Kör Adım, “insan”ın gelişimsel sürecini, kendisiyle, çevresiyle ve hayatla olan kavgasını yalın bir dille sessiz sedasız adeta susar gibi ama bir o kadar da içten içe haykıran bir sesle anlatabilmek adına özenle kurgulanmış bir roman.
Okuyucu, ilk satırlarda Mehmet adında bir çocukla tanışıyor çok geçmeden Mehmet’e Ömer adı veriliyor. Mehmet, ısrarla “Ömer” olabilmek için çaba sarf ediyor ta ki geçmişinden ve özünden kaçışın mümkün olmadığını idrak edene kadar… İçinde doğduğu ve büyüdüğü coğrafyanın kimliğinden kaçarken bir kendi kimliğini arayış öyküsü olan Kör Adım, Mehmet’in ilkokul yıllarında başlıyor ve onun otuz yıllık hayat serüvenini gözler önüne sererken okuyucuya genel anlamda “insan”ı sorgulatıyor.
Hikâyenin başında, Mehmet’in o coğrafyada çok farklı bir kimlikle, kendisini aşacağını ve bir başarı öyküsü ile karşı karşıya olduğumuz izlenimi yaratılıyor. Hikâye ilerledikçe hiç de öyle olmadığını, olaylar karşısında başta Mehmet’ten beklenen hiçbir şeyin karşılık bulmadığını gördükçe yazar’ın sizi satırlarda görünenden çok satır aralarında gizlenen esas anlatılmak istenene doğru ittiğini hissediyorsunuz. Ve romanda vuku bulan bütün önemli ya da önemsiz olayların tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi insanın hafızasında nasıl yer ettiğini ya da hiç bilmeden kimlerin hayatına ne derece eklemlendiğinizi düşünebiliyorsunuz.
Yazar, ana hikâyeyi izlemek isteyen okuyucunun zihninde, başka başka parantezler açabilmek ve aslında hayatın tam da böyle bir şey olduğunu anlatabilmek adına hayatı ilk anlamaya çalıştığımız ilk çocukluk yıllarında, etrafa şaşkın bakışlarla baktığımız, baktığımız her şeyi algılayış biçimimizin belki de bütün hayatımıza sirayet ettiğinin altını çiziyor. Ya da bakmakla başlayan ve sonrasında daha önce anlamlandıramadığımız sesleri duyabilmemizle, hayatın yönünün değişebileceğini ya da hâlâ hangi yolda belki de aynı yolda hangi amaçla ilerlediğimizi anlamaya çalıştığımızı, ya da artık hayatı, çevremizde olup biten her şeyi anlamlandırabildiğimiz bir zaman diliminde, geçmişi anlayabilmekle kendimizi var edebildiğimizi ve en sonunda gerçek anlamda bilincin oluştuğunu hissettiğimiz anda, artık bilmenin verdiği mutluluğun tanımını yapıyor.
Kör adım, Mehmet’in hikâyesini anlatırken belki de sizin kendi hikâyenize dönüp bakmanızı sağlıyor. Yaşamın çok basit kurallarının nasıl görünmez kılındığını, görmek ya da duymak istemediğimiz her şeyin bizde bir anlam teşkil ettiğini ama ömür boyu susabilmenin de mümkün olduğunu ve hatta çoğu kez yaşamımızın birçok anında haykırmak istediğimiz gerçekleri içimize susarak onun ağırlığınca yaşayabilmenin zorluğundan bahsediyor.
Gerçeği anlamanın bir yolu mu susmak, yoksa gerçeği susmanın nedeni mi anlamak? diye de bir soru oluşabiliyor zihninizde… Bakmak ve duymak ile anlamak ve hissetmek düzleminde yazılan roman, tam da bu soruya karşılık geliyor belki de…
|
- YAĞMUR’DAN SONRA - 18 Mart 2021
- KÖR ADIM - 1 Kasım 2019
- Botter Apartmanı - 24 Nisan 2019
FACEBOOK YORUMLARI