Yolu İstanbul’dan geçen edebiyatçılar ve Cinlerin İstanbulu

Alphonse de Lamartine, Gustave Flaubert, Gérard de Nerval, son olarak da Enis Batur’un gözlemleri ve cümleleriyle İstanbul.

Bilindiği kadarıyla temelleri M.Ö. 7. yüzyılda atılmış, M.S. 4. yüzyılda İmparator Constantin tarafından yeniden inşa edilip, başkent yapılmış; o günden sonra da yaklaşık 16 yüzyıl boyunca Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde başkentlik etmiş İstanbul’un tarihini yazmak dile kolay, kaleme zor.

Fransız; şair, yazar ve gezgin Gerard de Nerval 1843’ün 25 Temmuzu’ndan 28 Ekimi’ne kadar İstanbul’da kalmış, gezmiş gözlemlemiş ve bu izlenimlerini Doğu’da Seyahat (Voyage en Orient) adlı kitabında işlemiş. Nerval’e göre, İstanbul, aynı zamanda özgürlüklerin yaşandığı bir kent. Türklerin, Ermenilerin, Rumların ve Yahudilerin bu şehirde birbirlerine tahammül ve hoşgörü göstererek yaşaması, Avrupa’nın muhtelif kentlerinde pek de görülmeyen bir durumdur. “İstanbul ne kadar da garip bir şehir! İhtişam ve sefalet. Gözyaşı ve sevinç. Hepsi bir arada. Dünyanın başka şehirlerine nazaran, kendi başına daha bir buyruk, daha bir hür. Dört ayrı millet, büyük ihtilaflara düşmeden bir arada geçinip gidiyor. Hepsi aynı toprağın çocuklan. Birbirlerine karşı, bizimkilerden daha müsamahakârlar. Evet, çeşitli yerlerin ve çeşitli toplulukların insanları: Türkler, Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler…”

Galata, Pera, Fener, Tophane, Büyükdere, Beşiktaş ve dünyanın en güzel, en güvenli limanı olarak adlandırdığı Haliç, Nerval’in İstanbul’da ziyaret ettiği nahiyelerindendir. Nerval’in kitabında yoğunlaştığı noktalar, oldukça çeşitlidir; İstanbul’da toplumsal hayat yaşam, Osmanlı’da saray yaşayışı, meddahlar, Pera ve Galata’da mukim gayrimüslim ekalliyet, kadınlar, köleler, İstanbul’da okunan gazeteler, hayvanları koruma dernekleri (düşünün o zamanı), Tanzimât,döneminde giyim kuşam, sanat ve o vakitler gündelik yaşama yeni giren tiyatrolar. Gerard de Nerval’in İstanbul izlenimleri adeta hayallerle gerçeklerin birbirine karıştığı bir serüvendir.

Gustave Flaubert’’in İstanbul günlüğü

Flaubert Doğu yolculuğuna Revue de Paris’nin yazı iş­leri müdürü, aynı zamanda dostu Maxime Du Camp ile birlikte çıkmış­. Gustave Flaubert ve fotoğrafçı arkadaşı Maxime Du Camp’ın 18 aya varan Doğu’ya seyahatinin, 40 günü 12 Kasım – 23 Aralık 1850 tarihleri arası İstanbul’da geçer. Flaubert, Maxime Du Camp ve diğer arkadaşlarıyla birlikte Galata Genelevlerini, Topkapı Sarayı’nı, Ayasofya Müzesi’ni, Balat’taki Yahudi mahallelerini, Yerebatan Sarnıcı’nı, Galata Kulesi’ni, Sultanahmet Camisi gibi birçok tarihi mekânları geziyorlar. Maxime Du Camp İstanbul’u fotoğraflarla, Flaubert ise edebî olarak betimlerler. Flaubert de, Nerval gibi İstanbul’da Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman toplumlarının bir arada rahat ve huzurlu yaşadıklarına tanık olur.

Maxime Du Camp İstanbul gezisinden çok zengin bir fotoğ­raf koleksiyonuyla döner, Flaubert bir dostuna yazdığı bir mektupta, İstanbul’dan ayrılışını şöyle anlatır: “İstanbul’a hoşça kalasın derken; geberircesine üzüntülüydüm. Hoşça kalın camiler… Hoşça kalın çarşaflı kadınlar… Hoşça kalın kahvelerdeki iyi yürekli Türkler… Beş hafta geçirdik İstanbul’da. Altı ay kalmak gerekirdi.”

Dünyanın başkenti

Fransız yazar, şair ve politikacı 1848’de gelişen Şubat Devrimi’nde önemli bir aktör olarak da yer alan Alphonse de Lamartine de İstanbul’un ziyaretçilerindedir. 20 Mayıs-23 Temmuz 1833 arasında yaklaşık iki ay İstanbul’da kalan Lamartine, şehrin hemen her yerini gezer; fakat günlerini umumiyetle Tarabya ve Büyükdere’de geçirir. 20 Mayıs 1833’te gemiyle İstanbul’a gelen Lamartine’in ilk dikkatini çeken şey Topkapı Sarayı ve Boğaz’ın şaheserliğidir. İstanbul’u “Dünyanın başkenti” ve “Beldeler Kraliçesi” olarak betimler; İstanbul’u Roma ve Napoli ile kıyaslar.

“Boğaz’ın manzarası karşısında gayr-i ihtiyari bir çığlık attım, Napoli Körfezi’ni ve bütün güzelliklerini ebediyen unuttum. Bu muhteşem ve zarif manzarayı herhangi bir şeyle ölçmek hilkate hakaret etmektir.”

Lamartine, daha geldiği gün ayağının tozuyla Habeş, Gürcü ve Çerkez kölelerin satıldığı bir esir pazarına gider. 18 Haziran’da Belgrad Ormanları’nı, Tarabya ve Büyükdere’yi gezen Lamartine, İstanbul’daki doğa güzelliğine, ormandaki kuş seslerine, gül kokularına ve temiz havaya hayran kalır. Lamartine’in özellikle İstanbul’da dikkatini çeken şeyler: Çeşme başlarında oturan yatan insanlar, Boğaz’daki kayıklar ve kayıkçılar, sokaklarda başıboş gezen kedi ve köpekler, esir pazarları, camları iç avluya bakan bahçeli Türk evleri, baharat kokulu çarşılar, ağızlarındaki nargilelerle kahvelerde oturanlar, mesire yerlerinde gezen ve eğlenen kadınlar ve duvarları hat sanatının muhtelif örnekleriyle süslenmiş büyük camilerdir.

Eh İstanbul’u “Dünyanın başkenti” ve “Beldeler Kraliçesi” olarak gören Alphonse de Lamartin, ölümünden sonra İstanbul’un Talimhane semtinde bir caddeye adının verilmesini hak etmiştir.

Elbette Alphonse de Lamartine, Gustave Flaubert, Gérard de Nerval gibi isimlere ilaveten İstanbul’u ziyaret eden havasını soluyan meşhur edebiyatçılar arasında François-René de Chataubriand, Théophile Gautier, Lord Byron, Pierre Loti, Claude Farrére, Julia Pardoe bunlardan sadece bir kaçıdır.

Ve “Cinlerin İstanbulu”

Dersaâdet üzerine kimler yazmamış ki Müsahipzade Celal, Nahit Sırrı Örik, Abdülhak Hâmid, Recâizâde Mahmut Ekrem ve Sâmi Paşazâde Sezâî, Hâlid Ziyâ Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Câhit, Ahmed Râsim, Hâlide Edip Adıvar, Reşat Ekrem Koçu, Orhan Veli, Sait Faik… Liste uzayıp gider. Bu listeye Enis Batur’un Cinlerin İstanbulu adlı kitabını ekleyebiliriz.

Enis Batur Cinlerin İstanbulu adlı kitabını (biri dışında) kitaplarında yer almayan metinlerden inşa etmiş. Cinlerin İstanbulu’nun temelini fotoğraflar oluşturuyor “örtük, loş bir panoroma” denemesi. Kitapta yer alan metinler 1998-2014 yılları arasında kaleme alınmış. “İstanbul beni dağladı, delik deşik etti, tek memesinden emzirdi, zehrini şırıngaladı içime, beni büktü, kırdı, canlı canlı yaktı, pıhtılaştırdı, uçurdu, itti, geri çekti — yarım yüzyıl boyunca içinden geçerken içsesi kıldı.” dediği aziz İstanbul’u şiirsel metinler, fotoğraf altı yazılarıyla ile denemelerle yâd ediyor.

Günümüz İstanbul’undaki mekânsal ayrışmanın, sosyal dışlanmanın, sermaye odaklı düşünülerek birtakım politik menfaatler, zenginleşme sınıf atlama hırsı ve rant mefkûresiyle yapılan kentsel dönüşüm altındaki İstanbul’u unutmadan okumak gerek Cinlerin İstanbulu’nu.

  • Cinlerin İstanbulu
  • Yazar: Enis Batur
  • Yayınevi: Remzi Kitabevi
  • Sayfa Sayısı: 200
  • Baskı Yılı: 2016

Cengiz Kılçer
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Umberto Eco’nun ilk çocuk kitabı

Read Next

Berlin Boheminin Kraliçesi

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *

Follow On Instagram