İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN MI KAZANIR, MELEK Mİ?

İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali’nin diğer kitapları gibi insan psikolojisini, iç çatışmaları derinlemesine irdeleyen bir yapıt.

Dr. İlknur Türkoğlu

Kitap bağımlıları iyi bilir, okuduğunuz bir kitabı yıllar sonra tekrar okuduğunuzda bambaşka şeyler keşfedersiniz. Yıllar içinde kitap aynı kalmıştır ama siz değişmişsinizdir. O kitabı 20 yaşında okuyan siz ile 35 yaşındaki ve 60 yaşındaki siz, kitapta farklı derinlikler, farklı manalar bulursunuz. Bu nedenle, İçimizdeki Şeytan kitabını 50 yaşımda okuyan ben, 40 yaşımda okuyan benden çok daha fazla şey buldu öyküde.

Melankoli ve çatışma

Sabahattin Ali’nin kitaplarını okuyanlar bilir; onun ana kahramanları melankolik, içe dönük kişilerdir. Yazarın yaşam öyküsünü incelediğimizde O’nun da melankolik bir yapıya sahip olduğunu görüyoruz.  Bunun kökeninde annesinin depresif, intihara yatkın yapısı olabilir. Nitekim yazarın çocukluk arkadaşı Ali Demirel, anne Hüsniye Hanım’ın çok sinirli bir insan olduğunu ve diğer oğlu olan Fikret’e daha fazla yakınlık gösterdiğini belirtir ve yazarın dış çevreye kapalı bir görünüm verdiğini belirterek Sabahattin Ali’nin arkadaş ortamlarında oynanan oyunlara katılmayan, kendi halinde takılmayı tercih eden, eve gidip kitap okuyan, resim çizen bir çocuk olduğunu anlatır (Bezirci, A.,1987, Sabahattin Ali, İstanbul: Çınar Yayınları)

Kitap Sabahattin Ali’nin diğer kitapları gibi insan psikolojisini, iç çatışmaları derinlemesine irdeleyen bir yapıt; Freud’un tanımı ile İd (İlkel benlik) ile Süper egonun (Vicdan) çatışması. Romanda iyi ile kötünün, ahlak ile kokuşmuşluğun, doğru ile yanlışın çatışmasını izliyoruz. Ömer’in çorap çaldığı bölümde, içindeki şeytanla zorlu mücadelesini iliklerimize kadar hissediyoruz.

Ve günümüzde yolsuzluk, hırsızlık, taciz, tecavüz haberlerine baktığımızda, pek çok suçlunun kendini benzer şekilde savunduğunu ve vicdanını akladığını görüyoruz: “Şeytana uydum”

Dönem

Kitabın yazıldığı tarih 1930’ların sonu. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzünü batıya döndüğü, Almanya’da Hitler’in yükselişte olduğu bir dönem. Türkiye’de de nasyonal sosyalizm sempatizanı olan gruplar var. Bunlardan biri de Nihal Atsız ve çevresindekiler. Bu dönem aynı zamanda Nazım Hikmet, Behice Boran ve Sabahattin Ali gibi aydınların bedel ödediği bir dönem.

Sabahattin Ali, Markopaşa gibi yerlerde yazdığı yazılarında yabancı sermayenin Türkiye’de ikinci kapitülasyonlar dönemini başlatacağını ve ülke bağımsızlığını etkileyeceğini; niteliksiz yöneticiler ve yarı aydınların kendi çıkarları için ülkeyi Amerikan ve İngiliz emperyalizmine peşkeş çekeceğini ve bunun tehlikeli sonuçlar doğuracağını söyleyerek millet idaresine dayalı nitelikli politikalar üretilmesi gerektiğinden bahseder:

«Biz istiyoruz ki, bu memlekette yapılan her iş, üç beş kişinin çıkarına değil, bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun. Biz istiyoruz ki, bu topraklar ve onun üzerinde yaşayan insanlar, hiçbir yabancı devletin oyuncağı olmasın. Dünya işlerinde politikamız, şunun bunun kölesi gibi peşinden gidilerek değil, bu milletin selametini en iyi sağlatacak yolları müstakil olarak seçmek şeklinde kendini göstersin »

Ömer-Macide

Macide henüz 18 yaşında bir genç kadın. Öykünün yazıldığı döneme kıyasla modern, özgür düşünceli bir genç kadın olarak tasvir edilmiş. Belki de Yazarın idealindeki kadın. Ve bu kadının da iç çatışmaları var. Her ne kadar dönemine göre özgür yaşayan ve düşünen bir kadın olsa da, kurtuluşu her defasında bir erkeğe sığınmakta buluyor. Macide’nin özgürlük fikri tam olgunlaşmamış; maddi bağımsızlığı için çareler arayıp kendi ayakları üzerinde durmanın yolunu bulmak için çaba göstermiyor. Burada aslında yazarın 2 yıllık Almanya deneyiminde karşılaştığı Avrupai kadınlarla yazarın henüz aşamadığı geleneksel Türk kadını imgesinin olgunlaşmamış bir sentezi var.

Ömer-Nihat

Kitaptaki Nihat karakterinin kim olduğunu anlamak için o dönemin siyasi akımları ve olaylarını okumuş olmak gerekiyor ve edindiğimiz bilgiler ışığında Burada tanımlanan kişinin Nihal Atsız olduğunu kabul edebiliriz. Kitapta yazar Nihat karakterini şöyle tasvir eder: «Nihat’ın illetlerini bilirsin. Zaten bir yüzüne bakmak da kâfi… Sıska vücudu, incecik kolları ve sinirden başka bir şey bulunmayan suratı ile bir palyaço kadar biçare bir mahluk… İki günde bir ya böbreklerinden, ya ciğerlerinden hastalanır, evi eczane gibi…” Nihal Atsız’ın yaşam öyküsünü incelediğimizde ve fotoğraflarına baktığımızda benzerlik kurmak kaçınılmazdır. 1940’ların sonunda Nihal Atsız ile Sabahattin Ali arasındaki mahkeme süreci hakkında bilgi edindiğimizde, İçimizdeki Şeytan kitabındaki olayların, yazarın gerçek yaşamından kesitler ve siyasi eleştiriler olduğunu anlarız.

Nihat’taki kendini haklı gören şeytan, 1948’de Sabahattin Ali’nin öldürülmesine sebep olur. O şeytan Hitler’de bir soykırımcıya dönüşüyor, o şeytanın peşine takılanlarla dünya bir cehenneme dönüyor ve 50 milyon kişi ölüyor.

Aydınlar

Osmanlıdan cumhuriyete yeni geçilmiş, toplumda hızlı bir dönüşüm var. Aydınlar arasında değerlerini yitirmiş, dejenere olmuş bir kesim var. Yazar bu durumu Bedri’nin ağzından aktarıyor bize ve ağır bir dille eleştiriyor. Aslında günümüz dünyasında da aydın kesimine yönelik bu tür eleştiriler devam ediyor.

İstanbul

Hikayenin geçtiği mekan 1930’ların İstanbul’u. Kitabı okurken 1930’ların sonundaki İstanbul’u kahramanlarla beraber geziyoruz ve İstanbul’da o günlerden bugüne değişmeyen bir şey var mı diye bakınıyoruz etrafımıza. Henüz sahil yolu yapılmamış, İstanbul’un sokakları denizle buluşuyor.  Macide bir akşam iç sıkıntısı ile evden kendini dışarıya atıyor ve Şişli tarafına yürümeye başlıyor. Bakıyoruz ki Şişli’den sonrası kır. İstiklal Caddesi, İstanbul’un ticaret merkezi. Henüz 6-7 Eylül olayları yaşanmamış, caddede arabalar gidip geliyor.

Bu değişim günümüzde had safhaya varmış durumda. İstanbul’un kent hafızasını oluşturan pek çok mekan yok olmuş ya da tamamen başka bir şeye dönüştürülmüş durumda. Bundan en çok da yüksek rant nedeni ile Taksim ve İstiklal Caddesi nasibini alıyor. 1930’lara bile gitmeye gerek yok; 1990’larda gençliğimizin geçtiği AKM, Cennet Bahçesi, İnci Profiterol, Emek Sineması gibi yerler artık yok, Tarlabaşı Bulvarı, Taksim Meydanı, Karaköy, Kabataş sahilleri dönüştürülerek değiştirildi. Ve İstanbul’u İstanbul yapan hafıza mekanlar hızla yok olmaya devam ediyor.

Peki sizce uzun vadede kim kazandı? Sol omuzdaki mi, sağ omuzdaki mi? Ömer mi Nihat mı? Bugün Sabahattin Ali’nin genç kuşaklardan da büyük bir okuyucu ve hayran kitlesine sahip olması ve eserlerinin birer klasiğe dönüşmesi sanırım sorunun cevabı. Çünkü ne olursa olsun, “En sonunda doğru kazanır”

  • İçimizdeki Şeytan
  • Yazar: Sabahattin Ali
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: 2 .Baskı : Eylül 2019
  • Sayfa Sayısı: 304 Sayfa
  • Yayınevi: Can Yayınları
Kitap Kolektifi
Latest posts by Kitap Kolektifi (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

“ÇOCUK SORU SORAR, YETİŞKİN KABULLENİR”

Read Next

Wimmel Kitapları: İllüstrasyon ve Mimarlık Akademisi

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *