Bir Celil Oker Polisiyesi “Sen Ölürsün, Ben Yaşarım”

Celil Oker’in kahramanı Remzi Ünal’ın Sen Ölürsün, Ben Yaşarım romanını okurken kendinize sıcak bir içecek hazırlayın, rahat bir koltuğa yerleşin ve akıcı bir macera okumaya hazırlanın.

Kendime bir filtre kahve –sütlü ve şekersiz- hazırlıyorum ve “The Man From U.N.C.L.E.” filminin açılış şarkısını dinlemeye başlıyorum. Bu film eğlenceli bir ajan hikayesi ama asıl olay bence şarkıda. Roberta Flack’in “Compared To What” adlı şarkısını duyduğum anda bağlandım. Sevdiğim şarkıları ilk duyduğum zamanlar üst üste dinleme adetim vardır. Tabi ki bu şarkıyı da suyunu çıkarana kadar dinlemişliğim var. Sadede gelirsem yeni bir Remzi Ünal hikayesini tanıtacak yazıyı yazacaksam, bana bir kahve ve bu şarkı eşlik etmeli diye düşündüm.

Bu aralar gözlerimi polisiye edebiyata adadım desem yeridir. Önce Mehmet Murat Somer’in kitaplarını keşfettim bir can dostum sayesinde ki “Hop Çiki Yaya” serisi de üzerine yazı yazılabilecek bir polisiye dizisidir. Sonra da beni Celil Oker’e yönlendirdi arkadaşım. Böylece tanışmış oldum “Remzi Ünal… şu hava kuvvetleri’nden müstafi, THY’den kovulma, kendine saygısı olan hiç bir ‘frequent flyer’ın adını bile duymadığı sekizinci sınıf charter şirketlerinde bile tutunamayan, sayenizde ms flight simulator’un cessna’sını bile adam gibi indirmekten aciz eski pilot, ex-kaptan, nevhuzur özel detektif Remzi Ünal” ile.

Celil Oker’in son kitabı “Sen Ölürsün, Ben Yaşarım” klasik bir “Remzi Ünal” macerası. Kim bu kitabın kahramanı derseniz, okuduğum kitapların ana karakteri/leri çoğunlukla gözümün önünde canlansa da Remzi Ünal sürekli beni muallakta bırakıyor derim. Yaşı 45 de olabilir, 70 de; boyu ne çok uzun, ne kısa; kafasında saçları olabilir, kel de; bazen gözlük takıyormuş gibi geliyor, bazen de yok canım diyorum kendi kendime; sakal değil ama bıyıklı hissi uyandırıyor; öyle çok yakışıklı diyemem ama çirkin de değil gibi… Velhasıl, işi gibi kendi de gizemli Remzi Ünal’ın. Ama belki de bu belirsiz oluşu insanların arasında dikkat çekmeden rahatça, olayları araştırmasına yarıyor.

 “Yalan benim de göbek adım olurdu zaman zaman”

Remzi Ünal, her zaman olmasa da; kendini bilen, iyi tanıyan ve kendinden emin olan bir kişi. Söylenen adres ve telefon numaralarını hemen ezberleyecek ve de unutmayacak kadar da güçlü bir hafızaya sahip. Gökdelenlerin çirkinliği, TOMA’ların sevimsizliği gibi bazı toplumsal oluşum ve durumlardan hoşnutsuzluk duyduğunu ifade etmekten çekinmez Remzi Ünal. Diğer kitaplar gibi bu kitapta da lafı geçen “Aikido” aslında Remzi Ünal gibi bir karakterde biraz tuhafıma gidiyor ama Türkiye gibi şiddete fazlasıyla meraklı bir ülkede kullanışlı bir aktivite oluyor onun araştırdığı olaylarda.

Ve Remzi Ünal polisleri sevmez, onlar da onu sevmezler.

“Zaman zaman ikiyüzlü bir alçak olmakta sakınca görmem” dedim.

İsmi bana bir Bond filmi hissiyatı veren “Sen Ölürsün, Ben Yaşarım” kitabı ise bir geri dönüş macerası. Aslında Remzi Ünal, kız arkadaşının hafiften bastırmasıyla ve kendi içinde de artık insanlarla uğraşmakta zorlandığını fark etmesi/hissetmesi ile özel dedektiflik işini bırakmaya karar vermiştir. Ama kıramayacağı bir tanıdığının –kitabın sonunda bu kişinin kız arkadaşı olduğu çıkıyor ortaya- temizlikçisinin oğlu ile ilgili bir durum olunca, araştırmayı kabul eder. İşe başladığı gibi bir cesetle karşılaşır ve olaylar sarmallanarak Remzi Ünal’ı içine çeker.

İşe çıkıyordum. Ben, Remzi Ünal… Gerisini biliyorsunuz.”

Kahve ve sigarasız yaşayamayan, arabasında dinlediği müzikleri bizimle paylaşan bu karakter, iyi bir polisiye kahramanı bence. Bu son kitapta da soğukkanlılığı ile olayların düğümünü çözmeyi başarıyor ve okurken aklınızda hoş bir tat bırakıyor. Polisiye sevenlerdenseniz ve daha önce bir Remzi Ünal macerası okumadıysanız benim tavsiyem bütün seriyi okumanız. Son kitap böylece daha anlamlı hale geliyor.

Kitap/ları alırsanız kendinize sıcak bir içecek hazırlayın, rahat bir koltuğa yerleşin ve akıcı bir macera okumaya hazırlanın. Umarım benim aldığım o sürükleyici tadı siz de yaşarsınız. İyi okumalar…

Yazı boyunca tüketilen içecekler: Üç büyük kupa filtre kahve (sütlü ve şekersiz), iki fincan ıhlamur (limonlu ve şekersiz) ve bol bol su.

Yazı boyunca dinlenen müzikler: Roberta Flack – “Compared to what”, The Animals – “Hit the road jack”, “Don’t let me be misunderstood” ve “The house of rising sun”, The Doors – “Break on through”

sen-olursun-ben-yasarim-350

  • Sen Ölürsün, Ben Yaşarım
  • Yazan: Celil Oker
  • Altın Kitaplar Yayınevi,
  • Ekim 2015
Perge Dündar
Latest posts by Perge Dündar (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Petros Markaris ile video söyleşi

Read Next

Sunay Akın’ın “Hayal Kahramanları”

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *