“Güvercin”, yaşı ellisini aşmış Jonathan Noel’in geçmişine de değinerek bir gününü anlatan uzun bir öykü.
Ergenliğimde en sevdiğim gruplardan biriydi Nirvana. Hayata, insanlara bakış açısından dolayı kendimle pek bir özdeşleştirmiştim grubun solisti Kurt Cobain’i. Bir gün bir dergide Kurt’ün okuduğu kitaplara rastladım. Patrick Süskind adlı hiç duymadığım bir yazarın “Koku” kitabını sevdiğini duyunca meraklanıp hemen alıp okudum. Hani bazı kitaplar vardır ya, okuyup bitirdiğinizde sizi tokat yemişe döndürür, “Koku” işte öyle kitaplardan biriydi. Ve ben tokat yemeye doyamamış olacağım ki Süskind’in bulabildiğim diğer kitaplarının da peşine düşüp okudum. “Güvercin” de o kitaplardan biriydi. Ergen halimle kitabı beğendiğimi hatırlıyorum. Aradan zaman geçti, dönüp yeniden okudum.
“Güvercin”, yaşı ellisini aşmış Jonathan Noel’in geçmişine de değinerek bir gününü anlatan uzun bir öykü. Jonathan’ın çocukluğu ve gençliği ikinci dünya savaşına rastlamıştır. Savaş sırasında önce annesi, sonra babası ortadan kaybolur. Kız kardeşi ile birlikte kaçtıkları ülkenin güneyinde, birinin çiftliğinde saklanırlar, sonra da sebze tarlalarında işçi olurlar. Jonathan kendilerine hamilik eden adamın yönlendirmeleriyle önce askere gider, döndüğünde de yine aynı kişinin bulduğu bir kızla evlenir. Ama evlendiği kız bir süre sonra başka biri ile kaçar.
İşte bu sarsıcı olayları yaşayan Jonathan, hayatında kendi başına verdiği ilk kararla Paris’e yerleşir. Bir bankada bekçilik işi ve barınak olarak bir oda bulup kendine göre bir düzen kuran Jonathan böylece uzun yıllar geçirir. Yıllar boyunca odasını değiştirmez, içine bir takım yenilikler ve eklemeler yapar, hatta daha da bağlanmak için satın almaya girişir. Çünkü ona aradığı güveni, huzuru, sığınabileceği köşeyi verebilen tek şey odasıdır. Bir sevgili gibi onu ısıtır, korur, besler odası. Sahip olduğu basit işinden emekli olmayı beklemek ve sevgili odasında yaşamaktan başkaca beklentisi yoktur Jonathan’ın. Üstelik başkalarına sıkıcı derecede tekdüze gelebilecek bu yaşantıdan gayet memnundur. Gel gör ki, bir Cuma sabahı her şey tepetaklak olur.
Kapısının önünde karşılaştığı güvercinle hayatı birden tekerleği patlamış bir arabaya dönüşür. Daha doğrusu, basitin de basiti rutinliği, her dakikası önceden bilinen düzeni ile yaşamaktan gayet hoşnut olan Jonathan’a öyle hissettirir güvercinle karşılaşmak.
Jonathan, önce güvercinle karşılaştığında yaşadığı bozgundan ve sonrasında bir şekilde dışarı çıkıp da gittiği işinde yaşadığı talihsizliklerden sıyrılıp çıkma mücadelesi verir öykü boyunca.
Evet, “Koku” gibi “Güvercin”de de çılgın kalabalığın dışında kalan karakter, aslında bence bir varoluş mücadelesi veriyor. Kendine göre kurduğu, her anı planlı, ama tam da bu yüzden güvenilir bir huzuru olan düzeni bozulduğunda; sadece alıştığı rutine dönmek isteyen adamın yaşadığı iç sıkıntıları bir varoluş gayretinden başka ne olabilir ki?
Basit bir insanın yine basit bir olay neticesinde yaşadığı düşüşe karşı verdiği var olma uğraşı belki de başka kitaplarda karşılaştığımız, savaşlardaki yaşam kavgalarına, bir ülkenin yöneticisinin yaşadığı ulusal bir krize ya da bir casus şebekesinin ülkesini kurtarma adına giriştiği bir operasyona göre tekdüze gelebilir belki size ama bence Jonathan’ın kendi içinde verdiği savaş okunmaya değer. Kendim de zaman zaman içimde böyle yaşadığım için bana bu varoluş çabası daha anlamlı geldi belki de.
Patrick Süskind’in kitaplarındaki en önemli özelliklerden biri bence betimlemeleri. Yukarıda yazdığım gibi konusu çoğu kişiye belki sıkıcı bile gelebilecek bu öyküyü sürükleyici hale getirdiğini düşündüğüm bu betimlemeler aslında okuyanı iğrendirebilecek ya da dehşete düşürebilecek derecede çekincesizce açık seçik ama bence tam da bu surat buruşturacak kadar yapılmış tasvirler için favorileştirilebilir bu yazar. Gerçekten okurken iğrenme, tiksinme, tedirgin olma, dehşete düşme ve haydi abartayım, mide bulantısı bile yaşatabilen canlandırmalar aslında sizi kitaba bağlıyor ve tekmili birden bütün bu duyguları hissettirebilen Patrcik Süskind’e kitaplığınızda yer ayırmaya kalkışabiliyorsunuz. Ve “Alt tarafı bir güvercin, nasıl bu kadar sarsılıp, etkilenebilir ki bir insan?” diyebilirsiniz ama önce bir okuyun derim ben kitabı. Jonathan’da olduğu gibi altüst olma silsilesini tetiklemese de, siz de güvercinlere karşı bakış açınızı değiştirebilirsiniz o fazlasıyla canlı betimlemeler karşısında.
Şimdi mi? Eskisi kadar sık dinlemesem de hala en sevdiğim gruplardan biri Nirvana…
- GÜVERCİN
- Yazan: Patrick Süskind
- Çeviren: Tevfik Turani
- 96 Sayfa
- Can Yayınları
- 2009
- EĞİTİM HAKKIMIZ SÖKE SÖKE ALIRIZ - 6 Haziran 2022
- Zeka mı? O da ne? - 3 Ağustos 2018
- Taşkafa; İdil ve inatçı dedesi… - 20 Nisan 2018
FACEBOOK YORUMLARI