
Bu arınmış/münezzeh anlayış, eleştiriyi de kaldırmaz elbet. Bu durumda ateist ilahiyatçı daha nesnel olabilecektir. Örneğin dinin metalaşmasını, bir dindarın yüreği ne kadar kaldırabilir
Sol ilahiyat tartışması yakın bir zamanda tartışılır gibi oldu. Sonra gündemin daha ağır konularının altında kaldı…
Din ve daha geneliyle ilahiyat konuları sadece belli bir düşünsel yelpazede olanlara bırakılamayacak kadar ciddi, yaşamsal ve önemlidir. Yoksa daha çok kez duyacağız toplumsal kırılma anlarında “Din Kisvesi altında…” diye başlayan cümleleri. Aslında din bir kisvedir gelinen zamanda. Yani giyecektir. Din, dinsel giyeceğe dönüşmüştür neredeyse. Geçmişte yaşanan başörtü tartışmalarından bağımsız kurulmuştur bu cümle!
Dünyada din yelpazesini oluşturan sayısal veriler ilginç bir durumu yansıtıyor. İki milyardan fazla Hristiyan, bir buçuk milyarın üstünde Müslüman’ın yanında bir milyar kadar da kendini her hangi bir dine bağlı görmeyenler var. Yani “ateistler” üçüncü büyük din grubunu oluşturuyor. Sonra beş yüz milyon Budist. Dört yüz milyon “geleneksel dinler” adı altında sıralanan farklı “yerel din” grupları. Bütün bunların altında on dört milyon Yahudi nüfusundan söz ediliyor.
Dünyanın üçüncü din grubunun, konusu “ilahiyat” olan ilahiyatçıları çok fazla yok. Hele bizim ülkede böyle bir ismin ortaya çıkması ölümcül sonuçlar doğurabilir.
Çünkü Latif Erdoğan örneğinden gördüğümüz gibi, bir üniversite mezunu olarak, bir ilkokul mezunu vaizin peşinden kırk beş yıl gidebilmiş. Herkes bunun nasıl mümkün olabildiğine şaşırıyor. Oysa yanıt çok basit; bilim, akıl, eleştirel düşünce yerine kör inanma, yani bağnazlık! Bağnazlığın panzehiri ise kitap…
Kurtar Bizi Batı
Batı bizim ilahiyat konusundaki eksikliğimize çare olur mu? Bu konudaki çok az örnek dışında ne yazık ki olumlu yanıt vermek zor.
Elimizde “İnancın En Güzel Tarihi” adlı bir kitabımız var. Bir Asurbilimci (Jean Bottero), Bir haham-filozof (Marc-Alain Ouaknin) ve bir de Katolik ilahiyatçı (Joseph Moingt) kendilerine sorulan soruları yanıtlamış. Kitap soru-yanıt yöntemiyle oluşturulmuş. Çeviri, İsmet Birkan’a ait. Yayıncı, İş Bankası Kültür Yayınları.
Burada ilginç olan; kitabın adı “İnancın En Güzel Tarihi” adını taşımasına karşın, sadece Yahudi ve Hristiyan dinlerini ele almış olması. Öyle ki, Müslümanlık bir iki yerde şöyle anılmış o kadar. Oysa adı “tarih” olan bir kitapta gerçekten de tarihin yer alması beklenir. Yayınevinin bu konuda editöryel bir sunuda bulunmaması da ayrı bir eksiklik!
O halde bu kitabı niye gündeme aldık? Tam da Batı’nın din konusunda da ben-merkezciliğine örnek oluşturması nedenlerden bir tanesi. Ancak hepsi o kadar değil. Din olgusuna Yahudilik ve Hristiyanlık temelinde ve tektanrıcılık ve tektanrı düşüncesi ana teması ile farklı bakış ve yaklaşımlara örnek oluşturması açısından, eksikliklerine karşın, ele alınmasında ve okunmasında yarar gördüğümüz bir kitap. İçeriğiyle adı çelişiyor olsa da, “Kitaplar” ile ve dinsel metinlerle inanan insanın ilişkisi, metinlerin çözümlenmesi ve okunmasında, yöntemlerden hermenötike varan açılımlarla, ilginç bir bakış açısı sunabiliyor. Batılı düşüncenin konuya yaklaşımı açsından da farklı bir örnek. Bu ağır konularına karşın, soru-yanıt yöntemiyle de oldukça “hafif” el kitabı niteliğine de vurgu yapalım. Zaten kitap, kolay okunası bir kitap dizisi içinde yer alıyor; “İnancın, aşkın, kadının… En Güzel Tarihi”
Din, İnanç ve Güzel
İnanan bir kişi için din olgusu ile birlikte inanç ve güzel, pekâlâ yan yana gelebilir. Ancak şu anda dünyayı cehennem ateşlerinde yakan birkaç ana etkenden biri de din kaynaklıdır. Dünyanın her yerinde din adına cinayetlerin, kıyımların işlendiği ve bunların yüceltildiği bir sır değil. Canımız Hrant’ın katlinden sonra, şimdi var gücüyle FETÖ’ye karşı Hrant cinayeti suçlaması yapan kimi medyacıların, o zaman cinayeti kınamak yerine, iki saat içinde pankartların hazırlanmasına yönelik komplo teorilerine sarılmaları, unutulur bir canilik ortaklığı değildir. Çünkü din “kisvesi” her ayıbı örter sanılıyor.
Böyle bir tabloda din, “inanç” ve “güzel” yan yana zor duruyor. Yaşadıklarımız bizi temkinli olmaya yönlendiriyor. İnanç, kişi ile tanrı arasındaki mahremiyet ve ulviyetten çıktığında, yani dünyevileştiğinde artık açıkça ideolojik bir olgudur. Her ideoloji gibi, inanç kaynaklı ideolojilerin kendi içinde teorik ve pratik doğruları kadar, yanlışları da olacaktır. Oysa din, bir inananın gözünde yanlıştan münezzehtir. Bu arınmış/münezzeh anlayış, eleştiriyi de kaldırmaz elbet. Bu durumda ateist ilahiyatçı daha nesnel olabilecektir. Örneğin dinin metalaşmasını, bir dindarın yüreği ne kadar kaldırabilir? İdeolojik boyutu, meta yönü, şiddet niteliği…
Din, bir inanç sistemi olarak da, bir kültür olarak da incelenmeye, sıkı okumaları gerektiriyor. İnsanların dinlerini şeyh, şıh ve hocalardan öğrenmesi bir seçim elbet. Ancak, yaşadıklarımız –ve belki de bundan sonra yaşayacaklarımız- hiç de sağlıklı bir sonuca ulaştırmadı bizi. Kitapları da kişiler yazıyor ama, bu yazılı metinler kamusal alanda toplumsal denetim işleyişine açık olduğu için, kulaktan kulağa aktarma yerine yazılı kültür önemli. Dini öğrenemeyen dindarı anlamadığı gibi, yine dini öğrenmeyen de dindar olamaz! Bu karşılıklı öğrenememe hali insani sevgiyi de mümkün kılmaz.
Sonuçta, ateist ya da dindar ilahiyatçı olsun, olmasın, bu başka konu, kıyısından köşesinden, hatta kolayından okumaya girişmeli. Örneğin “İnancın En Güzel Tarihi” gibi kolay kitapları…
- İnancın En Güzel Tarihi
- Yazar: Jean Bottero, Marc-Alain Ouaknin, Joseph Moingt
- Çeviri: İsmet Birkan
- Türü: Tarih
- Basım Tarihi: 5. Baskı, Mart 2015
- Sayfa Sayısı: 162 Sayfa
- Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
- Azerbaycan Şiiri ve Çağdaş Bir Derviş, İbrahim İlyaslı - 1 Kasım 2018
- Paslı Bir Kelime; Umut - 15 Eylül 2018
- Zor Olanı Yazmak; Kırgın Çocuklar Mevsimi - 1 Eylül 2018