Murat S. Dural’dan 9 kitapla 2018’e başlangıç

Artık kuramsal, edebiyat ve çizgi roman olarak üçer kitap şeklinde ilerleyeceğim. Birbirlerini boğmayan, hatta birbirine yönelten, okurken dinlendiren bir okuma programı oluşturdum.

2018’in ilk ayında okuduğum kitaplarla karşınızdayım dostlarım. Öncelikle Ursula K. Le Guin’in aramızdan ayrılışı (öldü diyemiyorum, sonsuzluktan seslenmeye ve öğretmeye devam ediyor) vesileyse hepimize, hepinize baş sağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.

Öncelikle size bu yıl okuma planımda yaptığım önemli bir değişikliği aktarmam gerekiyor. Artık kuramsal, edebiyat ve çizgi roman olarak üçer kitap şeklinde ilerleyeceğim. Birbirlerini boğmayan, hatta birbirine yönelten, okurken dinlendiren bir okuma programı oluşturdum. Aşağıdaki kitap (ve tür) sıralamasını da bu doğrultuda şekillendirdim. Başlayalım o zaman;

Yangında Kaybettiklerimiz – Mariana Enriquez

Domingo Yayınevi

İddialı bir giriş yapacağım; Mariana Enriquez’in gencecik yaşına rağmen çok dengeli kelime seçimleri ve güzel cümlelerle ördüğü “Yangında Kaybettiklerimiz” son dönemde okuduğum en iyi (edebi öğeleri ve korku unsurları kapsamında) korku öykülerini barındırıyor… Sevgili dostum Özgün Muti Ondörtoğlu ve Uğur Kılınç ile bu eser kapsamında konuşurken “Latin Amerikalılarda yaş fark etmiyor, yazma işini bitirmişler” dememize sebep olacak kadar ileri gitti! Ayrıntıya girersem “Yangında Kaybettiklerimiz” dil, anlatı, kurgu, ürperti olarak çok başarılı; “Pasaklı Çocuk”, “Adela’nın Evi”, “Pablo Bir Çivi Çaktı: Kepçekulak Ufaklık’ın Yâdigarı”, “Komşunun Avlusu” ve “Yangında Kaybettiklerimiz”i gerçekten çok beğendim. Net olarak şunu söyleyebilirim; harika bir yazar ve çok iyi öyküler okumak istiyorsanız kaçırmayın. Şimdi bu kitap ile bizi buluşturan Domingo Yayınları’na ve çevirmeni Seda Ersavcı’ya değinme vakti. Seda üstün çevirilerine bir yenisini eklemiş. Yazarı eksiksiz yansıtan, öykülerin ritmini, akışını nefis şekilde aktaran bir replika olmuş. Bazı çevirmenlerde olduğu gibi Seda Ersavcı ismini görünce o kitaba ilgim ve alma dürtüm artıyor. Domingo Yayınları ise gittikçe yükselen yayıncılığı ile göz kamaştırıyor. Kitaba emek verenlere -yazarından çevirmenine kadar- teşekkürler. Son cümle kitaptaki bir cümleden gelsin o zaman; kısa ve öz, doğru ama kaçılacak kadar tedirgin edici: “Ölüm uykuya yatmış bekliyor…”

Dişlerimin Hikayesi – Valeria Luiselli

Siren Yayınları

Yılın ikinci edebi kitabı da çevirmen Seda Ersavcı imzası taşıyor. Latin Amerika, İspanyol edebiyatını ondan okumak ayrı bir keyif, bağımlılık haline gelmeye başladı. Siren Yayınları tarafından basılan roman gerçekten çok enteresan bir kurguya sahip. Buna bir roman diyebilir miyiz? Hele o son sayfalara yaklaştıkça bizi yerden yere çarpan garip detaylar, alıntılar, fotoğraflar ve “sorulu & cevaplı” bölüm? Genç yazar Valeria Luselli bizi ustaca sokaklarda dolaştırıyor, mezatlara katılıyor ve aklımızı başımızdan alıp başka birine, uygun bir fiyata bırakıyor. Yere yığıyor bizi. Tekinsizlik ancak bu derece kendine has kara mizahla, gerçekler bu kadar gerçeküstü şekilde anlatılabilir. Genç yazar Valeria Luiselli’nin yeni eserlerini bekliyorum. Ve son cümleler kitapta Marcel Proust’un “Kayıp Zamanların İzinde”den yapılan alıntıyla gelsin; “Uyuyan kişi, saatlerin akışından, yılların ve dünyaların sıralanmasından oluşan bir halkayla çevrelenmiştir. Uyanırken, içgüdüsel olarak bunlara başvurup yeryüzünün hangi noktasında olduğunu, uykuya daldığından beri ne kadar zaman geçmiş olduğunu bir çırpıda okuyuverir; ne var ki sıralamalarda karışıklıklar, kopukluklar olması mümkündür.”

Tılsım – Roberto Bolano

Can Yayınları

Ocak ayına dair üçüncü ve son eser Roberto Bolano’nun Can Yayınları’ndan çıkan, Zeynep Heyzen Ateş tarafından çevrilmiş “Tılsım”ı. Romanın dokusu, anlatısı, cümle yapısı bile sadece yazmak üzerine nice ders barındırıyor. Önceden “Lümpen Roman”ını okumuştum. Açıkçası beni zorlamış, içine girmekte zorlanmıştım. Tamamen anlatım ve konseptten dolayıydı. Bu sefer ki eseri ise gerçekten içine çeken ve sizi inanılmaz hayallere daldıran bir kitap. İlk satırdan son satıra bir rüyanın içindeymişsinizcesine dalgalanıyorsunuz. Tabi burada önceki kitaplardan baha fazla metafor ve alegori içerdiğini de önemli bir not olarak düşmeliyim. Kitaptan bir aktarım ile sözlerimi tamamlayayım; “……bana bütün yüzeyselliklerden kaçınıp doğrudan hikâyeye girmem öğretildi. (Kızgın çelik ve kırbaçla öğrettiler bunu bana!)”

Bir Kuştan Öbürüne: Hayat Ve Yazmak Üzerine Tavsiyeler – Anne Lamott

Hep Kitap

En başta da belirttiğim gibi kuramsal okumalar da yapmaya başladım. İlk örnek Anne Lamott’un “Bir Kuştan Öbürüne: Hayat Ve Yazmak Üzerine Tavsiyeler” kitabı. Her sayfa gittikçe daha hevesli, yüzümde bir gülümseme ve takdirle okudum. Kendine kahkahalarla gülen böylesi bir yazarın yazar adaylarına onları alıştırarak, incitmeden yaşayacağı her konuyu, karşılaşacağı her soruyu, duyguyu, düşüş ve çıkışları samimiyetle anlatması, küçük, kendi hayatından açık yüreklilikle örnekler vermesi harika. Yazmaya yeni başlayanlar için muhakkak öneriyorum. Yıllardır “yazmak üzerine (senaryo / oyun / öykü / roman / deneme vb.) olan her şeyi, edebiyat üzerine kuramsal kitapları” ediniyorum. Bazı kitaplar samimiyetle verdikleri bilgilerle gerçekten çok öne çıkıyor. Yazma çabasında biri olarak yazmak isteyenler adına kefil olabileceğim bir eser. Ama bir bölüm var ki ülkenin edebi şartlarına üzülmemek elde değil. Yabancı bir ülke ortamında yazarlığı koruyan kurumların ve kişilerden nasıl destek alınabileceğini vurguluyor. Temsilci, tescil, telif vb. üretkenlik, yaratıcılık, çalışma ve yazma teknikleri üzerine bir sürü not aldım. Eser Hep Kitap’ın imzasını taşıyor. Tebrik ediyorum. Yazmak üzerine çok güzel kitaplar basıyorlar. Sözlerime iki alıntı ile son vereceğim; “Gerçek olan tek şey şu: Eğer her gün gam alıştırmalarınızı yaparsanız, gittikçe daha zor parçaları çalışmaya başlarsanız, sevdiğiniz müzikleri çalan harika müzisyenleri dinlerseniz, siz de daha iyi olacaksınız. Bazen çalışırken orada öyle oturacak, kendinizi akşamdan kalma ve bıkkın hissedeceksiniz; o gün kendinizi bu ruh halinden kurtarıp kurtaramayacağınız belli olmaz. Fakat başarılı yazarların böylesi bıkkın, mağlup saatleri olmadığını, insanın bir böcek kadar küçük ve ürkek hissettiği bu derin güvensizlik saatlerini yaşamadığını sanmak bir hayalden ibarettir.” Ve kitaba adını veren “Bir Kuştan Öbürüne” örneği müthiş. Lütfen dikkat! “Bundan otuz sene önce, o zamanlar on yaşında olan ağabeyim kuşlar hakkında teslim tarihi ertesi gün olan bir rapor yazmaya çalışıyordu; oysa yazmak için tam üç ayı vardı. Bolinas’taki yazlığımızdaydık, mutfak masasında gözleri dolu dolu oturuyordu; dört bir yanında deste deste kağıt, kalemler, kuşlar üzerine açılmamış kitaplar vardı; onu bekleyen görevin devasalığı karşısında taş kesilmişti. Sonra babam yanına oturdu, kolunu ağabeyimin omzuna doladı ve şöyle dedi: “Kuş kuş ilerle dostum. Bir kuştan başla, öbürüne ilerle.”

Uydurmanın İncelikleri: Kurmaca Üzerine Kişisel Yaklaşımlar – Hakan Bıçakçı

Hep Kitap

Bir diğer kitap, “İşte bunlar hep edebiyatımızda, yeni yayınların arasında görmek istediğimiz eserler” dedirten türden. Sevgili Hakan Bıçakçı’nın röportaj tekniği ile soru soru şekillenmiş, her konuya (ki hepsi de birbirinden önemli) değindiği kitabı 14 önemli yazarın içten cevaplarını barındıran, yazma çabasındaki (yazmaya başlayacak – yazan) herkesin dönüp bakabileceği bir eser olmuş. Bu ay Hep Kitap’ın bastığı “Atölye Serisi”ndeki üç kitabı okudum. Hep Kitap’ı özellikle çok ama çok tebrik ediyorum. Kitap ile ilgili tek itirazım aslında yazmak isteyenlere belki de en önemli öğüdüm olacak; her bir yazarın kendi yazma adetleri, iç güdüleri, inanç ya da programları var. Eserde aynı soruya arka arkaya gelmiş birbirinden çok farklı, tezat fikirler geldiğini göreceksiniz. Fakat en sondaki “Öneriler” kısmında neredeyse tüm yazarlar bir birlik için işte o “önemli öğüdü” veriyor; “Yazın! Kim ne derse desin, nasıl ve ne olursa olsun yazın! Yol ancak böyle alınır ve yazmak gerçekten maceralarla dolu bir yolculuktur!” İşte bu “Öneriler” kısmını başa almak (ters bir durum olacağının farkındayım ama,) belki de sonraki cevapları anlamak, değerlendirmek açısından önemli olabilirdi.

Dümeni Yaratıcılığa Kırmak – Ursula K. Le Guin

Hep Kitap

Kurgusual anlamda üçüncü kitabım “Dümeni Yaratıcılığa Kırmak”. Ursula K. Le Guin okumak edebi anlamda dini bir metinle baş başa kalmak gibi. Benim için öyle en azından. Son dönemde Hep Kitap’tan “Yazmak” üzerine (Atölye) bir seri adım adım çıkıyor. “Dümeni Yaratıcılığa Kırmak”ta bu serinin önemli bir ayağı. Fakat Le Guin ilk sayfalarda bizi kendi ağzından şöyle bir cümle ile karşılıyor; “Öncelikle şunu söylemem gerek, bu kitap yeni başlayanlar için değil. Hedef kitlesi zaten yazdıkları üstünde yoğun şekilde çalışan insanlar.” Kitap son derece önemli bilgilerle dolu, ama Ursula Le Guin’in dediği gibi yazmak isteyenler için öncelikli hedef bu eserdeki bilgilere kafa yormak olmamalı. Eğer kurgularınızı örmeye, insanlara göstermeye başladıysanız geçebilirsiniz. Sevgili dostum Ecehan Biçen kitap için çok önemli bir vurgu yaptı misal; Ritim! Le Guin metnin ritmi üzerine örnekler verip ödevler yaptırıyor ama verdiği örneğin çevirisi nasıl ritim barındırabilir ki? Ecehan çok haklı. Çeviri ile kayba uğrayabilecek bölümler var. Ama ben yazmak istiyor ya da yazıyorsanız (kitabınız çıktı çıkmadı boş verin, zaten bu ikisini yapanlara, çalışanlara yazar denir) edinmenizden yanayım. Aslında öykünüze, romanınıza başlarken bakmak isteyebileceğiniz şeylere, yapmak isteyeceğiniz alıştırmalara sahip. Son sözler kitapta da yer alan bir alıntıyla gelsin; “Virginia Woolf, bir yazar arkadaşına gönderdiği mektupta bundan bahsetmiştir: Üslup aslında çok basit bir mesele, tamamen ritimle ilgili. Bir kere buna alıştığında, yanlış kelimeleri kullanmazsın. Öte yandan neredeyse bütün sabahı burada öylece oturarak geçirdim, tıka basa fikirlerle ve imgelemlerle doluyum: doğru ritmi bulamadığımdan, hiçbirini yerinden oynatamıyorum. Aslında ritmin kendisi oldukça yoğun ve kelimelerden daha derine ulaşabiliyor. Bir bakış ya da bir duygu, bunlara uyabilecek kelimeleri bulmadan çok önce zihninde bu dalgayı yaratıyor…” Ne kadar güzel anlatmış. Dalgayı duymamak, etkilenmemek mümkün mü?

V For Vandetta – Allan More, David Lloyd

JBC Yayıncılık

Ve sıra geldi çizgi romanlara. İlk kitap duyduğum anda beni heyecanlandıran “V For Vandetta”! Allan More ve David Lloyd’un yarattığı bir efsane. Müthiş filmi bir tarafa gerçek halini, çizimleri, eskizlerini görmek, incelemek, filmden ayrılan küçük ayrıntılara dalmak gerçekten büyük keyifti. Aynen “Bu maskenin altında etten ve kemikten daha fazlası var; bir FİKİR var!” dermişcesine nefis bir lezzet. JBC Yayıncılık’a ve Ertan Ergil’e ne kadar teşekkür etsem az. JBC’nin diğer çizgi romanları kadar emek verilmiş, üzerine titreyerek çalışılmış bir “Özel Edisyon” olmuş. Fiyat ile ilgili sıkıntısı olduğunu düşünüyorum. Ama bu aralar tüm yayıncılar hep yukarı doğru oynayan kurlardan hem eserleri küçültüyor hem de fiyat arttırıyorlar. Buna bir önlem alınmalı. Okur kitap ile rahatça buluşabilmeli. Kitabın sonundaki “Son Söz” ise bence bir başka efsane. Üreten insanların tüm doğallığı, samimiyeti yazar / çizerden okura geçiyor. Evet, kurgu, dil, aksiyon konusunda ne desem boş. Çizgi romanı yeni bitirdim ve içimde bir kez daha “V For Vandetta” filmini izleme isteği oluştu. Ve evet bu fikirde kitap ya da filmden daha çok şey var!

Sandman: Sisler Mevsimi – Neil Gaiman

İthaki Yayınları

İthaki’nin fantastik, bilimkurgu, korkuda efsane işleri basması bir tarafa, aynı şekilde çizgi romanlara verdiği önem bir tarafa. “Sandman” efsanesi her cildinde daha da acayipleşiyor, mükemmelleşiyor. “Sandman: Sisler Mevsimi” çizimleri ve diyalogları ile gerçekten çok güzel olmuş. İthaki Yayınları’nın basım özeni, Alican Saygı Ortanca ve Ömer Ezer’in bu anlamdaki başarılı eser seçimleri, doğru konumlandırmaları, kaliteleden taviz vermemeli bir yana Elif Ersavcı’nın çevirisi bir yana. Ayrı ayrı güzel. Ama en önemlisi bu çizgi romanı benzersiz (hatta diğer ciltlerden de), üstün kılan tarafı (naçizane bence) kurgusu / öyküsü. Neil Gaiman’ın “Sandman sevenler muhakkak okur, fazla kasmaya gerek yok” demediği, her seferinde bir önceki kitabı, kurguyu, kendi yazınını aşmaya çalıştığı o kadar belli ki. Özenli, çok hoş bir eser olmuş.

Punisher 3 – Rusya Ana

Marmara Çizgi

Son eser Punisher 3. cilt, yani “Rusya Ana”. Baskı olarak (Marmara Çizgi!) çok güzel, çevirisi (Egemen Görçek) gayet iyi. Daha ne yapsınlar! İçerik et, kemik, kan dolu. Öyle böyle değil. Tamam biz Punisher’dan zaten bunu isteriz; aman vermez, aman etmez, bulur ve yok eder. Fakat özellikle yazar Garth Ennis’in senaryosunu neredeyse beğenmedim desem yeridir. Çizer Dougie Braithwaite’a hiçbir şey söyleyemem. Pano betim dağıtımı, çizgisel kurgusu çok iyi. Ancak Punisher’ı Rusya’ya götürüp büyük harflerle İMKANSIZ bir yere sokmak ve basitçe çıkarmak fazla şans, tesadüf barındırıyor. Deus Ex Machina! Kader böyle istedi oldu. Paralı bir asker olarak Rus füze üssüne gir ve… Neyse. Bana çok zayıf bir metni, senaryosu varmış gibi geldi. Ama dediğim gibi, bu tamamen yazarın tercihi, seçimi. Açıkçası onun seçimleri (özellikle ikinci cilt “Hell’s Kitchen” dan sonra) beni çizgi romanından uzaklaştırdı.

Murat S. Dural
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Dünyayı Gezmek İsteyen Horoz

Read Next

Düşlerin karabasana dönüştüğü şehir; Bağdat

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *