
“Hepsi komünistmiş çocuklarının, sen ne biçim çocuk yetiştirmişsin” diyen görevliye, “bilseydim böyle olacağını daha çok çocuk doğurur, hepsinin bu haksızlıklara, bu sömürüye karşı çıkmasını sağlardım” diyen annenin en küçük çocuğudur Şinasi Türüdü…
Hayata duygusal bakan insanlar başkalarından önce kendilerini gözlerler. Belki biraz hüzünlü belki biraz alıngan ama bir o kadar kararlı, daha da çok cesur ve atılgandırlar. Gözü kara tanımı pek yavan kalır aslını sorarsanız. Faruk Erem’in, ünlü sözü “suçluyu kazıyınız altından insan çıkar” tam da bu kişiler için geçerlidir. Hatta öyledirler ki, siyasal koşullar gereği haksız ve hadsiz yere içeri düştüklerinde başlarını yere eğmez, aksine daha bir diklenirler. Kabullenmiş gibi gözükürler de içlerinde kopan fırtınalarla umudu hedeflemişlerdir, sonra anlar insan…
Şinasi Türüdü, bu insanlardan biri… en genç ve en dik duranlardan… Daha 15 yaşındayken 12 Eylül işkencelerinden okul niyetine yıllarını vermiş, ateşli, atak ama aslında okuryazar, edebiyatı kendinden de çok seven biri.
Dallara konan kuşlar…
“Bu hikâye, sıkıyönetim ilan edildikten bir yıl sonra uzaklardaki bir memleketin mahpushanesinde geçiyor” diye başlamış yazmaya… Gerçekten de 15 yaşındadır, Bulancak’ta toplumsal gelişmelerle fındık üreticisinin yanında yer almıştır tüm ailesiyle… Duvarlara yazı yazarken, bildiri dağıtırken, kaçağa düştüğünde -mesela eski kitap satarken öylesine oluşturulmuş, sokak arasındaki bir tezgâhta, kendisinden kitap soran o kızıl saçlı, çilli kızı da katarak- kurduğu düşler kendi gibi genç, kendi gibi gelecek vaat eden, kendi gibi umut yüklüdür, taşı sıksa suyunu çıkaracak denli güçlüdür.
“Düşünüyorum. Hayat hep böyle olacak galiba. Birileri hayal kuracak, anımsayacak, birileri de hayal kuranların hatırlayanların izini sürecek” diyor, kasabaya dönüşünde daha ilk düşünün içerisine sakallı bir sivil polisin sorusu üzerine…”
Hatırlı hatıralar…
“Hepsi komünistmiş çocuklarının, sen ne biçim çocuk yetiştirmişsin” diyen görevliye, “bilseydim böyle olacağını daha çok çocuk doğurur, hepsinin bu haksızlıklara, bu sömürüye karşı çıkmasını sağlardım” diyen annenin en küçük çocuğudur Şinasi Türüdü… İlkokuldan başlayarak okumayı çok sever. Birilerinin “tuğla gibi” diye nitelediği kitapları çabucak okur. En çok da edebiyat sever. Roman okur. Sayfaların arasında kurgulanan hayatı düşlerinde yaşatır, bir de o gözle görür. Hangi yazarın nasıl ve niye yazdığını irdeler… Kendisi yazmaya başladığında iyi bildiği yazma tekniğini bir tarafa bırakıp içinden geldiğince, gönlünce yazar. Kurularak yazılan öykülerin daha bir köşeli olduğunu düşünür. İçtenlikli yazdığı için de okurun kendisini benimseyeceğini, anlattıklarının okurları sarıp sarmalayacağını bilir… öyle de olur.
Mahpusluk günlerini saymak için değil, her çizgiye bir anısını, bir kişiyi, bir olayı gizler… dokuz yüz elli altıncı çizgide askerler kendisine sildirir her birinde bir arkadaşı, bir anısı gizlenmiş çizgileri. Ondan sonra çizmek yerine belleğinde gizlemeyi tercih eder. Şimdi “Duvardaki Çizgiler”le, o hatırlı hatıraları kelimelere, hikâyelere çevirmiş, biz okurlara sunmuştur. Bir anıda, bir arkadaşta, bir hatırada kendinizi bulacaksınız belki, kim bilir…
![]()
|
- Hayata bir de bu “pencere”den bak!… - 9 Nisan 2020
- BİTMEYEN AŞK: İSTANBUL - 7 Aralık 2019
- Türkiye’nin Çilingir Sofrası: Rakı Gastronomisi - 3 Aralık 2019
FACEBOOK YORUMLARI