Okuyanı derinden sarsan bir hikâye; Eşiktekiler

Gönül Çatalcalı, Eşiktekiler kitabında ne kadar, “Döneme yasladım ben romanı” dese de dönem tarihsel olarak o kadar iyi incelenmiş ve ince ince, oya gibi o kadar iyi dokunmuş ki, dönem tarihi de belleklerinizde tazeleniyor.

Eşiktekiler; son zamanlarda okumaya alıştığımız kısa tür romanların (novella) ya da 200-250 sayfayı geçmeyen romanların yanında, 370 sayfalık kalın görüntüsüyle insanı önce biraz ürkütüyor fakat ustaca kurulmuş cümlelerden oluşan ilk sayfayı okumaya başladığınız andan itibaren, su gibi akıp giden çarpıcı bir öykünün sarsıcı atmosferiyle sarılıp sarmalanıyorsunuz.

İlk bölümden başlayarak okuyucunun zihninde bir dönem romanı olarak şekillenen kitap, yazarının; “Ben dönem romanı yazmadım, romanımı bir döneme yasladım.” demesine karşın, Türkiye’de kırılma noktası olan 1946 yılında başlayan büyük değişimi kasaba özelinde okura sunuyor. Ana karakterlerden biri olan Nusret ve yerleştiği kasabanın asıl sorunu dönemle ve dönemin yarattığı sosyolojik yapıyla ilişkili.

Canlı çizilmiş karakterler

Roman kahramanları son derece canlı çizilmiş karakterler. Hem fiziki hem psikolojik yapıları çok özenli yaratılmış. Her bir karakter kazandıkları kişilikleri roman boyunca korumuşlar. Bu açıdan bakıldığında roman karakterlerinin psikolojik yapıları, romana da derinlik katmış. Ana karakter Nusret’in, kasabaya ilk gittiğinde karşılaştığı çocuklardan Nizam’ın çocuklarına, Nizam’ın karısından muayeneye gelen kadınlara kadar her bir karakter çok bilinçli yaratılmış ve bu hacimli kitabın ilk sayfasından son sayfasına kadar bütün özellikleriyle kanlı canlı romanın dokunmasına yardım etmişler. Tanıştığımız her yeni karakter, kendisini unutmasına fırsat vermeden romanın sonuna kadar yoldaşlık ediyor okuyucuya. Bu durum yazarın büyük ustalığı. Ayrıca karakterlerin olaylar, olayların karakterler üzerindeki etkisi, birbirleriyle ilişkileri son derece uyumlu, birbirleriyle bağlantıları çok sağlam. Her bir karakterin, psikolojik ve fiziki çok iyi çalışıldığı belli. Her biri okumanın başından sonuna kadar yanı başımızda, soluklarını hissedip birlikte kızıp üzülüp birlikte mutlu oluyorsunuz.

Mekâna gelirsek; romanın olayı için seçilen Ege kasabası, olayların bu kasabadaki gerçeklik içinde kurgulanması, kasabanın Nusret üzerindeki etkisi ve Nusret’in kasabaya etkileri de romanın kurgusunu tamamlayıcı nitelikte. Nusret’e meslek olarak doktorluğun seçilmesi ve doktorluk mesleğinin genelde toplum, özelde ise küçük bir kasaba üzerindeki o erişilmez, gıpta edilen özelliğinin çok iyi verilişi romanın derinliğini bütünler nitelikte.

“Döneme yasladım ben romanı”

Gönül Çatalcalı ne kadar, “Döneme yasladım ben romanı” dese de dönem tarihsel olarak o kadar iyi incelenmiş ve ince ince, oya gibi o kadar iyi dokunmuş ki, dönem tarihi de belleklerinizde tazeleniyor. “Evet, 55 – 60 arasını anlattım, ama dönem olaylarının kasaba insanları üzerindeki izdüşümünü vermeye çalıştım temel olarak. 50’li yıllarda İstanbul dışındaki her yer taşraydı. Ülke ekonomisi ziraat üzerinden şekillendiği için, köyler, kasabalar önemliydi ve iktidarın oy deposuydu. O nedenle siyasetin baskısının yoğun olarak hissedildiği yerler de oralardı.” Evet, seçimini iyi yapmış ve sözünü ettiği izdüşümü çok iyi verdiği gibi, siyasi ortamı da çok iyi değerlendirmiş. Bu izdüşüm aynı zamanda romanın ana izleği. Üstelik ana izleğin baba-oğul ilişkisi içinde verilmesi çok başarılı olmuş.

Kapitalizmin vahşi basamağı liberal ekonomik politikaların insan ilişkilerinde yarattığı bozulma ve çürümeyle, bunun topluma yansıması, Doktor Nusret’in babası Muhsin Beyin kişiliğinde çok gerçekçi işlenmiş. Baba-oğul çatışması aslında doymaz kâr hırsını, emek-sermaye çelişkisini çok güzel perdelemiş, romana edebilik katmış. Ayrıca baba-oğul arasındaki kırgınlığa neden olan asıl sır çok iyi bir sürükleyici örge olarak kullanılmış. Ortaya çıkıncaya kadar merak duygusunu diri tutuyor.

Romanın dili, olay zamanını çok iyi yansıtıyor. Yazar karakterlerin dilinde roman zamanını yansıtırken, anlatıcının dilini günümüz Türkçesiyle kurmuş ama bunu ustaca yapmış. Ayrımı fark etmiyorsunuz.

Romanın iyi noktalarından biri de insan ilişkilerindeki psikolojik derinliğin iyi verilmiş olması. Tek tek karakterlerin psikolojik tanımıyla bütünlük sağlayan bu psikolojik ilişkiler, ana karakterlerden Nusret-Sara, Nusret-Sevda arasında gördüğümüz gibi, Zeliha’yla Nizam, İrfan’la kalfası arasında da görüyoruz.

Çok emek çekilmiş, iyi kurgulanmış ve iyi yaratılmış bir romanın sonu da çok iyi bağlanmış. Her ne kadar Nusret’in ölmesine üzüldükse de olması gerekeni yapmış yazar. Güçlü kişilikleri olan karakterler, romanı aynı güçlü kişiliklerini ortaya koyarak terk etmişler.

“Eşiktekiler” İyi bir roman, Gönül Çatalcalı’nın diğer yapıtları gibi; keyifle okuyup edebi tat alacağınız, büyük bir zevkle okuyacağınız güzel roman. Öneririm.

  • Eşiktekiler
  • Yazar: Gönül Çatalcalı
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: Nisan 2017
  • Sayfa Sayısı: 376 Sayfa
  • Yayınevi: Tekin Yayınevi
Sülbiye Yıldırım
Vinkmag ad

Read Previous

Akademisyenlerden KHK Öyküleri

Read Next

Sevildiğimiz her yer yuvadır bize…

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *