Anlaşılma kaygısı gütmeyen yazarlarımızdan İlhami Algör. Ben kendisine ‘İlhami abi’ demek istiyorum. Kişisel olarak tanışmıyoruz ama iki satır muhabbet edebilmek, en azından karşılaşabilme umuduyla Karaköy’ü çok arşınladım. Nedenini bilmiyorum -belki o zamanlar internette tek bir fotoğrafı olduğundan- hep konuşmak sohbet etmek istedim kendisiyle. Çünkü kitaplarını okurken hep bir sohbete dahil oluyormuş hissiyatı uyandırır bende yazarın dili. Bitip tükenmeyen bir “mevzu” var da bir köşesinden sen tutmuşsun bir köşesinden ben muhabbeti doyumsuz bir konuşma denizine giriyormuşsun gibi, su o kadar güzel ki keşke sen de gelsen gibi..
Herkeste farklı çağrışım yapan imgeleri, imgelerin süzülüp içimize işleyen kelimeler silsilesine dönüşmesiyle aslında mahalleden bir ağabeyin balkonunda çay sohbeti yapıyormuşsun hissine gark eden sorgulamalarıyla hayatımıza girdi.
İşte zihnimizde soru işaretlerinin ampulünü yakan o dizelerinden birkaçı.. Avaramu İlhami Ağabey..
1 “nedir ? Mesele Nedir?” |
2 “Her şey benden önce olmuşsa, bana olacak bir yer, durum kalmıyor muydu? Bana ait tek kişilik bir iskemle, o da yok muydu bu dünyada?” |
3 “Tütünümü, anahtarımı aldım, evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim. Önemsemedim.” |
4 “Nereye gidiyorsun çocuk,” dedim içimden, “büyümeye mi?” |
5 “Bir şey içime oturmuş kalmıştı. Yok olmak. Toz olmak istiyordum. Varlığım orada olmamalıydı. Gelip beni alsalardı. Uzaydan ya da bir yerlerden gelselerdi. Sessiz sedasız kaybolsaydım. Yerime Kız Kulesi’ni bıraksalardı. Ne alakaysa?” |
6 “ipi kopmuş bir uçurtmayım, derdim kendi kendime ve bir uçurtma için en güzel uçuşun, ipi kopukken olabileceğini düşünürdüm. bazıları buna düşme hali diyebilirdi. ağaç dallarına ya da elektrik tellerine takılmadan önceki düşme hali.. umursamayabilirdim. onlar benim elma büyüsünde olduğumu, onun yüzünden başka bir şey görmediğimi, saatlerce onu seyretmenin, ondan söz edildiğinde asla dolmayacak bir kuyu açlığıyla dinlemenin ve dolup dolup geceleri oyalanmak için eşşek kulaklı bir kralın hikayesini sabahlara kadar ezberden tekrar etmenin nasıl bir şey olduğunu bilmeyebilirlerdi. sorsalar söylerdim…” |
7 “hikaye” dedim. “gel seninle anlaşalım. sen yarım kal, adını da yarım kalan hikaye koyalım” |
8 “al bu elmayı nezahat” diyebilirdim, “sende bu ad oldukça istersen sıfır numara kel, istersen at kuyruklu olurum. ince bıyıklı tek dişi altın olurum. meftun olurum, meczup olurum. uzaklara bakarım, çıtımı çıkarmam. nasıl söyleyeceğimi bilmem susarım. susmak üzerine konuşmak gerekse, beni çağırırlar, oturur susarım. dolmabahçe saat kulesiyle, çırağan sarayı ile konuşurum. duvarlara yazılar yazarım gizli gizli: ‘albayım beni nezahat ile evlendir.’ sülüs yazarım, kufi yazarım, latin yazarım. gotik yazamam. yağ satarım, bal satarım, ustamı öldürür ben satarım. yemeden içmeden kesilir, alık olurum. adımı sorsan duymaz olurum. kötü olurum, iyi olmam nezahat. ya bu adı değiştir ya da al bu elmayı. bende sevdiklerince terk edilme endişesi, kafayı yemeye meyyal haller var. al bu elmayı nezahat. yüzünde göz izi var.” |
9 “Hukuk, kazanan tarafın vardığı sonuçtur.” |
- Meselenin ne olduğu konusunda kafa yoranlara İlhami Algör’den 9 Alıntı.. - 28 Aralık 2016
- Tarihi, romanlardan okumak isteyenlere 6 kitap ! - 20 Aralık 2016
- “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?” - 13 Aralık 2016
FACEBOOK YORUMLARI