Beyaz Geceler, dili, dokusu, yapısı tek kelimeyle mükemmelliğe aday bir başyapıt. Adıyla müsemma bir öykü. Okumalı, okunmalı, tanınmalı, üzerine konuşulmalı.
“O adam
Kalbinin yakınında
Olsun diye mi yaratılmıştı?”
Petersburg halkı akın akın yazlıklara giderken kendi ile baş başa kalan kahramanın öyküsü bu. Hatta bu öyküyü okuduktan sonra “Dostoyevski neden iyi?” sorusuna da cevap bulacağınıza eminim. Kahramanımız yalnız kalma işine epey alışık. Tam tamına yirmi altı yıldır kendi kendine. Onca sene içinde hiç dost edinememiş olması da onu ilginç kılan özelliklerinden sayılır.
Öyküde kahramanımızın isminden çok yalnızlığıyla olan çaresiz birlikteliğinden söz ediliyor. Sekiz yıl aynı yerde ikamet edip de hiç dost edinememiş olması takdire şayan. Yalnız olmasına rağmen iyi bir gözlemci. Öyküde betimlemenin “bini bir para”. Kahramanımız hep aynı insanları gördüğü için artık onların yüzlerini ezberlemiş durumda. E bundan dolayıdır ki insanları tanımada ustalaşmış adeta insan sarrafı olmuştur. Artık bir bakışta insanları analiz edebilme özelliğine sahip. Ama her şey filmler de bile böylesine kusursuz olmaz. Değil ki zaten bu bir öykü.
Çetrefil, kısa öykülerin olmazsa olmazıdır. Tüm Petersburg susmuşken gecenin karanlığında ilerleyen kahramanımız sokağın köşesinde yalnız başına duran bir kadınla karşılaşıyor. Kimseyle konuşmaya tenezzül etmeyen kahramanımız Nastenka isimli kadınla konuşmaya başlıyor. Aslında yabancılarla konuşmak kahramanımızın hiç huyu olmamasına rağmen kadının tehlikede olduğunu düşündüğünden olsa gerek onunla konuşmayı yeğliyor. Sohbetleri gecenin karanlığında devam ederken ertesi gün aynı yerde buluşmak üzere sözleşiyorlar. Ertesi gün buluştuklarında sohbetleri iyiden iyiye derinleşiyor; kahramanımız yalnızlığından, Nastenka ise yıllarca babaannesinin dizinin dibinde esir hayatı yaşamasından söz ediyor.
Gecenin karanlığı Nastenka’yı öylesine etkiliyor ki kiracılarına olan aşkını, bilmediği birine anlatmaya başlıyor. Bir gün valizini hazırlayıp kiracısına kaçtığını; ancak kiracısının onu reddedip biraz daha beklemesini, gideceği yerden dönüşünde beraber olabileceklerini söylediğini anlatıyor. Kahramanımız Nastenka’dan öylesine etkileniyor ki ona yardım edebileceğini söylüyor. Nastenka da bu fırsatı hiç kaçırmıyor ve sevgilisine yazdığı mektubu, göndermesi için kahramanımıza veriyor. Mektubu istenilen yere gönderen kahramanımız doğal olarak aşkını kalbine gömüyor. Kahramanımız Nastenka ile görüşmeye devam ediyor. İkinci gün, üçüncü gün derken dördüncü gün oluyor. Nastenka yazdığı mektubuna cevap alamayınca aşkını kalbine gömüyor, aşkına dair umutlarını yitiriyor. Demek ki kiracı onu unutmuş. Yenilgiyi kabullenip kahramanımızın ona uzattığı eli geri çevirmiyor ve kahramanımızın elini tutuyor. Artık kahramanımız ile Nastenka yeni bir aşka yelken açmış, 21 Haziran onlar için gündüzün tavan yaptığı gün olmuştur.
Ve öykünün kurgusunun mükemmelliğe ulaştığı an gelip çatıyor. Kahramanımız ile Nastenka gecenin karanlığında aşka yelken açmışlarken uzaktan bir ses Nastenka’nın adını telaffuz ediyor. Dumura uğramış durumdaki Nastenka ne yapacağını bilemez halde elini tuttuğu yabancının gözlerine bakıyor. İşte o an Nastenka geleceğine dair kararını veriyor. Yabancının tuttuğu ellerini bırakıp mektuplarına cevap bile vermeyen aşkına doğru koşuyor. Kahramanımızdan defalarca özürler diliyor. Şaşkınlığını yalnızlığına katan kahramanımız gecenin ayazına kendini teslim ediyor.
Dili, dokusu, yapısı tek kelimeyle mükemmelliğe aday bir başyapıt. Adıyla müsemma bir öykü. Okumalı, okunmalı, tanınmalı, üzerine konuşulmalı.
|
Okuma önerisi!A. Ömer Türkeş’in incelemesi; “Jules Verne’in Fantastik Dünyası”
|
- Sofu görünümlü budala: Efsuncu Baba - 12 Temmuz 2018
- Saf ve büyük aşklar; Beyaz Geceler - 27 Mayıs 2018
- Pembe Fili Düşünme ve Zeynep Selvili Çarmıklı - 3 Mayıs 2018
FACEBOOK YORUMLARI