
Zainab Bahrani’nin kaleme aldığı ve Kolektif Kitap etiketiyle yayımlanan Babil’in Kadınları toplumsal cinsiyet rollerinin temsili üzerine zihin açıcı bir kitap.
Dünya sosyo-kültürel, politik ve ekonomik olarak ataerkil bir yapı üzerine kuruludur ve aynı zamanda bu ataerkil yapının tam karşısında duran kadınlık meselesi üzerine de. Birbirini ‘aslında’ dengede tutan bu meselelerden kadın olan taraf hep çok fazla konuşulan, üzerine çok fazla kafa yorulan, adına ‘günler’ düzenlenen (Kadınlar Günü), manifestolar yayınlanan, akımları olan taraf olageldi. Tüm bu kendini göstermeye çalışan karşıt reflekslerin ataerkil düzene karşı zamanla ve otomatik olarak geliştiğini tespit edebiliriz fakat böyle yazdığımızda meseleyi yüzeysel bir temelden ele alırız.
Salt kadın ve erkek olma meselesi tüm bunlardan daha fazlasıdır. Kadın olmak daha da fazlasıdır; çünkü toplumsal cinsiyet dendiğinde tüm göstergeler, tüm okumalar, tüm araştırmalar kadın yapısı üzerinden yapılır; ataerkil düzene rağmen. Neden? Erkeğin de bir cinsiyeti olmasına rağmen üstelik! Böyle bir ‘ironinin’ ortaya çıkıyor olması kadın cinsiyetinin erkek cinsiyeti karşısında gücü elinde bulundurmuyor olmasından kaynaklanmaz. Aksine var eden, hayat veren; besleyip, güçlendirip, büyüten kadın cinsiyetinin (annenin) böyle bir özelliğine rağmen yaşamın her alanında çok fazla mücadele veriyor olmasından kaynaklıdır.
Kadın cinsiyetinin biyolojik olarak (rahim) doğuştan kazanılmış olan hakları olmasına rağmen kadının hangi medeniyet döneminde yaşamış olursa olsun varoluş mücadelesi veriyor olmasını toplumsal cinsiyet ekseninde kaleme almış olan Zainab Bahrani’nin kitabı bu yazının yazılıyor olmasının temel amacını oluşturacak.
Kolektif Kitap tarafından yayımlanan Zainab Bahrani kitabı Babil’in Kadınları; Mezopotamya’da Toplumsal Cinsiyet ve Temsil son derece değerli bir kaynak kitap olarak dilimize çevrildi. Genellikle kitapların yazarlarıyla ilgili son paragrafta birkaç kelam edilir fakat Bahrani, Bağdat’ta (Ortadoğu’da) doğmuş bir kadın olarak böyle bir kitabı yazmakta. Her ne kadar yüksek öğrenimini New York Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünde yapmış olsa da bu kadının asıl olarak doğduğu coğrafyadan kaynaklı bir derdi ve birçok meselesi oluşmakta. Bunların başında da toplumsal cinsiyet gelmekte hiç şüphesiz.
Zainab Bahrani’nin kitabın giriş kısmında yazdığı ilk cümleler ‘kadınların tarihi’ ile ilgili 1960’ların sonundan itibaren ciddi gelişmelerin kaydedildiği ve aynı şekilde Antikite (Eski Yunan ve Roma dönemine verilen ad) tarihine baktığımızda da Yunan-Roma gelenekleri haricindeki antik uygarlıklarda kadınların kayıt altına alınmış tarihsel rolleri, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramları ya da kadınlık mefhumu hakkında çok az şeyin bilinmekte olduğudur. Fakat Bahrani, kadınlar veya toplumsal cinsiyet hakkında çok fazla tarihsel belge ya da arkeolojik kalıntı yokmuş gibi gözükmesine rağmen bunun böyle olmadığını hem Anadolu, İran ve Suriye, hem de Mezopotamya ve Mısır gibi bölgelerden günümüze ulaşan fakat henüz mercek altına alınmamış pek çok görsel-yazılı dokümanın olduğu bilgisini vermekte.
Sekiz bölümden oluşan Babil’in Kadınları, Kadınlar, Cinsiyet, Toplumsal Cinsiyet – Kadınların Tarihi ve Antik Yakındoğu bölümüyle başlıyor ve ilk soru olarak Kadınların Tarihi Nedir? sorusu soruluyor Bahrani tarafından. Araştırma nesnesi ‘Kadın’ olduğunda bu tür bir bilgiyi derleyip toplamanın tümüyle farklı ve karmaşık yapısıyla yüzleşilemez ve hatta bu yapının kabul edilemez oluşundan bahsediyor. Kadını tarih içinde bulmak yerine ‘kadının ne anlama geldiğini’ bulmaya çalışan feminist yaklaşımı, teorileri, sorunları; buradan yola çıkıp günümüzde postmodernizm yaklaşımlarının cinsiyet ve toplumsal cinsiyetteki farklılığı nasıl algıladığı ve anlattığına kadar geliyor.
İkinci bölüm Farklılığı Tahayyül Etmek; Kadınlık ve Temsil: Son dönem psikanalitik, kültürel ve feminist teorilerdeki temel meselelerden biri, toplumsal cinsiyet, cinsellik ve temsil ilişkisidir, diye yazıyor Bahrani bu bölümde. Temsil kavramını bizzat sorunlu bir kavram olarak ele alıp toplumsal cinsiyet konu başlığıyla ele alınması gerektiğini düşünüyor. Kadının temsilinin toplumsal cinsiyet inşasıyla ilişkisini yine feminizm ve postmodernizm kavramları üzerinden ele alırken ideolojiler, özne ve bakış üzerinden de temellendiriyor.
Beden ve Metaforları; Çıplaklık, Tanrıça ve Bakış üçüncü ve kitabın en önemli bölümlerinden biri. Bu bölümde ‘bedenin bizzat kendisinin bir tarihi olduğunu’ okuyoruz. Beden ve çıplaklık özellikle M.Ö 1 ve 2. Yüzyılların Mezopotamya kültüründeki toplumsal cinsiyet inşasına dair hareket noktası olarak ele alınıyor. Farklı dönemlerde kadın ve erkek bedeninin temsil edilme tarzları üzerinden çıplaklığa yüklenen anlamların taslağını çıkarıyor bu bölüm. Çıplaklık ve cinsiyetin dili kadınlar tarafından ele alındığında dişi bedenin üreme potansiyeline olan vurgunun eski Babil dönemine kadar dayandırılabileceği yazılıyor. Çıplaklığın genellikle doğurganlık ve anneliği cinsellik ve erotizmden ayırmasına rağmen Mezopotamya bulgularının bunu desteklemediği yönünde.
Arzu’nun Şu Karanlık Nesnesi, Çıplaklık, Fetişizm ve Kadın Bedeni bölümünde Bahrani kadın bedeni, anne, arzu edilen kadın, baştan çıkaran kadın meselelerinin ta Yunan Antik Çağından beri insanlığın önemli meselesi olduğu gerçeğine vurgu yaparak ele alıyor. Yunan mitolojisinin önemli kadın karakteri Afrodit’i salt bir mitolojik kişi olarak ele almıyor mesela. O çağlardan günümüze kadının arzu nesnesi rolünü katman katman açıyor bizlere
Beşinci bölüm Rahibe ve Prenses; Himaye, Portre, Kimlik. Güney Mezopotamya’da üçüncü binyılın ikinci yarısında seyyar heykel formuna sahip çok sayıda kadın imgesi üretildi. Bu kadın imgeleri rahibeden, prensese, alt sınıftan, orta sınıfa birçok kadın figürüydü. Adaklık heykellerde vardı bunların içinde ve bu heykeller aslında dini bir tarza sahipti. Bu portreler araştırmacılara kadın kimliği ve ideolojik kimlik hakkında birçok söz söylüyordu elbet.
Kadının Yeri; Anlatı Sanatındaki Kadınlık bölümü görsel anlatıdan, kadınların mekanları; savaştaki kadınlar, değerli taş oymacılığında kadın, kutsal evlilik içerisindeki kadına kadar farklı hatta birbirine zıt noktalarda kadının yerini yine Mezopotamya döneminden başlayarak ele alıyor Bahrani.
“Babil ve Asur’daki arkeolojik keşiflerin ilk günlerinden beri antik tanrıçalar hem akademik hem de popüler merakın konusu olmuştur” diyor son bölüm olan İştar; Mecazların Bedenleşmesi bölümünde Bahrani. Asur – Babil tanrıçası İştar’ın Babil mitolojisi ve dinindeki yeri üzerine son derece ilgi çekici saptamalarda bulunuyor.
Sonuç olarak sekizinci bölümde Babilli kadın imgelerinin 19. Yüzyıl görsel sanatlarındaki kullanımını gözden geçiriyor. Babilli kadınların Avrupalı zihninde oynadıkları rolü bu bölümde şaşırtıcı bir biçimde okuyoruz. Özellikle bu bölümde batılı söylem tarafından oluşturulmuş kadınlık yaklaşımına eleştirel bir yaklaşım söz konusu.
Babil’in Kadınları için; Antik Mezopotamya’daki hakim kadınlık meselesini inceleyen hem tarihsel hem de sanat tarihsel bir çalışmadır dersek eksik bir tanımlama yapmış oluruz. Daha fazlası çünkü. Toplumsal cinsiyet rollerinin temsili üzerine zihin açıcı bir kitap Babil’in Kadınları.
Kadınlar üzerine bu derece köklü ve katmanlı yazılmış bir kitabı okuyucuyla buluşturtan Kolektif kitaba teşekkürler. Ve tabii ki çok ince ve ayrıntılı çevirisiyle kitabı dilimize kazandıran Sercan Çalcı’ya da içten sevgiler.
![]()
|
Okuma önerisi!![]() Evrim Sayın’ın incelemesi; “Emine’nin Yanında Konuşulmayacak Şeyler“ Deniz Poyraz; detayların içinde saklı beklenmedik sonlarıyla, mahalle kültürünün açmazları ve çocuklukta kalan anlarıyla, gizli kalmış kötülük ve daima açığa çıkacak olan bilincin direngenliğiyle sesleniyor mazimize ve âtimize. |
- TOPRAKTA BÜYÜR, TOPRAKTA YAŞAR, TOPRAKTA ÖLÜR İNSAN - 9 Ağustos 2021
- NE TAM OLARAK SUYA, NE DE TAM OLARAK GÖKYÜZÜNE AİT: SAKARMEKE - 8 Temmuz 2021
- YÜRÜMEMİŞ İLİŞKİLERİN, HAYAL KIRIKLIKLARININ, VAZGEÇİŞLERİN VE KABULENMELERİN ÖYKÜLERİ - 20 Haziran 2021
FACEBOOK YORUMLARI