
Yeryüzünün Kızı’nda Agnes Smedley’in bir insan, yoksul bir kadın olarak kendi hayatını seçme ve kurma mücadelesini okuyoruz.
Agnes Smedley, 1895-1950 yılları arasında yaşamış ABD’li bir gazeteci ve yazar, hayatı fırtınalarla ve mücadelelerle geçmiş. Her zaman direnmiş ve mücadele etmiş ve her zaman büyük acılar çekmiş. Biz ise hayatının ilk yıllarını 1929 yılında yazmış olduğu otobiyografik romanı A Daughter of Earth (Yeryüzünün Kızı) kitabından öğreniyoruz bunları. Kitap Türkçeye 2016 yılında, daha yeni çevrilmiş, kapağının renkleri çok hoşuma gitti. Aynı zamanda kapağında “Sosyalist Feminist Edebiyatın İlk Metinlerinden” gibi bir kapak açıklaması var.
Roman otobiyografik bir roman olduğu için olayların çoğu yaşanmış olaylar olmasına rağmen büyük ihtimalle isimler değiştirilmiştir (değiştirilmeseydi otobiyografi olurdu değil mi?). Yazar da Agnes olan adını romanda Marie olarak değiştirilmiş. Roman Marie isminde babası Amerika Yerlisi, annesi beyaz; yoksul hatta belki yoksuldan da kötü bir aile içerisinde doğmuş ama her nasılsa okumaya karşı büyük arzu duyan bir kadının çocukluğundan yetişkinliğinin başlarına kadar olan dönemini anlatıyor. Bunu o kadar büyük bir çarpıcılıkla ve içten yapıyor ki oturduğunuz yerden yaşanılanları tekrar yaşıyorsunuz.
Marie’nin babasının kökleri Amerika Yerlilerine uzanıyor. Ama sadece biyolojik bir kök bu ne kültürel ne de sosyal olarak bir ilişkileri yok yerli Amerika topluluklarıyla. Çoğu baba gibi bir zorba Marie’nin babası da. Kendi işleri ve yaşantısı için ailesini ve onların boğazına girecek bir tutam ekmeği riske atmaktan çekinmiyor. Ve amerikan rüyasının kendisi bir rüya olduğu için çoğunlukla elinde ne varsa kaybediyor. Sonunda madenlerin yakınlarında çeşitli işler yapmak durumunda kalıyorlar tüm aile; zaman zaman bekçilik, zaman zaman pansiyonerlik, zaman zaman da çamaşırcılık. Babası kaybetmezse başka seferde sel gibi bir doğal afet gelip alıyor elindekilerini. Yoksulluk maalesef her tehlike karşısında korunmasız bırakıyor insanları. Marie tüm bu hengâme, yoksulluk, taşınmalar arasında okumaya çalışıyor. Bazı zamanlar okula gitmeyi başarıyor, bazı zamanda çalışmak zorunda kalıyor. Ama temel şeyleri öğrenmeyi başarabiliyor ve küçük köylere öğretmen olmaya başlıyor. Sonrasında okuma tutkusundan hiç vazgeçmiyor para kazandıkça üniversiteden gidip bir iki ders alıyor ve okumaya devam ediyor.
Marie hiçbir zaman evlenmek istemiyor çünkü çevresinde gördüğü tek örnek annesi ve babasının hem kendilerini hem de çocuklarını mutsuzluğa ve yoksulluğa iten evliliği. Kendisinin amacı ise ailesi gibi olmayan bir şey olmak. O yüzden ailesinin benimsediği değerlerin çoğunu yadsıyor. Kardeşlerine her zaman sadık kalmaya çalışsa da çoğunlukla başarılı olamıyor. Çocuk doğurmaktan ve çocukların sorumluluğunu almaktan her zaman kaçınıyor. Evlendiği iki kişi ise her zaman yumuşak başlı ve ne kadar sonradan yanıldığını sonradan anlasa da kendisini engellemeyeceğine inandığı erkekler. İkinci kocasına çok âşık oluyor hatta çocuk sahibi olabileceği tek erkek olarak görüyor onu. Hindistan’ın özgürlük mücadelesi içinde sürgünde bir Hindistanlı.
Marie’nin Hindistan özgürlük hareketi ile ilişkisi ise hem garip hem de beklenmedik. Hindistan’dan sürgüne gelmiş bir entelektüeli dinliyor ve onun öğrencisi olmaya karar veriyor. Çevresinde sürgünde olan başka Hintliler de var. Marie onların arasında sosyalist ve feminist hareketin içerisinde bulamadığı bazı şeyleri buluyor. Çıkar ilişkisinin olmadığı ve cinsel bir arzu olmadan erkekler arasında bir mücadelenin içerisinde olmanın rahatlığı burada bulduğu. Tabii ABD’li sosyalistler çok eleştiriyorlar, milliyetçi bir hareketin içerisinde neden yer aldığına dair. Marie ise emperyalizme ve İngiltere’ye vurulacak her darbenin önemli olduğunu söyleyerek cevap veriyor onlara. Marie 1. Dünya Savaşı sırasında Hindistan özgürlük hareketine destek verdiği için ABD-İngiltere devleti ortaklığıyla aylarca hapis yatıyor ama direnmekten vazgeçmiyor.
Feminist harekete katkısı ise aslında kendi aile ve kadınlık deneyimlerinden kaynaklanıyor. Kadınlara doğum kontrol yöntemlerini anlatıyor ve kürtaj hakkı için yapılan eylemlere desteğini veriyor. Marie’de her yoksul kadının aslında bir feminist olduğunu görüyoruz.
Yeryüzünün Kızı’nda bir insan, yoksul bir kadın olarak kendi hayatını seçme ve kurma mücadelesini okuyoruz. Aslında inandıklarımızın ve ideallerimizin yaşadıklarımızla nasıl şekillendiğini Marie’nin (ve Agnes’in) yaşadıklarını gördükçe daha iyi anlıyoruz.
- Yeryüzünün Kızı
- Yazarı: Agnes Smedley
- Çevirmen: Seteney Boran
- Yayıncı: NotaBene
- Yayın yılı: 2016
- Bir Sosyalist ve Feminist Olmaya Doğru Acılı Bir Yol: Yeryüzünün Kızı - 20 Nisan 2016
- Kitaplardan Kurtulamayacağız - 9 Mart 2016
- Her Daim Karanlıkta Bir Sürgün: Drago Jančar’ın Kürek Mahkûmu - 1 Mart 2016
One Comment
Bu harika yazarın kişisel web adresine nasıl ulaşabiliriz. Tamam buldum: http://tolgaulusoy.tumblr.com/ ama internet etiği açısından künye kısmına yazarlarınızın iletişim ve web adreslerini yayınlamanız hoş olmaz mı?
Not :Yazı güzel.