Hakan Bıçakcı “Doğa Tarihi” adlı romanında, modernitenin insanları duygusuzlaştırarak getirdiği bu durumu gözler önüne sermektedir.
İnsanoğlu giderek gelişen teknolojinin ve bunun getirdiklerinin sonucu olarak tüm duygularını köreltir ve kendini fasit bir daireye hapseder. Giderek daralan bu daire bireyin sonu olur. Hakan Bıçakcı “Doğa Tarihi” adlı romanında, modernitenin insanları duygusuzlaştırarak getirdiği bu durumu gözler önüne sermektedir. Bir plazanın -7. katında çalışan ve plazanın tam karşısında bir rezidansta oturan Doğa’nın hikayesi üzerinden, yaşamdan, doğadan, doğallıktan kopmuş, kendi özünden uzaklaşmış insanın trajedisini ele alır.
Görünmek ve beğenilmek üzerine kurulu bir hayatın içinde, düşünmeden ve sorgulamadan bir döngü içine hapsedilen yaşam, yavaş yavaş bireyi yok eder. Doğa’nın düşünceleri de tıpkı yaşamının rutini gibi görünüşüne ve bunun sonucu olarak beğenilme duygusu üzerine sabitlenmiş ve hayattaki başarı anlayışı da bunun üzerine inşa edilmiştir. Hayatı beğenilme üzerine kurulmuş olan Doğa, işinde beğenilme, fiziksel olarak beğenilme, sosyal ortamlarda beğenilme, sosyal medyada beğenilme dörtgeninin içine hapsolur. Tüm bu beğenilme çılgınlığı içinde de kendi olmaktan çıkan, kim olduğu da belli olmayan birine dönüşür.
Okur, Doğa’yla birlikte sabah kalkar, her sabah yinelenen ve sırası hiç değişmeyen hareketlerle hazırlanır ve yine sırası hiç değişmeyen eylemlerle yaşadığı rezidansın otoparkından bindiği jipiyle yolun karşısındaki plazadaki iş yerine gider ve dört tarafı tıpkı bir vitrin gibi camlarla çevrili odasında yine sırası hiç bozulmayan eylemlerle günü tamamlar. Yaşamın rutinini sabitleyen ve eser boyunca sık sık tekrar edilen, düşünmeden, her gün yinelenen otomatikleşmiş hareketler okurda tutsak edilmişlik ve sıkışmışlık duygusu yaratır.
Modern görüntüler içinde bir insanın zihni
Tıpkı yüzyıllar önce farklı kültürlerde, farklı şekillerde ortaya çıkan; ancak aynı amaca hizmet eden, yani tamamen bedensel güçlerinden faydalanmak adına duyguları öldürülmüş, robotlaştırılmış adeta yaşayan ölüler haline getirilmiş zombiler ya da mankurtlar gibi. Doğa Tarihi kitabını okurken aslında modern görüntüler içinde bir insanın zihninin kontrol altına alındığını ve kendİ ne yabancılaşarak zombileştiğini düşünebiliriz.
Korku ve fantastik edebiyatın bir ürünü olarak düşünülen zombiler, giderek günümüz koşullarının yarattığı Doğa gibi karakterlerde, fantastik edebiyatın kurgusu içinden çıkıp ete kemiğe bürünen günümüz insanına dönüşürler.
Doğa Tarihi’ni distopya içerisinde değerlendirmek iyimser bir yaklaşım olur. Çünkü, plazalarda, rezidanslarda, AVM’lerde nefes almadan bir otoparktan diğerine geçen günümüz insanı şekil olarak farklılaşmış; ancak düşünce ve duygu olarak her şeyini yitirmiş ve zihni kontrol altına alınmış zombilerden başka bir şey değildir. Zombilerde, mankutlarda ya da günümüz insanında korkutucu olan zihnin kontrol altına alınmış olmasıdır. Hangi açıdan ve nerede olursa olsun, zihin egemen güçler tarafından kontrol altına alındığında insan artık kendi olmaktan çıkar başka bir varlığa dönüşür ve egemen gücün istediği her şey, kendine, doğaya, özüne yabancılaşan bireye yaptırılabilir hale gelir. Burada Doğa üzerinden ele aldığımız zombilik, aslında farklı görünümleriyle her düzlemde, tüm bireyleri etkisi altına almaktadır.
|
- Hepimiz Birer Zombiyiz - 20 Mart 2018
FACEBOOK YORUMLARI