
Mahir Ünsal Eriş, Karakarga Yayınları’ndan çıkmış olan kitabında taşradan başlayan bir yolculuk hikâyesini ve ardından ona bağlı olan bir İstanbul hikâyesini anlatıyor.
İstanbul çocuğuyum ben. Üniversite eğitimim de dâhil olmak üzere başka büyük bir şehirde ve taşrada yaşamadım kısa süreli ziyaretler haricinde. O yüzden buralardaki hayatı kitaplardan okuyup öğrendim çoğunlukla. Mahir Ünsal Eriş’in yazdığı Öbürküler kitabı da bana biraz taşrayı anlatan kitaplardan. Öykü, roman ve dilbilimi/etimoloji üzerine yazdığı kitaplar kadar çevirileri de mevcut olan üretken bir yazar Mahir Ünsal Eriş. Karakarga Yayınları’ndan çıkmış olan kitabında taşradan başlayan bir yolculuk hikâyesini ve ardından ona bağlı olan bir İstanbul hikâyesini anlatıyor.
60lı yıllarda geçen ilk hikâye, Niğde’den önce Ankara’ya “kambur sırtıyla dev bir kabuklu hayvanı andıran” bir otobüsle; oradan da Ankara Ekspresi ile Haydarpaşa, İstanbul’a giden Fahrettin Bey, eşi Fevziye Hanım ve üç çocuklarının macerasını anlatmaktadır. Devamı olan ikinci hikâye ise hem ailenin İstanbul’da yaşayacakları mahalle ve evde olan bitenleri hem de onlar İstanbul’a geldikten sonra yaşadıklarını anlatıyor.
Daha iyi bir iş imkânı için İstanbul’a sürüklenen ailenin yol macerası, bu yolculuk boyunca karşılaştıkları insan manzaraları, İstanbul’da yaşayacakları mahallenin sakinleri ve sonra taşındıkları evdeki bir takım ürkütücü olaylar bence sağlam bir kurguyla akıp gidiyor. Yer yer yürek burkan kısımları olsa da hikâyesi, karakterleri ve anlatımıyla fazlasıyla ilgi çekici, merak uyandırıcı olması sebebiyle elinizden bırakamayacağınız bir kitap halini alıyor. Öyle ki, Öbürküler, benim gibi ilk Mahir Ünsal Eriş kitabınızsa hemen diğerlerini alıp okuma isteği uyandırıyor. M.K.Perker’in illüstrasyonları kitabı ayrıca ilginç ve keyifli kılıyor.
Aşağıda yer alan ve Güzella Bayındır’ın gerçekleştirmiş olduğu Mahir Ünsal Eriş söyleşini de okuduktan sonra koşup alacağınızı düşünerek iyi okumalar diliyorum…
Perge Dündar | 08.01.2018
- Öbürküler’in yazılış sürecinden bahsedebilir misiniz?
Öbürküler biraz, deyim yerindeyse, Kutlukhan Perker’in ricası üzerine yazıldı. Kafasında bir, “Perker ve Arkadaşları” dizisi hazırlamak planı vardı. İlkini Livaneli ile hazırladılar. İkincisi benimle oldu, şimdi Ece Temelkuran’la bir kitapları çıkacak. Benim aklımda olan ama bir türlü el erdirip de yazamadığım bir hikâyeydi Öbürküler. Perker vesile oldu denebilir. İyi ki de oldu.
- Daha önceki iki öykü kitabınızda ve romanınızda taşraydı mekân. Öbürküler’de taşradan çıkıp uzun bir otobüs ve tren yolculuğuyla –ki bence o yolculuk da taşraya dâhil– İstanbul’a varıyor kahramanlarımız. Türkiye’de edebiyat genellikle İstanbul ve İstanbullunun çevresinde dolaşır. Siz bu İstanbul-taşra ikilemi konusunda ne düşünüyorsunuz?
İstanbul’un merkez, dışının taşra olduğu algısının artık kırıldığını düşünüyorum. Bunun taşrada başka kültürel merkezler oluşmasından değil de İstanbul’un hızla taşralaşmasından kaynaklandığına inanıyorum. Artık hiçbir yerinden bir diğerinden öyle karakteristik denebilecek düzeyde farklı olduğunu sanmıyorum.
- İlk iki öykü kitabınızın mekânı olan Bandırma, Erdek gibi bir yerde büyümüş olmak size ne gibi bir katkı sağladı?
Buna pek bu pencereden baktığımı söyleyemem. Gümüşhane’de doğup büyümüş olsaydım, ihtimal ki orayı anlatma telaşında olurdum. Şüphesiz oranın bana kattıkları yazıya da geçerdi. Sanıldığı kadar memleketçi sayılmam açıkçası.
- “Benim Adım Feridun” filmi Olduğu Kadar Güzeldik öykü kitabınızdaki aynı adlı öyküden uyarlandı. Siz filmden tatmin oldunuz mu?
Ben bir filmi, profesyonel bir gözle değerlendirecek donanıma sahip olduğumu pek düşünmüyorum açıkçası. Yani on üç film çekmiş bir yönetmenin filmi hakkında, şöyleydi böyleydi demek bana kendimi küstahlık ediyormuşum gibi hissettirir galiba. Ama yazdığım bir şeyin görselleşmesi, başka bir sanatsal form kazanması elbette çok heyecanlı. Açılış sahnesinde figüran olarak da yer aldığım bu film benim için güzel bir anı.
- Öbürküler’in Bu Yarısı adlı ilk kısmını okurken çok tanıdık bir yazarın öyküsünü okuyormuş gibi hissettim. Siz Öbür Yarısı’nı Hüseyin Rahmi Gürpınar’a ithaf ettiğinizde taşlar yerine oturdu. Onlarca kitabı olan bir yazarı hatırlatmış olmanız çok önemli. Öykülerinizi de Sait Faik’e ve Barış Bıçakçı’ya benzetirler hep. Ne diyorsunuz bu konuda?
İnsan bir şeyi, tanıdığı başka şeylerden yola çıkarak tanıyıp benimseme eğiliminde oluyor ister istemez. Bu benzetmelerin, yakıştırmaların biraz bundan kaynaklandığını sanıyorum. Sait Faik’e benzetilmek, en azından andırdığımın düşünülmesi bile büyük onur ve teveccüh elbette ki. Fakat Barış Bıçakçı’yla herhangi bir benzerliğimiz olduğunu hiç düşünmüyorum. Bıçakçı çok özgün ve çok iyi bir yazar. Ama ne dil, ne dünya, ne hikâye bakımından bir ortaklığımız var mı; okur gözüyle baktığımda bunu pek söyleyemiyorum.
- Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde ve Olduğu Kadar Güzeldik öykülerinizde de Dünya Bu Kadar romanınızda da ‘modern’ bir diliniz varken Öbürküler’de, anlattığınız dönemin ruhuna uygun bir dil kullanmışsınız. İşin güzelliği hiç de yapay durmamış bu dil. Dönemin diline nasıl bu kadar hâkim olabildiniz?
Yazma uğraşının, hikâyeler romanlar kurma çabasının belki de en eğlenceli yanı yazdığınız şeyi anlatacağınız dili kurmak. Ben de Öbürküler’i yazarken bu eğlenceyi sonuna kadar yaşamaya çalıştım. Defalarca yeniden okudum, arkadaşlarıma okuttum. Sanırım dönemin diline yaklaşmak konusunda yazdığım şey içime sindi diyebilirim.
- Yeni bir kitap çalışmanız var mı?
Bir aksilik olmazsa mayıs ayında bir öykü kitabım, sonbaharda da yeni bir roman çıkaracağım. Onlar üzerine çalışıyorum. Öte yandan çeşitli çevirilerim yayımlanacak birbirini ardına, önümüzdeki günlerde.
- Yakın ve uzak tarihimiz acılarla dolu. Öbürküler’de yakın tarihimizin önemli bir dönemine parmak basıyorsunuz. Devam eder mi öbürkülerin hikâyeleri?
Elbette bu acıların, bu sancılı dönüşümlerin hikayelerini anlatmaya dilim döndüğünce devam edeceğim ama Öbürküler özelinde söyleyecek olursam, Sacide’nin hikayesini de yazmayı çok istiyorum.
- Bu günlerde kimleri okuyorsunuz?
Bugünlerde en çok Platon’un diyaloglarını ve çocukluğumun efsanesi Baskan Bilim Kurgu dizisi kitaplarını okuyorum.
- Olmazsa olmazınız yazarlar kimler?
Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Aziz Nesin, Kemal Tahir, Nazım Hikmet, Hüseyin Rahmi, Peyami Safa, Refik Halid, Reşat Nuri, Halit Ziya, Tanpınar, Latife Tekin, Sevgi Soysal, Ayfer Tunç, Reha Mağden, benim için değişilmez yazarlardır.
Teşekkürler
![]()
|
- Çağatay Yaşmut’tan Moda Cinayetleri - 16 Şubat 2019
- Bir Sevgi Masalı ve Organik Kitaplar - 19 Ocak 2019
- Domingo’dan Böcek Çılgınlığı - 12 Aralık 2018
FACEBOOK YORUMLARI