Kasım ayı bağımsız kitapçı söyleşimizi Sokak Kitap’la gerçekleştirdik. Mersin’de uzun yıllardır kitapçılık yapan Sokak Kitap ekibiyle kitapları, sabit fiyat yasasını, dergiciliği, gelecek günleri konuştuk.
İstanbul Kitap Fuarı’na sayılı günler kala, Sokak Kitap ekibinin söyledikleri çarpıcı.
-
Sevgili Serkan Murat, sizinle tanışıklığımız uzun yıllara dayanıyor. Kayıp Paylaşımlar Koleksiyoncusu olarak okurların büyük bir bölümü tanıyor sizi, film, dizi, müzik ve en çok kitaplar üzerine değerlendirme yazılarınızı http://www.bodakedi.com/ adresinden paylaşıyorsunuz uzun süredir. Yolladığımız bültenleri kes + yapıştır yapmak yerine, metinlerle ilgili görüşlerinizi, övgülerinizi, eleştirilerinizi kaleme alıyorsunuz mikro edebiyat köşenizde. Bu yönüyle hem bilinçli bir okur hem de iyi bir kitapçı ile karşı karşıyayız diyebilirim. Sokak Kitap ile hikayeniz nasıl başladı, buradan başlayalım.
Serkan Murat Kırıkcı: Teşekkür ederim. Editörü olduğum SinemaTerspektif dergisini çıkardığımız dönemde başladı. Dağıtım noktası ararken kesişti yollarımız. Her ay dergileri bırakırken kasadaki sakallıyla muhabbet etmeye başladık. Ben onun iyi kitapçı olduğunu anladım o benim iyi okur olduğumu. 2016 Ekim’iydi sanırım “Mersin Kitap Fuarı’nda çalışır mısın” dedi. Ağır bir tedaviden çıkmıştım altı ay kadar süren. Fuarın koşullarına alışabilir miyim düşüncesiyle birlikte “tamam” dedim. Kendimi de denemiş olacaktım. Fuarın son günü de hamlesini yaptı Şahin. İki saatliğine geceleri durursun, kitap satar adisyon alırsın diye kandırıldım. İzin günüdür, stand açılacaktır, yoğun gündür derken o iki saatle kalmadığını görmüş oldum. O kitapçılık virüsü de işliyor insanın içine. Cebinizde kitapçı anahtarı taşıyorsunuz. Benim gibi bir bibliyofil için bunun tarifi yok. O anahtar salt mutluluk sebebi. Bir de geçen yıl bir öyküm derleme kitap “Pati Öyküleri”nde yayımlanmıştı. Kendi kitabımı da satma deneyimine ulaşmış oldum. Bir buçuk yılı geçti daha fazla kitap okuma fırsatıyla karışık mutlu mesut çalışıyorum…
-
Yeliz Hanım, siz hikayeyi başlatan tarafsınız aslında. Sokak Kitap’ın kuruluş hikayesi nedir? Nasıl doğdu fikir?
Yeliz Altunel: Sokak Kitap ve Kahve Evi’nin kuruluş hikayesi, iki kadın arkadaşın ortak bir iş kurma arzusuyla 2011’de başladı. Büyük kentlerde tanıştıkları ama Mersin’de bulamadıkları bir “kitap ve kahve” mekânı ihtiyacından doğdu. Bu iş fikri bir projeye dönüştüğünde İstanbul’daki bütün kitap-cafe mekânlarına uğrayarak fikir alışverişinde bulundular ve günümüzde “kitabevi” açma fikrinin bir delilik olduğu ısrarıyla karşılaştılar. Buna rağmen bir umutla ve yoğun bir emekle Sokak Kitap ve Kahve Evi açıldı ve 7 yıldır kültürel ve sanatsal sohbetlere, imza günlerine ve söyleşilere, dahası çok değerli buluşmalara ev sahipliği yapmayı sürdürmektedir. 7 Eylül’de de yeni yerimize yeni heyecanla devam ediyoruz.
-
Kitabı hem alan hem satan tarafındasınız, biliyorum. Bu yönüyle okurları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sokak Kitap’ın ziyaretçilerinin yaş aralığı, beklentileri, alışkanlıkları ile ilgili ne söylersiniz?
SMK: Her şehirde olduğu gibi bizde de iki tür okur var. Gelip kitapları kurcalarken bir şeyler içen, önerileri alan, seçeneklerini ilk okumasını yaparak daraltarak okuyacağı kitaba karar veren. İletişim kurarak aklımızda yer eden okura doğru önerilerde bulunarak sürekli bir ilişki kurabiliyoruz. Onun okuyacağı şeyleri öngörebiliyoruz. Bağımsız kitabevi olmanın iki taraf için de en güzel getirisi bu zaten. Sevdiğimiz kitapları satabiliyor, paylaşabiliyor hale geliyoruz. Bunun tam tersini tercih eden okur da var elbet. Zaten aklındaki kitabı almaya gelir ve gider. Her yaş grubundan okura hitap ediyoruz. Çocuk kitaplığımız dolayısıyla ailecek gelenleri de ağırlıyoruz sıklıkla.
Yeliz Altunel: Sokak kitabevine gelen okur, genellikle “iyi okur” dediğimiz belli bir okuma kültürü, sistematiği ve disiplini olan, okuyacağı kitabı önceden seçerek gelen, üniversiteli gençlerden orta üst yaş grubuna uzanan bir yaş aralığını kapsıyor. Bağımsız kitabevlerinin okurlarla güvene dayalı bir ilişkisi vardır hep; buna dayanarak bizlerin önerisiyle kitap okuyan azımsanmayacak oranda bir okur kitlemiz var. Çocukları için kitap seçimimize güvenen annelerin sayısı da az değil. Öğrencilerine kitap okuma alışkanlığı kazandırma çabalarına ve kitap seçimlerine destek olduğumuz idealist öğretmenlerimiz ziyaretçilerimiz arasında.
Şunu eklemek gerek; kitabevi olarak bizlerin okura sunduğu hizmet ve destek kesinlikle tek taraflı değildir. Aksine bu karşılıklı gelişen muazzam bir ilişki; onlardan çok şey öğreniyoruz ve onların talepleriyle zenginleşiyoruz.
-
Yayınevlerinin ilgisi nasıl kitapçınıza? Saha elemanları uğruyor mu, dağıtım kanallarından sık ziyaret gerçekleşiyor mu?
SMK: Yılda bir ya da iki kez bölgedeki kitap fuarı dönemlerinde ziyaretler oluyor. Ama ne gelen arkadaşlar niçin geldiğini biliyor ne de biz neden geldiğini anlayabiliyoruz. Gelirler çaylarını içip giderler. Şu ana kadar sorun tespiti ya da çözüm odaklı bir görüşme olanağımız olmadı.
-
Peki dağıtımla ilgili notlarınız var mıdır?
SMK: Eğer işiniz dağıtım ise dağıtım yapınız. Yan kapıdan perakende satış yapmak ahlaki değildir. Eğer perakende satış yapmak istiyorsanız kitabevi açınız.
-
Her kitapçının, her şehrin kendi çoksatanları, kendi hep satanları var aslında, genel çoksatan listelerinin ötesinde bazı yazar ve kitaplar, bazı şehirlerde özellikle karşılığını buluyor. Siz en çok hangi yazarları, hangi kitapları satıyorsunuz, ne öneriyorsunuz?
SMK & YA: Genellikle o çok satar listeleri bizde en az satılanlar. Zira genel okurda o kitapları çıkar çıkmaz zincir mağazalardan alma alışkanlığı var. Oralarda bulamazsa bize uğramak aklına gelir. Öte yandan bizim çok sattığımız kitap olmaz. Çok satılmasını istediğimiz kitaplar var. Onlara “Bu kitaplar çok satmaz. Okurunu bekler” ibaresi altında bir bölüm ayırdık. Okuyup sevdiğimiz kitapları satmaya çalışıyoruz.
-
Yayınevlerinin yeni çıkan kitapları hangi mecralardan takip ediyorsunuz? Kitap eklerinin daha önceki dönemde yeni kitaptan kitapçıyı haberdar etmek gibi bir misyonu vardı, bugün bu durum hâlâ geçerli mi, sosyal medya ve bültenler ne kadar karşılığını buluyor kitapçıda?
SMK: Dağıtımcılarımızın sitelerine her gün bakıyorum. Elbette kitap eklerine de. Kitap eklerinin o misyonu olduğunu düşünmüyorum. Salt reklam mecrasına dönüşmüş durumda. Yarısından çoğu Anadolu baskısında bulunmuyor zaten. Birkaç ek dışında hiçbirini bulamıyoruz. Örneğin Birgün Kitap Eki’ne yazıyorum zaman zaman ama basılı halini görmedim henüz, şehre gelmiyor. Hep pdf ile yetinmek zorunda kalıyorum. Sosyal medyaya gelince… Elbette kaçınılmaz olarak büyük önem taşıyor. Lakin manipülasyona, yönlendirmeye çok açık. Okurun zihnine kazınması için ticari meta haline getiriliyor kitaplar. Her okur kendi alışkanlığı ile haberdar oluyor bir şekilde.
-
İlk söyleşimi Antik Sahaf’tan İsmail Kün ile yaptığımda henüz Ahlat Ağacı gösterimde değildi. Taşra, edebiyat ilişkisini, kaleme aldığı kitabı yayınlatmak için şehrinin kitapçısından destek ve yönlendirme isteyen yazar adaylarını sormuştum. Sizin durumunuzda, Sokak Kitap’ta da böyle bir durum söz konusu mu? Bir kültür adacığı olarak, kitapçınıza kitap almak için değil aynı zamanda kitabını bastırmak için de gelenler oluyor mu?
SMK: Kitabını bastırmak için gelenler oluyor. Hatta aynı adlı yayınevi ile karıştırarak sosyal medyadan ulaşanlar da var. İmza günleri teklifi ile geliyorlar daha çok. Bu konuda da gerekli desteği sağlıyoruz.
-
Kitabevinde düzenlediğiniz imza ve söyleşilerden de söz edelim isterim. Aklıma Umay Umay’ın etkinliği geliyor, çok neşeli, çok yoğun geçti zannediyorum okurla buluşması, günlerce birçok hesaptan fotoğraflar, yorumlar paylaşıldı.
SMK: Evet Umay’ın dostları sosyal medyada duyuruya epey bir katkı verdi kendiliğinden. Canım Umay da beni kırmadı ve uçak korkusunu da yenerek geldi. Yıllar sonra dönüş yapmıştı ve ikinci imza günü olmuştu. Söyleşi ve imza yapmıştık. Emrah Serbes, Murat Menteş, Murat Uyurkulak, İlhami Algör, Ece Temelkuran, Ercan Kesal, Murathan Mungan ve Mine Söğüt ağırladığımız isimlerden… Okurla buluşmalarını sağladık. Bizim için de keyifli oluyor. İmza ve söyleşiler bağımsız kitabevleri için olmazsa olmazlardan. Herkes için kazanç. Hem bizim için hem de okurlar için alışkanlık haline gelmesi çok önemli.
-
Diyarbakır’da gerçekleştirdiğim söyleşilerden birinde kitapçı dostumuz popüler dergileri önemsediğini ve desteklediğini belirtti ve ekledi, “Kitap okumasa da dergi okuyor, yazardan dergi sayesinde haberi oluyor, bu bile bir kazanım.” Siz nasıl değerlendiriyorsunuz popüler dergileri, yazarları keşfetmek için bir başlangıç sayabilir miyiz?
SMK: Bence sayamayız. Nicelik olarak çoklar ama nitelik olarak bir karşılıkları ya da kazandırdıkları bir şey yok. Sınırlı bir havuzları var. Kapaklarında aynı kişiler görünüyor, dosya konuları da aynı havuzdan besleniyor. İyi okur için bir şey ifade ettiğini düşünmüyorum. Tüketime yönelik bir mecra… Zaman içerisinde hediyeleri artırarak ilerlemelerini görüyoruz. Poster, defter, kartpostal derken bardak altlığına kadar geldiler. Artık tamamen market dergisi konumundalar. Zincir mağazalar ve marketlerde bulunabiliyorlar. Dağıtım ağları sebebiyle rafımızda o dergiler bulunmuyor. Satamıyoruz da. Örneğin, “Öykü Gazetesi”nde öyküm yayınlandı ama rafımıza koyamadık o tuhaf sistem gereği.
-
Yayıncılar Birliği TÜYAP zamanında kitapçıları bir araya getiren bir toplantı düzenledi, sabit fiyat meselesi, dağıtım gibi konular konuşuldu. Bu tarz buluşmaları bir yayıncı olarak çok önemsiyorum, sizin görüşlerinizi de öğrenmek isterim. Fuar zamanları kitapçılar için nasıl daha etkili kullanılabilir, neler yapılabilir, beklentileriniz nelerdir birlik ve oluşumlardan?
SMK &YA: Öncelikle kitap fuarlarının amacına ulaştığı konusundaki düşüncelerimizin olumsuz yönde olduğunu belirtmek isteriz. Ortaya çıkan şey Fuar değil Panayırdır. Yayıncının işi kitap yayımlamak, dağıtımcının işi yayımlanmış olan kitapları kitabevlerine ulaştırmaktır. Yayınevlerinin fuar denilen organizasyonlarla ya da internet aracılığı ile satış yapmaları bunun yanında dağıtım şirketlerinin perakende kitap satış alanlarını işgal etmesi bağımsız kitabevlerinin yaşam alanlarını daraltmaktadır. Bir dağıtım şirketinin internet sitelerinden, kitabevlerine uyguladığı indirim oranına yakın bir oranla satışa sunması hangi etik anlayışına sığar? Burada 1 numaralı suçlu kitabevlerinin bizzat kendisidir. Bu suç, örgütsüzlükle daha da pekiştirmektedir. Hem internet satışı hem de dağıtım yapan şirketlere karşı tavır geliştirmediği sürece kapanan her kitabevinden payına düşen sorumluluğu üzerinde hissetmelidir.
Fuar meselesine gelince. Öncelikle fuar nedir? Belli zamanlarda, belli yerlerde ve belli süre mal sergilemek, ürün tanıtmak ve ticaret bağlantıları kurmak ereğiyle açılan büyük pazar.
Tanım net. Ürün tanıtmak ve ticari bağ kurmak. Yayınevi gelecek, kitapçılara ürünlerini tanıtacak ve okurla kitap arasında kitabevleri aracılığı ile bir köprü oluşturacak. Eğer bugünün anlayışı ile bir fuar kurulacaksa bunu yerel yönetimlerle işbirliği içerisinde kentin kitapçıları yapmalıdır.
En önemli sorun ise Sabit Fiyat sorunu. Bu konuyu yaklaşık 10 yıldır her fırsatta ve her alanda dile getirdik. Kitabevi cinayetlerinde kullanılan en güçlü silah ‘’Fiyat Avantajı”dır. Sanal ortamlardaki satış fiyatları, zincir mağazalar haricindeki kitabevlerinin satışını azaltmakla kalmıyor, satılan kitaplardaki kâr oranını da azaltıyor. Çünkü artık neredeyse hiç etiket fiyatından satış yapamıyoruz. Okurların büyük bölümü kitabı eline alır almaz ne kadar ‘’Ne kadar indirim yapıyorsunuz?’’ diye soruyor. Okur da kendine göre haklı demek ise içimden gelmiyor. Sigara alırken yapılmayan pazarlık kitap alırken yapılıyor.
Uzun lafın kısası: yayınevleri, dağıtımcılar, kitabevleri ve okurlar el birliği ile yazılı kültürü yok etmek için elinden geleni yapıyor. Masum Değiliz Hiç Birimiz…
- VAROLUŞ İNANCININ DAYANAĞIDIR AŞK! - 29 Mayıs 2021
- Balkan Dünyasında Üç Gün - 19 Eylül 2020
- Koray Sarıdoğan: “Bu Kitapta Salvo Yapmıyorum, Olanı Söylüyorum.” - 10 Ağustos 2020
FACEBOOK YORUMLARI