Kitap Eki okurlarına yeni yılla birlikte geçen yılın polisiye roman bakımından gelişmelerini aktarmanın yararlı olacağını düşünüyorum.
Telif polisiye roman açısından 2015 yılı çok verimli, üretken bir yıl oldu. Bu yüzden de benzer içerikli bir yazı yazmış olmama ragmen Kitap Eki için okuma olanağı bulduğum telif polisiye romanlar arasında öne çıkan üçünü öncelikle size aktarırken, muhtemelen çok sayıda olduğunu tahmin ettiğim ve kendilerini tanıtma olanakları kısıtlı yayınevlerinden çıkan birçok polisiye romanı da okuma imkânını bulamadığım notunu düşmek isterim.
Yazmakla meşgul olduğum ve son üç yıldır üzerinde yoğun olarak çalıştığım “Türk Popüler Romanının İlk Yüzyılının Öyküsü” konulu incelemem 77 yaşımda beni epey meşgul ettiğinden daha önce olduğu gibi çeşitli kaynakları zorlayarak Türkiye’de çıkan bütün telif polisiye romanları bulup okuma şeklindeki iddiamı bu yıl gerçekleştirebilmiş değilim.
Cüneyt Ülsever’den Efendi ve Köle
Telif olarak bende olumlu izlenimler bırakan ilk yapıt Cüneyt Ülsever’in Doğan Yayınlarından çıkan Efendi ve Köle adlı yapıtı oldu. Güneydoğu Olayları’nda çok etkin rol oynamış eski polis ile eski bir solcu militan öğrenci olan günümüzün tanınmış bir kadın kalp uzmanı profesör arasındaki, ilişkileri değişebilen efendi/köle irtibatıyla inceleyen, Anglo Saksonların tabiriyle “suspect” türü polisiye kurgusu çok düzgün bu roman benim için büyük bir sürpriz ve keyif teşkil etti.
Gülce Başer’den Bir Ceset, Bir Söz
Kişisel kanımca yılın en etkili telif polisiye romanlarından biri de Gülce Başer’in Remzi Kitabevi’nden çıkan Bir Ceset, Bir Söz adlı ilk yapıtıydı. Bilinen bir gerçeği yinelemek isterim. Kadınların edebiyat içinde en başarılı oldukları alan “polisiye roman”dır. Kadın polisiye roman yazarları, genellikle Anglosaksonların “Whodonit” dedikleri, benim “Katil Kim?” diye adlandırdığım türde yazarlar. Başer’in asıl özgünlüğü, yazdığı romanın bu türle gizli servisleri konu alan casus romanlarının başarılı bir karışımı olması.
Roman geleneksel bir başlangıçla, bir cinayetle başlıyor; başkahramanımız Nihal kocası Ahmet’i evlerinde öldürülmüş buluyor. Kurgu gayet başarılı ilerliyor. Cinayet masasından iki komiser Özlem ve Hakan geliyorlar; geleneksel incelemeler yapıyorlar. Sigortacı bildiğimiz Ahmet’in üst düzey bir istihbaratçı olduğunu öğrenmemizle yapıt hız kazanıyor.
Gülce Başer’in yapıtı, polisiye roman seven veya “kaçış zevkini” doyasıya tatmak isteyen okuyucuya hararetle önerilecek bir roman. Şunu da vurgulamak istiyorum; son yıllarda bir zamanların baş tacı olan -sonra da “post modern roman” gibi biz bunakların bir türlü zevk alamadığı akımlarla unutulup giden- “toplumsal roman”ın işlevini polisiye romanın üstlendiği gerçeğini Başer’in romanı da kanıtlıyor. Yazarımız hiç ukalalık yapmadan, nutuk atmadan başörtüsü meselesinden, dergâhlara; koşulların hızla değiştirdiği geçerli kıymet hükümlerinin erozyona uğramasını, gerek Nihal’in kişiliğiyle gerek başarıyla çizdiği bitmiş, tükenmiş ama yine de bir şeyler yapmak için çalışan polis ve gizli servis elemanlarının dili ve hareketleriyle bize iletmesini biliyor.
Aziz Hatman’dan Son Teşebbüs
Yılın üçüncü ilginç yapıtı Aziz Hatman’ın Esen Kitap’tan çıkan romanı “Son Teşebbüs”.
Sıradışı bu polisiye roman, 23. yüzyılda ütopik bir dünyada geçmektedir. İnsanlık inanılması güç bir evrim geçirmiş; devlet kavramı bütünüyle terkedilmiştir Sorun Devlet’in olmadığı bir çağda nasıl dedektiflik yapılacağında düğümlenmektedir. Bu ütopik dünyada düzen tıkır, tıkır işlemektedir; örneğin en son cinayet 100 yıl önce işlenmiştir ve artık bir cinayet işlenme olasılığı erişilen koşullarda akla zarar bir ihtimaldir.
İşte böyle bir dünyada “Yirminci Yüzyıl Türk Romanı” üzerinde doktora yapmış öykü anlatıcımız, Milano’da iken tanıştığı ve “Polisiye Edebiyat’ta Kapitalizmin Yükselişi ve Yıkılışı” adlı doktora tezini çok beğendiği dostu Andrea’nın polisiye romanla ilgili çalışmalarını pek fazla ilgi görmese de gazetesinde yayınlamaktadır. Bir gün tanımadığı birinden bir mektup alır. Kimliğini bilmediği bir kişi anlatıcımıza “ bir cinayet işleyeceği”ni haber vermektedir. Anlatıcımız, arkadaşı Can ve Andrea bu mektupla gelen tehlikeyi yani cinayeti nasıl önleyeceklerini bilememektedirler. Bu cinayetle beğendikleri, mutlu oldukları dünyaları alt üst olacak ve suç, suçun cezalandırılması gerekliliği kavramları geri gelecek, belki de dışladıkları devlete gereksinme gibi bir durum ortaya çıkabilecektir.
Bu üç yapıtın yanında iki ustanın iki yeni polisiye romanından da söz etmek gerekiyor.
Celil Oker’den Sen Ölürsün Ben Yaşarım
Celil Oker’in ünlü dedektifi Remzi Ünal’ın yeni macerası “Sen Ölürsün Ben Yaşarım”(Altın Kitaplar Yayınevi) yılın sonlarında okuyucularla buluştu. Remzi Ünal’ın yine çok basit bir olay olarak kabul ettiği ve Hisarüstü semtindeki ihtiyar bir karı kocaya yardım etmek için üstlendiği iş daha ilk adımda kafasından tek kurşunla vurulmuş bir cesetle karşılaşmasıyla karmaşıklaşıyor ve Remzi Ünal rant hırsıyla gittikçe bir beton yığınına dönen İstanbul sokaklarında artık simgesi olan “cool” davranışlarıyla olayları çözmeye çalışıyor.
Ahmet Ümit’ten Elveda Güzel Vatanım
Ahmet Ümit’in 1 Aralık’ta okuyucuya sunulan romanı “Elveda Güzel Vatanım” ise arka plandaki İttihat ve Terakki tarihinin en çarpıcı olayları ve erken Cumhuriyet Dönemi’nin nihai hesaplaşmaları ortamında İttihat Terakki’nin aydın silahşörü Şehsüvar Sami ile Musevi sevgilisi Ester’in aşkını anlatıyor. Sevgili Ahmet Ümit’in bu romanı yazma serüvenini yakından izleyen biri olarak nasıl yüzlerce kaynak kitap okuduğunu; nasıl olayların geçtiği Selanik, Manastır gibi o dönemin Rumelisi’nin merkezlerinde gezip canlı izlenimler almaya çalıştığını biliyorum. Ahmet Ümit’in romanı hakkında söyleyeceğim son söz kitabı alın, arkanıza yaslanın ve keyfini çıkarın demek olacak.
Yeniden Basılanlar; Cingöz Recai, Amanvermez Avni, Amsterdam’ın Gülü
Bu arada Genç Damla Yayınevi tarafından Server Bedi’nin ünlü kahramanı Cingöz Recai’nin ilk macerası “Cingöz”ün Esrarı” yeniden basıldı. Hiç Cingöz Recai okumamış ama ismini duymuş olanlara bu klasik polisiye romanımızı hararetle öneririm. Yalnız yayınevinin yazar ismi olarak Server Bedi ismi yerine Peyami Safa yazmasını yadırgadığımı belirtmek isterim. Server Bedi, Peyami Safa’nın takma adıdır ama en azından yazara saygı bakımından onun tercih ettiği ismi kullanmak gerekmez mi?
Bu satırların yazarının hazırlayıp sunduğu ilk tarihi polisiye roman dizimiz Ebüssüreyya Sami’nin “Amanvermez Avni” külliyatı da iki cilt olarak dördüncü kez yayınlandı (Palto Yayınları).
Yine Palto Yayınlarının Hollanda’da yaşayan Türk kökenli yazar Sadık Yemni’nin ıskalanmış polisiye romanı “Amsterdam’ın Gülü” nün yeni baskısını yaptığını da belirtmek isterim.
“Bol polisiye romanlı” bir 2016 yılı dilerim.
- Unutulmuş Bir Yazı Emekçisi: İskender Fahrettin Sertelli - 17 Mayıs 2016
- Türkiye’nin İlk Yayıncı Kataloğu: Arakel Kitaphanesi Esami-i Kütübü - 11 Mayıs 2016
- Sahaflardan, kitap fuarlarına kitabın macerası - 26 Ocak 2016
FACEBOOK YORUMLARI