Sevengül Sönmez yanıtladı: “Krizlerden canı yanan hep emekçiler olur.”

Sevengül Sönmez: “Koşulların bu kadar ağırlaşması ve kâğıt yokluğu yayımlanacak kitaplar konusunda daha seçici davranılmasına yol açacak şüphesiz.”

Döviz kurunun sürekli hareketlilik gösterdiği ve akıllardaki soru işaretlerinin arttığı bir ekonomik daralma ile karşı karşıyayız. Bir ekonomik krizin içinde miyiz, yoksa kriz teğet geçilebilir mi; işsizlik oranları artar mı, satın alma gücümüz düşer mi? Bu gibi sorulara çeşitli cevaplar ve çoğu zaman da spekülasyonlar üretiyoruz. Son günlerde, ürünlere konulan ek vergiler de tedirginliğimizi oldukça artırdı.

Örneğin, geçtiğimiz gün, kağıda konulan ek vergi haberiyle, özellikle sosyal medyada, kitaplara ve onları alım gücümüze dair tartışmaya ve fikir üretmeye başladık. Bir ekonomik krizin; yayıncılık sektörünü, çalışanları, okurları ve yazarları doğrudan etkileyeceği de aşikar…

Bu nedenle bizler de Kitap Eki okurları için, merak edilen soruları muhataplarına, yani yayıncılık sektörünün önemli isimlerine ulaştırmaya karar verdik. Onlardan biri de farklı yayınevleri için editörlük ve danışmanlık yapan, yayıncılık alanında dersler veren Sevengül Sönmez oldu. Sönmez ile ekonominin durumu ve yayın dünyasının bu durumdan nasıl etkileneceği üzerine oldukça aydınlatıcı bir röportaj yaptık. İyi okumalar dileriz…

  • Öncelikle sorulabilecek belki de en klişe soru ile başlayalım. Sizce nereye gidiyor ülke ekonomisi?

Bu soruya çok kişisel bir yanıt vereceğim. Çalışmaya başladığım ilk günden bu yana ülkemizde yaşanan farklı ekonomik krizlerle boğuştum. 2000’lerin başında yaşanan da böyle bir krizdi. Bir biçimde yaşamaya devam ettik; ancak bu sefer krizin bizi nereye sürükleyeceğini bilemiyorum. Ekonomik koşulların ötesinde, ülke olarak yalnızlaşma ve özellikle de Avrupa’dan uzaklaşmanın eşiğinde olduğumuzu görüyorum. Bu da beni hayli tedirgin ediyor. Öte yandan çok karamsar olacak belki ama, umutsuzum.

  • Gelmesi beklenen ekonomik krizin fazlaca etkileyeceği sektörlerden biri de yayıncılık. Peki, neden böyle? Yalnızca kâğıdın yurtdışından ithal edilmesi yüzünden mi, yoksa başka nedenler de var mı?

Kriz tüm sektörleri etkileyecek. Ancak kültür sanat ve yayıncılık sektörü sanırım en şiddetli darbeyi alan sektörler olacak. İnsanlar geçim derdine düştüğünde ve gelecek kaygıları arttığında zorunlu olarak kültür sanat giderlerini azaltıyor. Konser, tiyatro ya da sinema en kolay vazgeçilenler arasında. Kitaplar belki tümüyle bu durumda değil ama insanların daha dikkatli harcama yapmaları gereken zamanda alacakları kitap sayısını da azaltacakları kesin.

Kâğıt sorununa gelince Türkiye’nin kitap ve gazete kâğıdı üretimini yapan SEKA 2005 yılında tamamen özelleştirildi ve tüm kâğıt fabrikaları kapandı. Türkiye gazete ve kitap kağıdında tamamen dışa bağımlı hale geldi. Dövizin bu durumda yarattığı etki sadece bir yıl içinde bile %60’lara dayandı. Bu fark kitap fiyatlarına yansıyınca ortaya çıkacak sonuç açık: kitapların çok pahalı olması.

Bu yıl başında kâğıda zam yapılması ve dövizde yaşanan sıkıntının dışında Türkiye kâğıt kotaları da mevcut rakamın dörtte birine düşürüldü. Eurodaki değişimden ve yapılan stoklar nedeniyle kâğıt temininde güçlükler yaşanıyor. Kotadaki bu büyük düşüş nedeniyle kâğıt sıkıntısının önümüzdeki aylarda daha da artması bekleniyor. Bu hafta bazı dergiler ve gazeteler kâğıt yokluğundan çıkmadı, bazıları da çıkamayacak. Röportajınızı yanıtladığım iki gün içinde iki dergiden daha kötü haberler geldi. Uykusuz devam etmek için ekonomik destek isterken Şerhh dergi kapandığını duyurdu.

Sektördeki krizin kâğıdın ithal edilmesi dışında da nedenleri var elbette. Başka pek çok açıdan da yurtdışıyla ortaklıklarımız var, telif kitaplar alıyoruz, fuarlara gidiyoruz. Dövizin bu kadar yükseldiği bir dönemde bunların büyük bir kısmından vazgeçmek zorunda kalacağız.

“Ekonomik krizin susturulmaya çalışılan basın, özgürce yayın yapmak isteyen yayınevleri üzerindeki etkisi bu bağlamda çok daha zarar verici olacak.”

  • Sizce olası bir kriz, yayıncılık sektörünün küçülmesine neden olur mu? Yani, butik yayınevlerinin kapandığı ve işsizliğin arttığı bir sektör mü bekliyor bizi?

Sektör küçülmeye başlamış durumda. Etrafıma baktığımda kimi yayınevlerinin kitap sayısını azalttığını, kimilerinin de çalışanları işten çıkardığını görüyorum. Bu oldukça kaygı verici. Sadece küçük ya da butik yayıncılar için değil, özellikle yurtdışından kitap alan ve çok sayıda çeviri eser yayımlayan büyük yayınevleri de zor durumda kalacak gibi görünüyor.

Büyük sermayelere bağlı olmadan yayıncılık yapan dergiler ve gazeteler için tehlikenin büyüdüğünü görüyorum. Bu dergi ve gazetelerin büyük çoğunluğu ülkemizde sayısı oldukça azalan muhalif sesi korumaya çalışıyor. Şimdi de ekonomik kriz karşısında ezilecekler. Sonuç ise tek tip, ses çıkarmayan, aykırı bir söylem üretmeyen yayınların ortamı ele geçirmesi olacak.

Ekonomik krizin susturulmaya çalışılan basın, özgürce yayın yapmak isteyen yayınevleri üzerindeki etkisi bu bağlamda çok daha zarar verici olacak.

Butik yayıncılar sektörde arz talep dengesinin dışında üretim yapıyorlar. Çok satanın ya da popüler olanın peşinde değiller. İyi edebiyat, nitelikli metin, özel tasarım vb. kaygıları var. Butik yayıncılar dünyayı güzelleştirmeye çalışıyor bana kalırsa. Bu nedenle de işleri hep zor. Zaten çok az olan alıcı kitlesi bu kitapları almak istese bunun için para ayırmaya çalışsa da yayıncının işi zor olacak. Artan kâğıt fiyatlarını ve üretim maliyetlerini karşılamaları zor. Sadece bunlar da değil, tüm giderleri artıyor. Bu durumda da ne yazık ki, en hızlı kapanacak ya da bir süre ara vermek zorunda kalacak olan butik yayınevleri.

İşsizlik önemli bir sorun olarak karşımızda ama asıl önemlisi, sektörün büyüme ve kurumsallaşma yolunda önemli adımlar attığı, meslek tanımlarının yapıldığı, meslek eğitimlerinin verilmeye başladığı bu dönemde istihdam olanaklarının azalması bu çalışmaların da yavaşlamasına yol açacak.

Zaten neredeyse herkesin her işi yaptığı bir sektör halindeyken yavaş yavaş ayrışmalar olmuşken, bu durumun yaşanması gelecek açısından da sıkıntılı görünüyor.

“Ancak yayınevleri ödemelerini zamanında ve tam olarak yapabilir mi, bunun yanıtını da açıkçası net veremiyorum.”

  • Peki, özellikle editörleri nasıl etkiler böyle bir kriz? Kadrolu ve “freelance” çalışan editörler arasında bir eşitsizlik söz konusu olur mu? Yani hem ücret hem de istihdam açısından “freelance” editörlerin daha fazla etkileneceğini söyleyebilir miyiz?

İstihdamla ilgili yukarıdaki kaygılarımı yineleyeyim. Uzmanlıkların ve alana bağlı çalışmaların yerini her şeyi yapabilen / yapan editörün alacağı (-ki pek çok yayınevinde zaten böyle) açık. İşten çıkarmalar arttıkça, çalışanları iş yükünün artacağı da. Bu durumda editörleri değerlendirirken niteliğin yerini niceliğin, başka bir deyişle, kaç kitap hazırladığı, hazırladığı kitapların kaç sattığı gibi kriterlerin alacağı da kuşkusuz. Yayınevlerine dışarıdan çalışan editör ve düzeltmenler bu süreçte iş kaybetseler de sigortasız ve güvencesiz çalışanlar olarak maliyet açısından daha ucuz oldukları için yayınevleri tarafından tercih edilecektir. Ancak yayınevleri ödemelerini zamanında ve tam olarak yapabilir mi, bunun yanıtını da açıkçası net veremiyorum. Aksamalar ve gecikmeler olacağı kesin.

  • Editör adaylarının durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Yayın sektörüne henüz adım atanlar için bu alanda tutunmak ya da en basit tabiriyle iş bulmak daha da zorlaşacak mı?

Yayınevleri küçülürse iş bulmanın zor olacağı açık. Bulduklarında da onları bekleyen iş yükünün hayli çok olacağını da eklemem gerek. Ama yayıncılık sektörünün yeni insanlara, yeni seslere her zaman ihtiyacı olacak. Yenilere kapılarını açacak yayınevleri de. Gençler bu işi yapmak istiyorlarsa isteklerinden vazgeçememeli bence.

  • Sizce dağıtım sektörü ekonomiden nasıl etkilenecek? Dağıtımcılar arasındaki tekelleşme, ekonomik krizin yayınevleri üzerindeki etkilerini artırır mı?

Dağıtım sektörünün krizden etkilenmeye başladığı son günlerde sıkça konuşuluyor. Büyük dağıtım firmalarından birinin kriz nedeniyle iflas aşamasına geldiğini biliyorum. Bunu izleyen benzer durumlar da olacaktır. Ancak dağıtım firmaları Türkiye yayıncılık sektörünün daimi sorunu. Dağıtım firmalarının tekelleşmeden daha çok, rekabeti körükleyen, büyük iskonto ve ödeme vadeleriyle yayıncıyı sıkıntıya sokan bir yapısı var. Bu kriz belki bu anlamda sektördeki bence en problemli olan bu yapının kendini gözden geçirmesini ve özellikle de yayıncıları destekleyen çözümler üretmesini sağlar.

Avrupa’da uzun yıllardan benimsenen “sabit fiyat” uygulamasının Türkiye için artık kaçınılmaz olduğunu hem kriz hem de dağıtımcı sorunları ortaya koyuyor. Sabit fiyat uygulamasının benimsenmesi, aracıların kazanması yerine yayıncının ve okurun kazanacağı bir düzenin kurulmasını sağlayacak.

  • Peki, basılı yayına olan talebin elektronik mecralara kaymasına sebebiyet verir mi ekonominin durumu?

Bu krizin e-kitap için bir fırsat olabileceğini düşünüyorum doğruyu söylemek gerekirse; ancak Türkiye’de e-okuyucu sorunu bir türlü çözülemediği için, şimdi bu fırsatı değerlendiremiyoruz. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’de üretilen kitaplar için daha uygun bir okuyucu üretseydik, şimdi mevcudu olmayan ya da az sayıda basılması beklenen kitapları e-kitap olarak piyasaya sürebilirdik.

  • Sizce önümüzdeki dönemde, birçok yayıncının daha popüler kitapları basmayı tercih edeceğini ve buna bağlı olarak basılan kitapların da niteliksizleşeceğini söyleyebilir miyiz?

Koşulların bu kadar ağırlaşması ve kâğıt yokluğu yayımlanacak kitaplar konusunda daha seçici davranılmasına yol açacak şüphesiz. Ancak bu seçiciliğin nitelikli olandan yana olmayacağına dair bir kaygı taşıyorum. “Bu kitap satar mı?” sorusunun yerini “bu kitap çok satar mı?” daha sık alacak sanırım.

Çevirisi uzun sürecek, editörlük çalışması ağır ama okuyucu az olacak kitaplar, ilk olarak ertelenecek ya da elenecekler arasında olacak ne yazık ki.

“Krizlerden canı yanan hep emekçiler olur.”

  • Son olarak, olası bir krizi aşmak için okur, yayıncı ve yazarlar nasıl davranmalı sizce? Bu alanda bir dayanışma sergilenemez mi?

Bu soruya da tümüyle kişisel olarak yanıt vermek istiyorum. Krizlerden canı yanan hep emekçiler olur. Ben yazarları, çevirmenleri ve editörleri sektörün emekçileri olarak görüyorum. Olabildiğince de korunmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle de dayanışma çağrısını onlara yapmak yerine, devletin yayıncılık sektörüne uyguladığı vergilerde indirim yapması, yayınevlerinin biriken KDV alacaklarını ödemesi ya da vergilerine mahsup etmesini, kütüphanelere kitap alımı konusunda daha büyük bütçeler ayırmasını ve yukarıda da belirttiğim gibi “Sabit Fiyat Yasası” konusunda bir an önce adım atması gerekiyor.

Çağla Üren
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Ayrıntı Yayınları: Rüyaların bize emanet usta!

Read Next

Uçan Kız Volante: Hayallerini gökyüzüne çizen bir çocuğun öyküsü!

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *