İçeriye Mektuplar

Ruhat Gülçin Kırdar’ın Gece Kuşundan Kafesteki Kuşa Mektuplar adlı romanı gerçekten yazılmış altı yüz mektuptan seçilmiş mektuplardan oluşuyor.

Bir zamanlar dostlarımıza, arkadaşlarımıza mektuplar yazardık. Teknolojinin henüz bu kadar ilerlemediği bu dönemlerde mektup en önemli iletişim aracıydı. Yaşadıklarımızı karşımızdaki kişiye aktarırken bir gönül bağı oluşurdu aramızda. Her mektupla gelen haberler için heyecanlanırdık. Zaman alan bir iletişim olduğu için daha mektuba cevap gelmeden yeni olaylar birikirdi anlatmak için. Bir de türleri vardı mektupların. Özel, iş, edebi mektup gibi. Bugün artık yerini daha modern ve hızlı iletişim araçlarına bırakmış olan mektup türü yazma anlamında da insanı insana bağlayan bir türdü.

Ruhat Gülçin Kırdar’ın Gece Kuşundan Kafesteki Kuşa Mektuplar adlı romanı gerçekten yazılmış altı yüz mektuptan seçilmiş mektuplardan oluşuyor. İnsanın hayatta sevdikleriyle paylaştıklarından başka neyi var ki zaten. Bunun altını çizen ifadeleriyle dostluğun, aşkın, sevginin altını çiziyor. “Kendimize ait olan şey aslında yalnız arkadaşlarımız ve sevgilerimizdir,” diyerek kısa hayatımızın özetini yapıyor.

Toplumsal hayatın içinde hepimizin bir yeri var. Bu yeri belirleyen de ne yazık ki bu dönemde parasal durumumuz. Eğer iyi bir ailede yetişmiş; okumuş; bir meslek sahibi olmuşsak toplumda iyi yere konumlanabiliyoruz. Ama aile şartlarımız yetersizse erken yaşta işçi olarak çalışmaya başladıysak toplumsal konumumuz alt seviyelerde yer alıyor. Çalışma hayatımız da ona göre şekilleniyor. Roman bir fabrikada çalışan anlatıcının ağzından bu işçilerin çalışma şartlarının ne kadar zor olduğunu ortaya koyuyor. İnsan gibi davranılmayan bu işçilerin düşünme yetileri de zaman içinde körelmiş. Emir altında çalışmaktan başka bir hayatları olmayan bu insanlara, insan gibi davranan anlatıcı kahraman düşüncelerinden vaz geçmemek için işinden istifa edebiliyor.

Roman toplumda yaşanan sorunları içerdeki kişiye aktarıyor. İyi şeyler yazmak istiyor ancak yaşanan sürecin korkunçluğu buna izin vermiyor. Sürekli sıkıntılardan, toplumun yaşadığı acılardan ve bu acıların nedenlerinden bahsediyor anlatıcı. Aralıklarla yazdığı mektuplarında insanların toplumun gerçek durumunun farkında olmamakla suçluyor. Durumu ortaya koyuyor ve aynı zamanda çözüm de sunuyor kendine göre. Farkındalık ile yaşanan bir hayat yaşamamız gerektiğini düşünüyor anlatıcı kahraman. Toplumsal gerçeklerin farkına vararak ona göre yaşamak gerektiğini düşünüyor. Böylece çözüme ulaşacak bir sorun. Ama insanlar, düzenin böyle devam etmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Haksızlıklara karşı gelmek akıllarından bile geçmiyor. Günü kurtarmak ya da daha doğrusu ‘gemisini yürüten kaptan’ düşüncesi ile hareket ediyorlar. Bu da haksız düzenin daha da güçlenmesine neden oluyor. Bilinçli, ne yaptığını bilen, haksızlıklar karşısında dimdik durmaya çalışan anlatıcı kahraman elbette tek başına kurulu düzeni değiştiremiyor. Ama en azından kendi içinde tutarlı bir çaba göstererek durumu ortaya koyuyor.

Her insanın insanca yaşamaya hakkı vardır. Romanda en çok dikkatimi çeken buna yapılan vurgu oldu. Yaşam şartları ne olursa olsun, herkesin düşünmeye,  akıl yürütmeye ve buna bağlı olarak hayatını biçimlendirmeye hakkı olmalıdır. Ancak temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar bile geliri olmayan insanların bunları yapması mümkün değildir. Sadece yemek, içmek, uyumak ve çalışmaktan ibaret olan hayatlar yaşayan milyonların da hayat şartlarının düzeltilmesi gerekir. Toplumun bir kesimi refah içinde yaşarken diğer kesimi onların kölesi gibi çalıştırılıyorsa o toplumda mutluluktan söz etmek pek mümkün olmuyor. Herkes emeğinin karşılığını almalı. Ki ancak o zaman toplumsal bir refahtan söz edebilelim.

Roman mektup biçiminde yazılmış. Karışık zaman aralıkları ile hapishanedeki bir mahkûma yazılan bu mektuplara karşılık beklenmiyor. Yazar, toplumsal hayat ile ilgili tespitlerini bu mektuplar aracılığı ile yapıyor. 1991-1997 arasında yazılan mektuplar dönemin olaylarına da değinerek onları değerlendiriyor. Özel mektup türüne giren mektuplar sayesinde yazar düşüncelerini ifade edecek geniş bir alan elde ediyor. Ayrıca bazı mektuplarla birlikte yazdığı öykülerden de gönderiyor. Bu öyküler de romanın bütünlüğü içinde gerek konu gerek ana düşünce bakımından romanla uygunluk gösteriyor.

Romanın dili sade ve anlaşılır bir dil. Yazar samimi bir dille seçtiği konular hakkındaki düşüncelerini okura aktarıyor.

Daha fazlasına sahip olmak için insanları köle gibi kullanmak ne yazık ki bu dönemin gerçeğini oluşturuyor. Kapitalist sistem para babalarını daha fazla zengin ederken fakirin daha fakir olmasına ve ezilmesine neden oluyor. Oysaki şu hayatta bize ait olan şeyler sadece arkadaşlarımız ve sevgimiz.

  • Gece Kuşundan Kafesteki Kuşa Mektuplar
  • Yazar: Ruhat Gülçin Kırdar
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: Kasım 2018
  • Sayfa Sayısı: 160 Sayfa
  • Yayınevi: Pencere Yayınları
Yurdagül Sayıbaş
Latest posts by Yurdagül Sayıbaş (see all)
Vinkmag ad

Read Previous

İki Mezarlığı Birbirine Bağlayan Köprü: Garipler Sokağı

Read Next

Tüm zamanların en çok satan romanlarından biri dizi oluyor

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *