John Berger’in sonsuz gözleri olan aşkı

içinde öyle uzun yolculuk yapmış, öyle çok böyle bir ölmenin hayalini özlemle kurmuştum ki… ve şimdi berger ölmüştü işte… gerçekten de ölmüştü…

ölüm haberini alınca burnumun kemiği sızladı ve hemen şu vasiyet gibi bizlere emanet ettiği sözlere gitti aklım. içinde öyle uzun yolculuk yapmış, öyle çok böyle bir ölmenin hayalini özlemle kurmuştum ki… ve şimdi berger ölmüştü işte… gerçekten de ölmüştü…

görme biçimleri’ni bir kez de oradan deneyimliyor muydu acaba gittiği yerde. gezdiği yerleri anlatışına hangi cümle ile başlardı acaba bir kitap da orada yazsa… leonard cohen’i yitirmiştik yakınlarda; o günlerde evden cenaze çıkmışa dönmüş günlerce yollarda ağlamıştım. şimdi bir o kadar sevdiğim john berger öldüğünde şu cümleleri bana can simidi gibi gülümsediği için mi acaba bu sakinliğim…

Kendi ölümümle beni en çok uzlaştıran şey bir düşünce. Senin ve benim kemiklerimin birlikte gömülüp dağıldığı, çırılçıplak kaldığı bir yer düşüncesi. Kemiklerimizin ortalığa saçılmış darmadağın yattıkları bir yer. Kaburga kemiklerinden biri kafatasıma dayalı. Sol el kemiklerimden biri kalça kemiğinin içine girmiş. ( Kırık kaburga kemiklerimin üstünde göğsün bir çiçek gibi ) Ayak kemiklerimiz, yüzlercesi darmadağın. İç içeliğimizi böyle imgeleyişimin, yalnızca kalsiyum fosfattan oluşsa da, huzur verici olması garip. Ama öyle. Seninle olduktan sonra, kalsiyum fosfat bile olmanın yeteceği bir yer düşünüyorum.

öyle sakin bir yol ki bu toprakta sevgiliyle yan yana, iç içe oldular mı olamadılar mı hiç bilemiyorum ama sanki öğrenmek de istemeyen bir yan var içimde çünkü bir kez bile aklından; gönlünden böyle geçirebilmiş birisi bence sevdiğinin kollarındadır. öyle ki hangisinin önce buluştuğu bile önemli değildir toprakla…

“az gittim çok döndüm” kitabını yazdığım sıralarda berger’i çok yakından solumuştum. gümüşlük sanki biraz da onun hikâye karakterlerinin benimle gezdiği, dolaştığı yediğime içtiğime tanık olduğu bir yerdi sanki. en uca gidiyor, önce rastgele bir boş şezlonga oturup kitabımdan sindire sindire cümlelerimi okuyor uzaklara bakıyor sonra başımı eğerek bir kez daha sayfalardaki dalgalanmaya bırakıyordum kendimi. sonra usulca kitabımı kapayarak kaldığım sayfaya minik bir taş ya da  bir yaprak bırakıp sulara giriyordum. ve sanki sevgilisine mektuplar yazan aida’nın bir elini tutarak yüzüyordum o sularda. mektuplardaki bir minik harfmişim de kendisinin parçasıymışım gibi hissettiğim aida’nın…

şimdi berger’i sonsuza uğurlarken orada yazdığım cümleleri aynen buraya taşımak istiyorum, kalbimin içinden geçtiği yerde tutup zamana bıraktığım o cümleleri yeniden yakalamak ve salmak içime:

Şu sıralar okuduğum bir kitap var. Elimden bırakamıyorum derler ya, öyle değil. Tam tersine çabucak bitmesin diye sıkça elimden bıraktığım bir kitap; okuduklarım bir kez de içimden geçsin diye durup beklediğim… “A’dan X’ e” yazılmış, “John Berger Tarafından Kurtarılmış Mektuplar”.

Terörist bir şebekenin kurucu üyesi olmakla suçlanıp iki kere müebbete mahkûm olduğu için hapishanede yatmakta olan Xavier’a sevgilisi Aida’nın gönderdiği özlem dolu mektuplar beni öyle derinden etkiliyor ki aşkın ölümsüz ruhunu yeniden keşfediyorum okudukça. Karşılaşılan tüm zorluklara ve zulme karşı dahi yaşamdan beslenerek nasıl ayakta kaldığını anlıyorum her cümlesinde. “Sana iki kere müebbet verdiklerinde onların zamanına inanmayı bıraktım” diye yazdığı o mektuplardan birisinde muhtemelen bir daha hiç göremeyeceği sevgilisine Aida, “yer aslanım” diyerek hitap ediyordu. Mektubun altındaki notta yer aslanının bukalemunun diğer ismi olduğunu anlıyorduk. Ben de kendimi Gümüşlük’ün dokusuna göre rengini ayarlamış bir yer aslanı gibi mi hissettim acaba burada… Nasıl ki su içinde bulunduğu kabın şeklini alır; ben de suyun şeklini mi aldım burada. Aida, romanı oluşturan mektuplarından birisinde diyordu ki “Bukalemunlar ağırlıklarını hem dikey bir duvara hem de yatay bir zemine verebiliyorlarmış. Bazı zorlukları aşmak konusunda onlardan öğreneceğimiz çok şeyimiz var.

Gecenin sessizliğinde terasa oturmuş, bu sarmal cümlelerin peşine takılıp düşündüğümde anlıyorum ki, bir yeri ve sevgiliyi aynı anda birbiri içinde eritmek mümkün. Aynı anda dikey ve yatay bakmak dünyaya, bir yer içine çok zaman, zaman içine çok yer sığdırmak mümkün… Ve anlıyorum ki sonsuz gözleri olan aşk her yere ve zamana sızabilir, kendisinden dahi uzun yaşayabilir hatta.

  • A’dan X’e
  • John Berger Tarafından Kurtarılmış Mektuplar
  • Yazar: John Berger
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: 2008
  • Sayfa Sayısı: 192 Sayfa
  • Yayınevi: Metis Yayıncılık
Aynur Uluç
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay için tahliye kararı

Read Next

Poyraz Karayel’den Mizah ve Edebiyat Harikası 7 Replik

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *