Söz tuzaklarını kendi çözen bir Yılmaz Gruda romanı; Gelir Ergeç

Biz bu romanda, genellemelerin, yargı ve çıkarımların roman “yumuşaklığında” yazılmış olduğunu görüyoruz. Okur olarak bu öznelliği kabule ve redde zorlanmadan okuyoruz.

Yılmaz Gruda’nın yeni romanı “Gelir Ergeç” Berfin Yayınları’nca Şubat ayında (2017) yayımlandı. Kitabın iç kapağında yazar hakkında verilen kısa tanıtım “Şair, tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu, oyun ve roman yazarı, çevirmen” cümlesiyle başlıyor.

“Gelir Ergeç”, tanıtım cümlesinde yer alan tüm sanat disiplinlerinin bir toplamı ve aynı zamanda bir sonucu gibi. Roman, temel oyun yazım tekniği olan diyaloglardan oluşuyor. Tek özellik bu değil elbet; roman kahramanlarının sıra dışı nitelikleri ve “sahneye” çıkışları, mekanlar, metnin bölümlenme biçimine varıncaya kadar biçim ve biçem özellikleri… Ayrıca, içerik olarak da farklı ve çarpıcı özelliği bu yargımızı güçlendiriyor. Bir yanıyla da, çok fazla karakteri tek başına oynayan bir oyuncu gibi algılanabilecek bir metin kurgusu.  Yargı demişken,  bir kurgusal metin olarak farklı karakterlerin ve roman yazarı karakterinin öznel yargıları, öznel çıkarım ve genellemeleri de dikkatimi çekiyor.

Çok farklı, ilginç ve çarpıcı bir roman. Yazar da bu özellikleri elbet de biliyor ki, romanın adına “Karşı-roman” alt başlığını koyarak, bir estetik ve teknik savunma yolu açmış ve aynı zamanda kaçış noktası oluşturmuş.

Roman ve öznellik

Romanlar, kurgusal dil/yazı metinleri olarak, bir yazarın yaratımıdır. Bir yazarın yaratımı olarak da, öznel metinlerdir. Öznellik, yazdığı romanda/metinde yazarın, insanı ve insanın tüm hallerini çözerek, evrensel bir edebiyat eseri oluşturmasıyla yakaladığı evrensellikle, bir başka deyişle, bu evrensel niteliğiyle ortaya çıkan nesnel bir yapıt olmasıyla,  belirttiğimiz öznellik çelişmez. Öncelikle bu noktayı belirtelim.

Romanda yazarın yaptığı dilsel oyunlar, tuzaklar, okur tahayyülü için verimli yorumlara olanak sağlar ve verimli okuma yolculukları yaptırabilir. Ancak, bazen dilsel, kurgusal tuzakların okuru bezdirdiği örnekler de karşımıza çıkar. Büyük yazar ve yapıtların ses ve anlam açısından sahip oldukları derinlikleri değildir burada kastedilen. İşte, makul olabilecek kurgusal tuzakların dışında, hele ki okuru sınava çekmeye kalkışınca, – bizzat bu satırın yazarının bir metinde yaptığı gibi- okurun yazarı sınıfta çaktırması sonucunu da doğurabilir. Bu satırların yazarı, bir metinde, roman karakteri iki kişinin aynı olayları aynı ruh durumu içinde yaşadığını göstermek amacıyla aynı sayfaları, sadece isimleri değiştirerek metinde yer verme cambazlığı yapmıştı.  Sonuçta, başta editöryel aşamada olmak üzere, baskı yanlışı olduğu yanılsaması ile karşılaşılmıştı. Öyle ki, metinle ilgili bir yazısında, değerli bir eleştirmenimiz de bu baskı yanlışlarından yakınmıştı. Hem okurlar, hem de eleştirmen kesinkes haklıydı aslında.  Çünkü metinde ukalaca akıl oyunlarını okur yutmaz! Bu yöntem usturuplu/edebi olursa, okur, kendini sınava çekilen bir yarım akıllı gibi görmeyip, kendini metnin birinci elden sahibi gibi görebilir. Tıpkı Yılmaz Gruda’nın romanında olduğu gibi. Gruda, sıklıkla okura içini açık ediyor çünkü. Öyle ki, görünüşte hiç gizem, tuzak bırakmıyor gibi… 

Öznellik ve okur

Başlangıçta roman öznel bir metindir dedik. “Alası dışında” bir roman olsa da bu nitelik elbet.  “Alası dışında olmak” Fethiye folklorunda, içi dışı bir olan insanlara denir.

Roman öznel bir metindir. Çıkış kaynağı anlamında, yani yazarı itibariyle öznellik, içerik ve öyküleme/anlatım, romanın bütünü açısından taşıdığı-taşıyabildiği nesnellik için bir çelişki oluşturmaz. Bunu yukarıda da belirtmiştik.

Belirtilen anlamdaki öznelliğinden dolayı romanın içindeki kimi genellemeler de yine bir aykırılık, yanlılık, yanlış yargı olarak düşünülmez. Çünkü bu genellemeler, bir öznellik temeli, öznellik ön kabulü üzerine bina edilmiştir. Örneğin Gruda’nın romanındaki “tuğla boyutlu roman” nitelemesi bir genelleme olarak düşünüldüğünde ve olumsuzluk yargısı taşıyan bir genelleme olmakla birlikte, romanın öznelliğinden dolayı olağan karşılanabilecek bir noktadır. Daha iyi anlamak için; Aynı yargıyı örneğin hukuk metinleri için, anayasa için söylemek yanlıştır. Çünkü hukukun genellemesin, hukuk kurallarının kaynağı ve dayanağı roman öznelliği gibi tekil nitelikli olmayıp, belli ve yeter oranda kamuoyu katılımı ve oydaylaşması ile oluşan bir genelleme-soyutlamadır. Böyle bir nesnellikten kaynaklanan genel/soyut nitelikte olan/olması gereken anayasa ve hukuk kuralları emredici ve icbar edicidir. Buna karşın, romanın genellemeleri ve yargıları böyle bir emredici icbar edici  ve cebri icra içeren nitelikte olmaz.  Yoksa okur kendisi okumak yerine bu metni bir hukukçuya, avukata okutur!

İşte biz bu romanda, genellemelerin, yargı ve çıkarımların roman “yumuşaklığında” yazılmış olduğunu görüyoruz. Okur olarak bu öznelliği kabule ve redde zorlanmadan okuyoruz. Seçilen ve metinde de açıkça üstüne basılan; diyaloglarla yapının kurulması, bize bu öznel yumuşaklığı veriyor. Romanda kini katı yargılar olsa bile! Çünkü yine romanda –ki her şey zaten hep açık ediliyor, tuzaksız- üçüncü kişi ağzından bir konuşma yok. Yer yer yazarın kafa sesi gibi duyulsa bile, kafa sesi gibi buyuran bir arka iktidar yok! Her kahraman kendi sesiyle konuşuyor… Okuru zorlamamak, onu romanın okuru konumunda, tartışmanın tarafı değil tanığı yapmak, öznelliklerin getireceği dezavantajları – okurun metnin dışında, uzağında kalmasını- ortadan kaldırıyor

Peki, kahramanlar/karakterle kim?

İşte romanın asıl ilginçliği, başarısı ve hatta “tuğla romanlar” yazan bir meşhur yazsaydı şimdi çokça konuşulacağı üzere kahramanlar: Mesafe, A, B, Akıllı Telefon, Otobüs, Müzik Seti, Si-Di, Uçak, Fono, telgraf, Barmen, Muhtar, Esnafeyn… Hepsi de açıkça kavram ve neşen halleriyle ortada. Yazar hepsini yazınsal teşrih masasında açık ediyor, açıkça yazarak okura sunuyor. Söz tuzakları aramaya, kimin ne olduğuna kafa yormaya gerek yok gibi ilk bakışta.  Üstelik  “romanın okunasını sağlayacak bir farklılık, çarpıcılık” için nesne/kavram olanlardan kahramanlar yaratıyor yazar (s. 83). Bunun da yine romanda ifşa ederek, bu kahramanlar üzerinden bir dolantı veya tuzak kurmuyor.

Nedir ki, bu kahramanlar; uzaklık, mesafe, fono, uçak… bunların hepsi de yine aslında bir mekânsal ve insansal, hatta yaşamsal mesafeyi içeriyor.  Yani okur karakterlere bağlı olarak bir tuzağı, yine romandaki çözüm sahnesinde dile getirildiği gibi  “katil kim?” sorusunu çözmek yerine, kendisine açıkça sunulan nesne/kavram kahramanlar üzerinden bir okuma, yorum sürecine girecektir. Asıl sorunsal bu merkeze alınmıştır. Kısacası, miyop bir okumada tuzaklarla boğuşup galip olabilirsiniz, ama burada miyop bir okuma romandaki mesafeleri görmenize engel olacaktır. Romanın açık alanında, görüş mesafenizin de mesafelere yetmesi gerekecektir.

  • Gelir Ergeç
  • Yazar: Yılmaz Gruda
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: Şubat 2017
  • Sayfa Sayısı: 320 Sayfa
  • Yayınevi: Berfin Yayınları

 

Sabri Kuşkonmaz
Vinkmag ad

Read Previous

Orhan Veli 103 Yaşında…

Read Next

Herkes Sever Neşet Ertaş’ı

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *