1979’da yayımlanan Patrick Süskind‘in romanı Koku bir adamın kendini bulma süreci değildir sadece. Tarihsel ve toplumsal bir eleştiridir aynı zamanda.
Alman edebiyatı üzerine çok fazla konuşulmamış, çok fazla yazılmamıştır. Alman yazarlar dediğimizde Fransız edebiyatında olduğu gibi bir çırpıda beş altı isim birden sayamayız. Sınırları vardır, kendi kabuğunun içindedir Alman edebiyatı. Üstelik Alman edebiyatı denildiğinde akıllara Orta Avrupa’da yaşayan ve Almanca konuşan yazarların yazdığı kitaplar gelir. Bu yüzden bazı Alman yazarlar ve eserleri ya çok az bilinmekte ya da hiç bilinmemekte, onlarla veya eserleriyle ilgili hiçbir fikrimiz olmamaktadır.
Bu yüzden Koku isimli bir romandan hiç haberdar olmayabiliriz. Ya da Herr Sommer’in Öyküsü’nden. İçinde bulunduğumuz çağa ait olan bu hikayeler Alman edebiyatının dünya edebiyatına kazandırdığı önemli eserler. Eserleri yazan Patrick Süskind ise Orta Avrupa’da değil 1949 yılında Almanya’nın Münih kenti yakınlarındaki Ambach’ta doğmuş babası da Alman bir yazar olan bir edebiyatçı. Alman edebiyatından bahsedeceğimiz Alman bir yazarla karşı karşıyayız yani.
Koku, Güvercin, Üç Buçuk Öykü, Kontrbas, Herr Sommer’in Öyküsü, Aşk ve Ölüm Üzerine isimli eserlerin yazarı Patrick Süskind’in tüm eserleri yenilenmiş çeviriler ve özenle çalışılmış kapak tasarımlarıyla tekrar yayımlandı. Şunu ilk etapta hemen yazabiliriz; Partick Süskind yeni çağ Avrupa edebiyatının en önemli temsilcisidir. Özellikle Koku romanı hikayesiyle, kurgusuyla ve diliyle emsal teşkil eder.
Koku’nun hikayesi 18. Yüzyıl Fransa’sında geçmektedir. Jean Baptiste Grenouille kokulara karşı dayanılmaz şekilde zaafı olan bir adamdır. Kendine ait bir kokusu olmadığını fark ettiği gün dehşete kapılır. Bunu fark ettiği andan itibaren mükemmel kokuya ulaşabilmek için insanların kokularını çalmaya hatta bunun için cinayetler işlemeye başlar.
“İşte burada bütün krallığın en pis kokan yerinde 17 Temmuz 1738 günü doğdu Jane –Baptiste Grenouille. Yine en sıcak günlerden biriydi. Sıcak, mezarlığın üstüne kurşun gibi çökmüş, çürük kavunların kokusuyla, yanmış boynuzu andıran, mezarlık havasından oluşan bir karışımı yan sokaklara doğru bastırıyordu. Grenoulle’nin annesi sancılar başladığında Rue aux Ferx’de bir balıkçı tezgahının başında oturmuş daha önce temizlediği ala balıkların pullarını kazımaktaydı. Balıklar sözüm ona o sabah Seine’den çıkmışlardı ama öyle kokuyorlardı ki, ceset kokusu bile duyulmuyordu.”
Fransa’nın en pis koktuğu dönemin içine doğar Grenouille ve bir bebek gibi kokmaz. Fakat olağanüstü yetenekli bir çocuktur. Kendi kokusu olmadığını fark etmesiyle beraber var olma mücadelesi de başlar. Aslında roman kişisel olarak kendini bulma ve bir tür var olabilme savaşıdır. Süskind, romanın bir yerinde Grenoulle aradığı kokuyu bulmak uğruna kendini iyice kaybettiği anların birinde şöyle bir cümle kurar: “Onu elde etmeliydi. Sırf Sahibi olmak için değil. Yüreğinin dinginliği aşkına.”
1979’da yayımlanan Koku bir adamın kendini bulma süreci değildir sadece. Tarihsel ve toplumsal bir eleştiridir aynı zamanda. Roman yayımlanır yayımlanmaz edebiyat listelerinin en üstüne yerleşir.
Süskind’i okumak, keşfetmek, onun yarattığı karakterleri tanımak okurun dimağında tarif edilemez bir lezzet bırakıyor. Can Yayınları tarafından yayımlanan kitaplarını keşfe çıkmalısınız. Kokular sizi bulunduğunuz yerden alıp bambaşka hikayelere götürecek.
|
- TOPRAKTA BÜYÜR, TOPRAKTA YAŞAR, TOPRAKTA ÖLÜR İNSAN - 9 Ağustos 2021
- NE TAM OLARAK SUYA, NE DE TAM OLARAK GÖKYÜZÜNE AİT: SAKARMEKE - 8 Temmuz 2021
- YÜRÜMEMİŞ İLİŞKİLERİN, HAYAL KIRIKLIKLARININ, VAZGEÇİŞLERİN VE KABULENMELERİN ÖYKÜLERİ - 20 Haziran 2021
FACEBOOK YORUMLARI