Hayatın zorlu ve kaba olduğu yıllarda insan olabilmenin, özenli, incelikli olabilmenin hikayelerini yazdı Muzaffer Buyrukçu. Kırmızı Kedi Yayınevi sayesinde capcanlı bir resim olarak asabiliriz artık onu evimizin en güzel duvarına.
1945’te kapıcı olarak çalıştığı dergide öykülerinin yayımlanmasıyla başlıyor Muzaffer Buyrukçu’nun edebiyat hayatı. Orhan Kemal’den de bildiğimiz gibi işsizliğin, parasızlığın hatta açlığın kol gezdiği zorlu yıllardı o yıllar. Buyrukçu da bundan payını almış, işsizlik yakasından düşmemişti hiçbir zaman. İşsiz olmadığı zamanlarda inşaat işçiliğinden kunduracılığa, makinistlikten kömür çekmeye kadar bir çok işte çalıştı. Nihayet zorlu yılların sonrasında yeni bir dönem açıldı onun için. Kendisinden aktarırsak:
“ O.Henri’nin (Boliver İki Kişiyi Çekmez) kitabını Kemal Sülker’in salık verişiyle okudum ve yıllarca bilincimi gölgeleyen perde kalktı. Gördüm. 1953 yılıydı. Yazarlığa yeniden başladım eskiyi silerek.”
Bu zorlu yılların birikimi olan Bulanık Resimler, ilk kez 1961 yılında yayımlandı. Aradan geçen onca yıldan sonra Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yeniden basıldı. Diyebiliriz ki Türkiye’nin kayıp madenlerinin birinin üzerindeki toprak kalkmıştır.
Bulanık Resimler, aynı karakterlerin bir devlet dairesinde yaşadıklarını on ayrı hikayeyle anlatıyor.
Sahne bir devlet dairesi olsa da sergilenen, memleketin panoramik fotoğrafıdır. Dışarıda ne varsa içeride de o vardır. Görkemli başlangıçlar ve sürprizli sonlar yok Bulanık Resimler’de. Olaylar yaşanıyor, sonrasında herkes kendi köşesine, koltuğuna çekilip birer bulanık resim olarak yerini alıyor hayatın akışında.
Asla gelmeyecek bir telefonu bekleyen, kendisini bir anda yalnız bırakan Ayla’nın hayaliyle geçmişe yol alan, toplumla kavgalı Hüseyin hikayelerin merkezinde duruyor. Bohem bir hayatın özlemiyle kıvranan, içsel kavgalarıyla doğruyu arayan, esprili ve hülyalı ama aynı zamanda yangınlı bir genç adam Hüseyin. Ayla’ya olan aşkı fırtınalı bir iç dünyaya kaydediyor onu çünkü o ancak Ayla’nın vücut ikliminde yeşerip sürgün verebiliyor. Ayla’yı hatırladığı her an, anıların o parıltılı ama kimi zaman acılı sularına sürükleniyor. Ayla Hüseyin için dışşal olandan içe dönüşün simgesel kapısı oluyor.
“Hayır,söylemedim” dedi Selami Bey.
“Peki” dedi Hüseyin, ”Dediklerini inkar edenlerle tükürdüklerini yalayanlarla bir alışverişim yoktur, onlar benim arkadaşım olamazlar. Geriye döndü, pencerenin önünde durdu, bir sigara yaktı. Ayla da böyleydi; yemin Billahlarla verdiği sözü yerine getirmemişti ama ona öyle davrandığından ötürü olumsuz şeyler duymuyordu. Çünkü kısa zamanda zihninden de vücudundan da uzaklaştırmaya karar vermişti ama unutacağını, unutmanın sonsuzluğuna fırlatacağını sanmıyordu, olanaksızdı bu…”
Hüseyin çok iyi çizilmiş, kendi şahsına münhasır bir karakter olarak yerini alıyor hikayelerde. Tıpkı onun gibi diğerleri de kanlı canlı karşımızda duruyor. Dairenin bohem yöneticisi Şef, üçkağıtçı ve içki sever Selami, yağmur olsa hiçbir tarlaya yağmayacak olan var yemez Veli Bey, trajik bir şekilde sonlanan evliliğinden arda kalan otuzlarındaki Melahat, genç, işveli, dairenin tek işçi kadrosu Türkan, kendisini ailesine adayan bekar ve ezik Hayriye ve tüm konuşmaları, olayları, iç bunalımları sesiyle bölen jilet satıcısı çocuk. Onlar; gündelik sorunlar, iç bunalımlar, memleket meseleleri, para, iş ve aile ekseninde örülen sıradan insan hikayelerinin, kimi zaman mutlu, çoğu zaman kaygı ve huzursuzlukla çevrelenmiş anlatımlarını var ediyorlar öykülerde. Toplumsal eşitsizlikler, kadın sorunu, erotizm ve aşk karakterlerin kişisel hikayelerinin arasında köprüler kurarak bir büyük hikayeye dönüştürüyor onları. Muzaffer Buyrukçu Bulanık Resimler’de bir küçük Türkiye yaratıyor karakterleriyle.
Bulanık Resimler’deki dilin zenginliği o dönem edebiyatçılarının genel özelliği. İnsandan beslenen canlı bir dil. İncelikli dilin ölmediği zamanlardan bir örnek olarak duruyor karşımızda Bulanık Resimler. Bu incelikli dil anlatım biçimlerindeki çeşitlilik ve onların ustaca kullanımıyla birleştiğinde ise (bugün adını sürekli duyup kendisini bir türlü göremediğimiz) zamanın ruhunu hissedebilmemizi sağlıyor.
Hayatın zorlu ve kaba olduğu yıllarda insan olabilmenin, özenli, incelikli olabilmenin hikayelerini yazdı Muzaffer Buyrukçu. Kırmızı Kedi Yayınevi sayesinde capcanlı bir resim olarak asabiliriz artık onu evimizin en güzel duvarına.
- Bulanık Resimler
- Yazar: Muzaffer Buyrukçu
- Türü: Öykü
- Baskı Yılı: 2016
- Sayfa Sayısı: 368 Sayfa
- Yayınevi: Kırmızı Kedi Yayınevi
- Doldur be Mastori, doldur be Barba - 9 Ocak 2017
- Rilke’den Heykeltıraşın Kitabı; Auguste Rodin - 29 Ocak 2017
- Tuvalden Altıpatlara Van Gogh; Son Mektuplar - 26 Aralık 2016
FACEBOOK YORUMLARI