Aklın Işığı Altında: Aydınlanma Felsefesi

Nedir Aydınlanma Felsefesi? Tarihsel bir dönemi mi anlatır yoksa felsefi bir bakış açısını mı? Modernizmin altyapısını oluşturan bir fikirler öbeği midir?

Aydınlanma Felsefesinin, hem dünyanın hem de ülkemizin geldiği tarihsel süreçte çok önemli ve belirleyici bir etkiye sahip olduğu söylenebilir. Günümüz Türkiye’sinin hangi yolda ilerlemesi gerektiğiyle ilgili yapılan tartışmalar için mutlaka dikkate alınması gereken tarihsel zemin ve felsefi anlayış gene burada yatar. Zira modernizmin ne olduğunu ve nasıl bu günlere geldiğini görebilmek, Aydınlanma ruhunu anlayabilmekten geçiyor. Hem yaşanan sürece hem de geleceğe dair bakış açıları oluştururken bu felsefenin temel referans noktalarından biri olduğu düşünülebilir.

Nedir Aydınlanma Felsefesi? Tarihsel bir dönemi mi anlatır yoksa felsefi bir bakış açısını mı? Modernizmin altyapısını oluşturan bir fikirler öbeği midir? Dünyanın ilerlemesi, aydınlanmanın yaktığı ışık sayesinde olmuştur denilebilir mi? Ya da farklı bir bakışla onu totaliter rejimlerin altyapısı olarak mı ele almak gerekir? Tüm bu soruların yanı sıra Aydınlanma dönemini hangi tarihsel noktadan ve hangi ülkeden başlatmak gerektiği, hangi filozofların bu akıma dâhil olduğu konuları da tartışmalıdır. Ancak bu konuda etkin bir okuma şansına ulaşmak, bu denli önemli bir konuda soru işaretlerinin çoğunu ele alabilen, kapsamlı ama anlaşılır bir esere ulaşabilmek kolay değil.

Aydınlanma Felsefesi, felsefe tarihi konularında çok değerli eserleri bulunan Prof. Dr. Ahmet Cevizci’nin yedi cilt olarak tasarladığı serinin dördüncü ve son kitabı. Ne yazık ki Ahmet Cevizci bu kitabı tamamladıktan sonra, 2014 yılında hayatını kaybetti ve devamını yazamadı. 2017 yılında Say Yayınları tarafından yayımlanan bu kapsamlı eser, daha önce 2002 yılında yapılan baskının âdeta yeni baştan yazılmış hali. Yazar, akademik deneyim ve bilgisini akıcı bir dille birleştirerek böylesine zor bir konuda keyifli bir okuma olanağı yaratmış. Kapsamlı olmasına rağmen bir düzene sahip olması ve sınırlarını belirlemesi nedeniyle okur yolunu şaşırmadan ilerleyebiliyor. Geniş ve detaylı olmasına rağmen bilgi yoğunluğunun altında ezmiyor. Okurun önemli gördüğü, ilgisini çeken konuları önceleyebileceği, merak etmediği kısımları atlayabileceği bir anlatım şeması yaratmış Cevizci. Bu nedenle kapsamlı ve felsefi bir kitap olmasına rağmen başucu kitabı olabilecek bir eser olduğunu söyleyebilirim.

Ahmet Cevizci, önce Aydınlanmanın genel özellikleri ve anlamı üzerine değerlendirme yaptıktan sonra, bu felsefenin doğuşu ve ilerlemesinde lokomotif rolü oynayan üç ülke üzerinden ele alıyor: İskoç, Fransız ve Alman Aydınlanması. Cevizci her bölümde anlattığı ülkenin en önemli ve etkin düşünürlerini hayatı, eserleri, etik görüşü, öğretisi, bilim felsefesi, din felsefesi ve politika felsefesi alt başlıklarıyla bölümlendirerek incelemiş. Böylece okura seçerek ve bölümleyerek okuma imkânı yaratmış: okuyabilir ya da atlayabilirsiniz, aklınızdaki istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz. Birinci bölüm olan İskoç Aydınlanmasında, Francis Hutcheson, David Hume ve Adam Smith’i değerlendirilmiş. İkinci bölüm Fransız Aydınlanması filozoflarını ele alıyor:  Fontenelle, Montesquieu, Maupertius, Vauvenargues, Voltaire, La Mettrie, Condillac, Helvetius, d’Alambert, Diderot, d’Holbach, Marquis de Concordet ve Jean-Jacques Rousseau. Üçüncü bölüm olan Alman Aydınlanması ise tamamen Kant’a ayrılmış. Bu bölümlerde çok ilgi ve merak uyandıran anlatımlar var. Adam Smith’in liberal politikası ya da siyaset biliminin kurucusu Montesquieu’nun sosyolojik değerlendirmeleri konusunda temel bilgileri ele aldığı gibi Rousseau’nun eleştirel Aydınlanma yaklaşımını da değerlendirmiş. Aynı zamanda Montesquieu’nun adının aslında Montesquieu Baronu Charles Louis de Secondat olduğu, kuşkuculuğu, on yedi yılını La Brede’de bulunan şatosunun 40×60 ayak büyüklüğündeki kütüphanesinde inzivaya çekilerek Kanunların Ruhu Üzerine adlı eserini yazmaya adadığını da anlatıyor. Aydınlanma hareketinin babası olarak değerlendirilen Voltaire’in felsefi tutarsızlıklarını –hem materyalizme bağlıyken hem de Tanrı’nın varlığını kanıtlama çabasını-da gene okuma şansına erişiyoruz. Cevizci çoklu bakış açıları, ilginç ve verimli bilgileri, hem bilimsel-akademik hem de edebi bakış açısıyla konuya yaklaşımı sayesinde böylesine zor bir konuda anlaşılır ve keyifli bir okuma olanağı sağlamış.

Aydınlanma, oldukça kapsamlı ama bir o kadar da sınırları belirsiz bir kavram olarak ele alınabilir. Avrupa uygarlığının tarihinde on yedinci yüzyılın son çeyreğinde başlayıp on sekizinci yüzyılın sonlarına kadar uzanan bir döneme işaret eder. En yetkin tanımının Kant’ın 1784 yılında bir derginin “Aydınlanma Nedir” sorusu üzerine verdiği yanıt olduğu kabul edilmektedir. “Aydınlanma, insanın kendi suçuyla düşmüş olduğu ergin olmayış halinden çıkışı” olarak tarif eder ünlü Alman düşünür. On sekizinci yüzyıl felsefesini anlatmak için İngilizce olarak aydınlanma terimini ilk kullanan felsefeci J. G. Gibbon’un dediği gibi tüm aydınlanma düşünürleri “sürekli olarak mistisizmin karanlığı ve dogmatizmin yanlış ve koyu ışığının tam tersine, aklın ışığına” gönderme yapmaktadırlar. Aydınlanma düşünürleri, dünyayı anlamaya ve yorumlamaya çalışmış kadim düşünürlerin tam tersine, dünyayı değiştirme azim ve kararlılığıyla ortaya çıkmış olan pratik düşünürlerdir. Aydınlanma anlayışı pek çok ülkeden, farklı ve geniş bir yelpazeyi kapsar aslında. Onu yekpare bir bakış olarak ele almak doğru olmaz. Ancak gene de akıl ve bilimi referans alan, ilerlemeci, dinin dogmalarına karşı çıkan bir ortak anlayışa sahip olduğu söylenebilir. Bu anlayışı eleştiren de birçok düşünür olagelmiştir tarihsel süreçte. Edmund Burke, onu Fransa’da rejimi (ancien regime) yıkan Fransız Devrimi’nden sorumlu tutarken Jacob Talmon totaliter iktidarların nedeni olarak gösterir. Aydınlanmanın gene Charles Taylor ve Michel Foucault gibi eleştirmenleri kültürel çoğulculuğa ve bireysel farklılığa hayat hakkı tanımadığını iddia ederler. En sert eleştirilerden biri de Theodor Adorno ve Max Horkheimer’den gelmektedir: İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan soykırıma giden yolu hazırlayan en önemli yol olduğunu söylerler. Onun genel yapısı dışında eleştiriler en çok aydınlanmanın iki filozofuna, Adam Smith ve Immanuel Kant’a yöneliktir. Smith, liberal felsefenin insanlar arası ilişkilerde değerle ilgili her şeyi ortadan kaldırması nedeniyle; Kant ise ahlaki ödev bakışının insana dair çok yönlü motifleri göz ardı etmesi nedeniyle eleştirilir.

Aydınlanma öncelikle mutlak bir eleştiri düşüncesiyle veya yıkıcı bir tutumla karakterize olur. Bir felsefe olarak Aydınlanmanın programında en önemi yeri klasik dine ve teist inanca yöneltilen saldırı, hurafelere açılan savaş tutar. Ancak özellikle yüzyılın ikinci yarısından sonra ateist değil deizme yönelen filozoflar çoğunluktadır. En azından halk seviyesinde inançsızlık ahlaki bir çöküşe neden olabileceği için sakıncalıdır. Aydınlanmanın ünlü düşünürü Voltaire, “Tanrı’nın hiç var olmaması durumunda bile, bir Tanrı icat edilmesi gerektiğini” söyler. Söz konusu inancın objesi deist Tanrı, Newton’un “evren makinesini” harekete geçiren, dünyaya hiçbir şekilde müdahale etmeyen “saat imalatçısı Tanrı”dır. Aydınlanmanın okült olana saldırısı metafiziği de kapsar. Din ve metafizik Aydınlanmanın baş düşmanlarıysa bilim de en büyük kahramanıdır. Bireyin mutluluğunu en temel değer olarak ortaya koyar. Kökü modern felsefenin kurucusu Descartes’ta bulunan ve Locke’un ampirizmiyle güçlenen radikal bir bireycilik anlayışı vardır. Aydınlanma düşünürleri bireyin öz-çıkarı ile toplumun mutluluğu arasında bir ahenk bulunduğunu varsayarlar.

Bin dokuz yüz yetmişli yıllardan itibaren alternatif bir Aydınlanma yorumu daha ortaya çıkar. Aydınlanmayı ulusal bağlama oturtan bu yaklaşım Diderot, d’Alambert, Montesquieu, Rousseau gibi Fransız filozoflarını temele alan tek bir Aydınlanma yorumunun olamayacağını, Aydınlanmanın İngiltere’de, İskoçya’da, Fransa’da, Almanya’da ve Rusya’da farklı şekillerde yaşandığına işaret eder.

Aydınlanma ve arkasından gelen modernizm, ülkemize oldukça geç bir dönemde gelen, belki de yeterince anlaşılamadığı ve tam anlamıyla içselleştirilemediği için sağlam temellere oturtulamayan bir kavramlar bütünü. Her ne kadar geç kalmış olsak da, onu özünde yatan tüm özelliklerle, faydaları ve hatalarıyla öğrenmek, eleştirel akılla sorgulayarak ve bilimsel aklın süzgeciyle ele almak zorundayız. İleriye, aydınlık yarınlara bakabilmek ancak böylelikle mümkün olabilir. Hem ülke hem de coğrafya olarak daha fazla vakit kaybı imkânımız, ne yazık ki, yok.

Bu nedenle bilimin ve aklın ışığında, hep okunulası, mutlaka okunulası bir kitap Aydınlanma Felsefesi.

  • Aydınlanma Felsefesi
  • Felsefe Tarihi-4
  • Yazar:  Ahmet Cevizci
  • Türü: Felsefe
  • Baskı Yılı: 2017
  • Sayfa Sayısı: 600 Sayfa
  • Yayınevi: Say Yayınları
Pınar K. Üretmen
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Köyünden çıkmadan dünyayı okuyan kadın

Read Next

Mart ayında okunmuş ve ilginizi çekecek 10 kitap

One Comment

  • Dopdolu, aydınlatıcı ve ufuk açıcı bir yazı. Teşekkürler…

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *