
Mary Shelley tanrı kavramını alt üst eden tutumu ile yaratılmışların imansızlığına çare bulmaya çalışıyor.
Ve canavar dile gelir en masum ve reddi imkansız yakarışlar ile;
‘’sakin ol ! Öfkeni benden çıkarmadan önce yalvarırım beni dinle. Yeterince acı çekmedim mi de, bir de sen kederimi arttırmaya çalışıyorsun ? Yaşam, kederlerin toplamından ibaret olsa bile, benim için hala değerli ve bunu savunacağım. Unutma, beni kendinden güçlü yapmıştın; boyum seninkinden uzun, kemiklerim daha esnek. Ama sana karşı koymayı denemeyeceğim. Ben senin yaratığınım ve eğer sende bana borçlu olduğun şeyi, üzerine düşeni yaparsan doğal efendim ve kralıma karşı yumuşak ve uysal bile olurum. Ah, Frankenstein, başkalarına benzeyip de senin adaletin, merhametin ve sevgini en çok ihtiyacı olan beni tek başıma ayak altına alma. Unutma ki, ben seni yaratığınım; ben senin ademin olmalıydım, ama hiçbir suç işlemeden neşeden mahrum ettiğin, cennetten kovulan melek sayılırım daha çok. Her yerde sadece benim değişmez bir şekilde dışında bırakıldığım mutluluğu görüyorum. Ben yardım sever ve iyiydim; acı beni bir iblis yaptı. Beni mutlu etki, yeniden erdemli olayım. ‘’
Ve Tanrı cevap verir;
‘’ Def ol! Seni dinlemiyorum. Senin ile benim aramda hiçbir ortaklık olamaz, biz düşmanız. ‘’
Mary Shelley tanrı kavramını alt üst eden tutumu ile yaratılmışların imansızlığına çare bulmaya çalışıyor. Aslında buluyor da. Merhametsiz bir Tanrı ölümü çoktan hak etmiştir. Korkusu; istekleri gerçekleştirecek iradeye sahip olmamasından gelen yaratıcının, kendisinden sevgi dilenen kulu ile arasında geçen ters köşe bir roman.
Kim haklı ?
Yarattığından pişman bir yaratıcı mı?
Merhametine sığındığı Tanrı tarafından reddedilen bir yaratık mı?
O konuşmaya başladığında kendi inanışlarınızı sorgulamadan edemiyorsunuz. Ne zaman karşılaşsalar, aralarında geçen diyalogları gözleriniz ile takip ederken, aklınız ile sorular soruyor, kalbiniz ile acı çekiyorsunuz. Adalet, sevgi, düşkünlük ve dualar…
Gözlerinizi kapatın ve hayal edin. Yaratıcınız karşınız da ; sıra sizde :
Kaçma ey Tanrı. Beni sen yarattın. Kovulmayı hak etmedim. İstediğim tek şey sevgin ve merhametindi. Benim çirkinliğim senin sanatının eseri. Hiçbir yerde barınamamak ve dışlanmak nasıl bir duygu bilir misin? Sen yarattığın eserin çirkinliğinden kaçacak kadar alçak olmazsın. Senden sadece sevgini istiyorum. Merhamet merhamet merhamet…
Yaratıcısından umudunu kaybeden O ;
Sevgiyi bulma çabasında zorladığı başka kapılar ve kalpler. Karşılaştığı her seferinde aynı tepkiler.
Ve geri dönüş ;
BANA BİR HAVVA YARAT ! SENİN SEVGİNDEN VAZGEÇEYİM VE PEŞİNİ BIRAKAYIM.
Tanrının ihaneti
Son?
TANRILAR DA ÖLÜR
Aslı itibari ile TANRI&ŞEYTAN diyalogunda öykülenilen roman, savaşın kazananı olmaz sloganını vurup hikayeyi bitiriyor. Tabi savaşta ölen masum insanları unutmadan. Sınavı gereksiz kılan kurgusal yapısı, aklınızın ortasında öyle kaygan bir zeminde yer buluyor ki kendisine, neresinden tutsanız yapış yapış fikirlerin etkisinde sayfaları çeviriyorsunuz.
Frankenstein! Okuyun derim ben. Klişeleşmiş tanrı var yok ikilemlerinin kafasına öyle saksılar fırlatmış ki, olsa ne olmasa ne dedirtiyor adama.
![]()
|
- Tarihimizin yazılı hafızası: Ölüyordum Geçerken Uğradım - 25 Mart 2019
- Lizbon’un Son Kabalacısı - 26 Şubat 2019
- Herkes Haklı Olduğunda Her Şey Yitirilmiştir… - 23 Mayıs 2018
FACEBOOK YORUMLARI