Renkrasi bir distopya anlatıyor. Tüm hikâye asla hile yapamadığınız bir teste tabi tutulduğunuz bir dünyada geçiyor. Aslına bakılırsa hikâyeniz o test ile ortaya çıkıyor.
İngiliz edebiyatçı Jasper Fforde 1961 doğumlu. İlk romanını 2001 yılında yayımlayan Fforde’nin edebiyatla oyuncu bir ilişkisi var. Kelimeleri, dünyaları, görüntüleri değiştirmeyi seven Fforde’nin orijinal adı “Shades of Grey” olan romanı, “Renkrasi” adıyla ve Ergin Kaptan çevirisiyle April Yayıncılık tarafından Temmuz ayında yayımlandı. Hikâyesine bakılırsa Fforde ilk kitabının yayınlanması için uğraş verirken pek çok yayınevinden hayır cevabı almış, ama tabii ki ve ne iyi ki vazgeçmemiş. Şimdilerde kendisinden ve kitabından hem çok satanlar listelerindeki yeriyle hem de ödülleriyle söz ettiriyor. 2005 yılından bu yana yazarın hayranları tarafından her yıl düzenli olarak “Fford Ffiesta” adlı bir de organizasyon düzenleniyor.
Renkrasi bir distopya anlatıyor. Tüm hikâye asla hile yapamadığınız bir teste tabi tutulduğunuz bir dünyada geçiyor. Aslına bakılırsa hikâyeniz o test ile ortaya çıkıyor. Dünyada nasıl ve neyle varolacağınıza o test karar veriyor. İtiraz etme, karşı çıkma hakkınız yok. Bütün hayatınız ve ait olduğunuz statü, sınıf, sosyal konum varlığınızı neyle açıklamayı seviyorsanız işte o renklerle belirleniyor. Renkler varlıklarıyla insanların hayatlarını karartabiliyor. Ama bu hikâyede de biri sisteme baş kaldırıyor. İsyancılar, seçkinlerin üstüne gitmeye başlıyorlar. Hayatlarını sıfırdan kurmak istiyor, renklerin ve diktatörlerin gölgesinde ilkel bir yaşama talim etmek istemiyorlar. Fforde’nin distopyası da, tüm distopya anlatıları gibi, bugünün barındırdığı karanlığı ifşa ediyor.
Başkalarının bize uygun gördükleri hayatlar
En büyük dertlerimizden biri bize biçilen kılıkların içinden taşan arzu ve beklentilerimiz. Başkalarının bize uygun gördükleri hayatları yaşamaya direnirken kuruyoruz kendi öykülerimizi. Renkrasi de her bir öykünün kuruluşunda bu itirazın ne denli önemli olduğuna dikkat çekiyor. Önerisi de çok açık; yaşadığın zamana iyi bak, kendini orada nasıl konumlandırmak istediğini düşün ve sana uygun bulunanlar arasında bir seçim yapmak zorunda değilsin, hatırla. İnsan Fforde okurken diktatörlüğün insanın kurgu dünyasını geliştirdiğini düşünmeden edemiyor.
Gelecekten bildiriyor Fforde. Kurduğu dünyada sosyal hiyerarşi insanların bir rengi görme kabiliyetlerine dayanıyor. Kırmızılar, yeşiller, griler birer statü. Farklı insanlar farklı renkleri görüyorlar ve bu algısal önyargılar katı hiyerarşilere neden oluyor. Doğal renkler dünyayı terkediyor ve felaket öncesi renklerden, yeryüzüne renk katmak için çeşitli sentezler yapılıyor. Bütün bunlar okura mantıksız ve komik geliyor. Fforde’nin yapmak istediği de bu. Renklerle oluşturduğu hiyerarşiyi kelimelerin anlamları ve dizilimiyle birleştiriyor. Kitabı Türkçeleştiren Ergin Kaptan epey zorlanmış ya da bütün bunlarla uğraşırken bir hayli eğlenmiştir. Fforde’un kurduğu dünya bir hiciv dünyası, bunu da okurken unutmamak gerekiyor. Ödül alan kaşıklar, etobur ağaçlar uzun uzun anlatılıyor. Öyle ki kitabın ilk 200 sayfasını okurken ara ara elden bırakıp sonra geri dönüyorsunuz. Fforde okuruna önce uzun uzun kurduğu dünyayı tasvir ediyor ve ancak bundan sonra ana hikâyeye buyur ediyor.
Renklerin dünyası
Renkrasi’nin başkaldıranı Eddie ikinci bölümde okura renklerin dünyasının nasıl işlediğini anlatıyor. İkinci bölümdeki istila ve başkaldırı heyecan veriyor. Terkedilmiş, ıssız bir kasabada renk ve iklim seferberliği başlıyor. Kendi dünyalarında ne olup bittiğine dair doğru haber almak istiyorlar, medya baskısı ile uğraşıyorlar. Eddie yaşadığı dünyada ne kadar çok kötülük olduğunu ve insanların nasıl sabit olduğunu keşfediyor. Gerçek renkler dünyayı terkederken yapay olanla yaşamanın ne demek olduğunu anlatmak istiyor. Kolektif’in aslında çalışmadığını kavrıyor. Yaşamak için başka bir biçim arayışına giriyor ve peşinden insanları sürüklemek istiyor.
Renkrasi’nin içinde renk olarak okuduğunuz her şeyi plazalarda çeşitli sektörlerde çalışan insanlar olarak görebilirsiniz. Sabah erkek kalkan, aldıkları ücretin önemlice bir kısmını iyi görünmek için çaba sarfeden, yaşadıkları evlerin, yemek yedikleri lokantaların kalitesini yükseltmek için çalışan, sosyal medyada mutlu ve uyumlu bir görüntü vererek iş kovalayan bütün o insanlar, biz, arkadaşlarımız… Herkes ona uygun görülerek paketlenmiş bir hayata sığıştırmaya çalışıyor kişiliğini. Bunun için de saklandıkça saklanıyor kendi fotoğraflarından ürettiği opak maskelerin ardına. Siyasi iktidarın bunu yapma gücüne tek başına sahip olduğunu söylemek ise beyhude bir avuntu. Aslına bakarsanız siyasi iktidar bütün bu dipte, en dipte olup bitenin markasından başka bir şey değil… Yani Renkrasi böyle düşündürüyor insana…
Renkrasi sorgulatıyor, kendine bak, kendi gözünden bak, kim ki o kendin, diye soruyor. Bu soruyla başlamayan her işin, direnişin bile, bizi kategorize eden çeşitli türden iktidarlara teslim olmak anlamına geldiğini de hatırlatıyor.
|
Okuma önerisi!Adalet Çavdar’ın incelemesi; “Romain Gary üzerine yazılmış ilk büyük çalışma”
|
- Kül Sesleri: Geride Kalanlara Düşen Gözyaşları - 18 Nisan 2020
- Kediler ve Erkekler - 12 Şubat 2020
- Beyin Kırıcı - 19 Ocak 2020
FACEBOOK YORUMLARI