
Tabii ki sadece Şükrü Erbaş olmak değil, şair olmak da zor; sözcükleri titizlikle seçecek, eleyecek, okura bambaşka yollar açacak imgeler oluşturacaksınız…
Türküler, ama ağırlıklı olarak hüzünlü türküler aktarıyor sessiz ve derinden, hepimizin içine işliyor… Fıkralar da anlatıyormuş ya, yüz yüze tanımamanın verdiği uzaklıkla onları bilememenin haklı hüznünü duyuyorum içimde. Şiirler de var aralarında, daha çok kendi yazdıkları… yine hüzün yüklü, yine umudu içeren.
Şükrü Erbaş’ın “40’ıncı Yılı” için yazılar toplamış Burak Atabay. “Şükrü Erbaş’ı tanımayan taş olur” demek vardı ya, bu kitapta yer alan kişiler sadece tanımak değil, üzerine yazacak kadar yakınlar ki müthiş anılar, düşünceler aktarmışlar.
“Babanız şiir yazıyor diye
çocuklarımı sessiz ağlattım ben”
demiş eşi, hiç görünmeyen ama alabildiğine büyük ve güçlü desteğini anlatırken. Şükrü Erbaş da “Ömür Hanım” dediği eşini her dizesinde neredeyse öpmüş başının üstüne koymuş.
Kolay değil, kırk yıl şiir yazacak ve okurlara ulaştıracaksınız, her geçen gün daha bir büyüyecek okur kitleniz ve hâlâ dimdik duracaksınız, hâlâ büyük bir sevgiyle okunacaksınız. Tabii ki sadece Şükrü Erbaş olmak değil, şair olmak da zor; sözcükleri titizlikle seçecek, eleyecek, okura bambaşka yollar açacak imgeler oluşturacaksınız… ve daha da zoru bunun sürekliliğini sağlayacaksınız.
Biliyor musunuz, şiir de canlıdır
Elinizin altında kitaplar olur, her seferinde sığınırsınız onun sayfaları arasına… En neşeli anınızda da, en hüzünlü, en çekingen, en korktuğunuz anda da imdadınıza yetişirler. Kimi zaman aynı dizeler hem mutluluk verir hem hüzünlendirir sihirliymişçesine. Şaşırırsınız. O an değil, ama bir süre sonra aklınıza düşer “nasıl oluyor” diye… Yeniden açarsınız sayfaları, bulursunuz aynı dizeleri; bu kez bambaşka anlam yüklenmiştir. Sizi bilir, anlar ve sarıp sarmalar. Her zaman ve mutlaka.
Kitaba “korsan” ek…
“Bir Dünya Şarkısı”nda yer alan 28 yazarın 29 yazısına onu şiirlerinden tanıyan, en genç(!!!) okurlarından 89 yaşındaki Nebahat Akın’dan bir yazıyı da, buradan yayınevinden ve hazırlayanından izin almaksızın “korsan” ekleyelim.
Sevgili Şükrü Erbaş,
Penahi’yi yazmışsın,
Kaşıdın yaramı, kanattın yüreğimi
İdam
acımasızlık, vicdansızlık
Nasıl dayanır yürekler…
Anası nasıl dayanır?
Dinledim bir programda seni. İsmin bana yabancı gelmedi. Okumuşluğum, duymuşluğum vardı herhalde. Konuşmuşluğum varmış gibi, sana ısındım, sevdim seni. Not aldım.
8 Mart Kadınlar Gününde, bir gül götürüp kutladım gelinimin kadın gününü. Konuştuk ordan burdan… Oğlum, Korkut Akın senin kitaplarını uzattı bana, “Neboş, istediklerin bunlar mı” dedi… Kitaplara sarılmam sanırım cevap oldu.
Eve geldim, nasıl mutluyum bir bilsen… hem kutlama yapmışım hem de kitap sahibi olmuşum. Ötesi var mı?
“Otların Uğultusu Altında”yı okumam bir günümü aldı. Doyurdu beni. Ekmek yerine geçti, su yerine geçti adeta içtim kitabı inanır mısın? Tekrar tekrar okudum bazı yerlerini ve sindirmeğe çalıştım. Eline, yüreğine, düşüncelerine, yorumuna sağlık.
O günlerde Penahi’yi ben de yazmıştım, açtım bir karşılaştırdım… Arasında koca Ağrı Dağı kadar yorum farkı var. İstersen benden duy: kıskandım. Ne kadar ayıp, “kendini ne sanıyorsun” dedim kendi kendime. Gelişmek istiyorum, kıskançlığım o yüzden, bağışla.
Okudum kitaptaki şiirleri
o güzel, bu güzel
Bir baktım hepsi güzel
Yazdım defterime sevdiklerimi…
O güzel dedim, yazdım
Bu güzel dedim, yazdım
Bir baktım kitabı hep yazmışım.
Neboş 10/03/2019
![]()
|
- Hayata bir de bu “pencere”den bak!… - 9 Nisan 2020
- BİTMEYEN AŞK: İSTANBUL - 7 Aralık 2019
- Türkiye’nin Çilingir Sofrası: Rakı Gastronomisi - 3 Aralık 2019