şam ve Antakya’daki tabiat içinde hissettiği duygular birbirine çok yakındır.

İnsanların yaşadığı üzüntü ve çektiği acılar, hayal kırıklıkları ve kötü olaylar onu çok etkilemiştir. Oralardaki insanlarla beraber olup, onlara güç, azim ve kuvvet vermek için çalışmıştır. İşgalcilere, gericiliye, cehalete ve bölünmüşlüğe karşı örnek bir mücadele vermiştir. Bu mücadelesini, Arap dünyasının her bir köşesi için yapmış, insanlara adalet ve hürriyetin verilmesi için büyük bir uğraş içine girmiştir. Kısacası, bir şair olarak, korkusuzca elinden geleni yapmıştır. Süleyman El-İsa, kendisini şu mısralarda şöyle anlatmaktadır.

Ben ne bir kalem ne de bir kafiye,
Ben yalnızca,  bu vatan için bağrından vurulmuş biriyim.
Bu vatan toprağının her köşesinde benim bir hissem var.
Kardeşlerim, üzüntünüz benim üzüntümdür.
Ey şu önümde duran çöl…Ey umutlarım..Hayallerim.
Size olan sevgim ve hasretimdendir acılarım…
İşte budur sebebi bütün üzüntü ve dertlerimin. 

Şair, yazdığı şiirlerde her zaman şiirin usul ve esaslarına bağlı kalmıştır. Şiirin insanlık boyutu ve kulağa gelen sesi bakımından çok önemli olduğunu yazmıştır. Şiirin sihirli mısraları, kafiyesi ve anlamı ile bir harikadır. Ayrıca şiir hakkında şunu da söylemiştir. Şiir tabiattır. Başka bir değişle şiir, dünya ve içindeki insanlardır. Neticede ikisi birbirinin aynısıdır.

Süleyman El-İsa  çocuklara yönelik tiyatrolar da yazmış, onlarda insani değerlerin güçlendirilmesini hedeflemiştir. Fakir ve zayıf insanların durumunu ele almış, güzel değerlerin yalnız zenginlere özel olmadığını, bunları fakir ve yoksullarda da bulabileceğimizi anlatmıştır.

Prof. Dr. Melike Abyad’la evlenmiş ve  Maan, Gilan adlı  erkek cocukları ve Baadiye adında bir kızı  olmuştur. Sanatçı Arapça, Fransızca, İngilizce ve çok az Türkçe bilmektedir.

1982de Asya-Afrika Yazarlar Birliği’nin verdiği LOTUS ödülüne layık görülmüştür.

1990’da Arap  Dilini Geliştirme ve Koruma Birliği Yönetim Kurulu Başkanlığına seçilmiştir.

2000 yılında Arap Yaratıcı  Şiir Ödülüne layık görülmüştür. 100’e yakın eseri bulunan şair 2013 yılında 92 yaşında vefat etmiştir.

Not: Şair, köyünden göç ettikten yirmi altı yıl sonra büyük bir şair olarak köyüne dönmüş, ziyarette bulunmuştur. Onu özleyen yakınları çok sevinmiş, bayram etmişlerdi. Bu kısa ziyaretinde işgalin bittiğini Türkiye Cumhuriyeti’ni kurulmuş olduğunu sevinçle görmüş. Ancak TC Devleti onun bir daha Türkiye’ye gelmemesi uyarısında bulunmuştur. Bu uyarı hassas yüreğini un ufak parçalara ayırırken çocukluk anılarını, özlemlerini yanına alarak Suriye’ye dönmüştür. Ondan sonra bir daha gelmemiştir.

  • Süleyman El-İsa’ya Saygı
  • Hazırlayan: Mehmet Karasu-Esra Ünal
  • Sayfa Sayısı: 128 Sayfa
  • Yayınevi: Ürün Yayınları

 

Vinkmag ad

Read Previous

Tudem’den Savaş, Göç, Mültecilik ve Öteki…

Read Next

“Sabah Olursa”

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *