
Boşlukta Büyüyen’de son yıllarda yaşadığımız zamanların yıkıcılığına ve yok ediciliğine tanıklıkları yansıtan öyküler yazmış Eylem Ata Güleç.
Eylem Ata Güleç, 1981 yılında Diyarbakır’da doğmuş. Doğduğu şehirde Kimya Öğretmenliği yapıyor. İki çocuk annesi genç bir öykücü. 2011 yılından bu yana çeşitli dergilerde ve gazetelerin kitap eklerinde yazıları yayımlanıyor.
Boşlukta Büyüyen yazarın Ekim 2016’da çıkan ilk kitabı. Son yıllarda yaşadığımız zamanların yıkıcılığına ve yok ediciliğine tanıklıkları yansıtan öyküler yazmış Eylem Ata Güleç.
Boşlukta Büyüyen sıkıntıların odağı haline gelen büyük şehirlerimizden biri olan Diyarbakır’ın mekân olarak kullanıldığı öykülerden oluşuyor. Yazar, kitabın Pul Biber isimli ilk öyküsünün dışında bunu açıkça dillendirmiyor ama öykülerdeki olaylar, olayların geçtiği yerleri tanıtan ipuçları bizi Diyarbakır’a götürüyor. Yani yazar, yaşadığı yeri ve yaşadığı sosyal ve toplumsal tanıklıkları güçlü bir kurguyla öyküleştirmiş.
Bir internet sitesiyle yaptığı röportajda yazar kitabın adıyla ilgili bir soruyu yanıtlarken; “Öyküler henüz dosya halindeyken belli bir niyetle sıralanmış ve bazı öykülerin yeri boş bırakılmıştı. Boş yerlerin nasıl bir öykü beklediği belli olmasına rağmen ne zaman dolacağı belirsizdi. Mendeleyev’in elementler için hazırladığı periyodik tablo gibi. Kitabın adına gelirsek, hepimizin boşlukları var. Boşluklarımızda kendiliğinden beliren lekelerin nasıl şekilleneceğini bilmiyoruz.” Diyor. Bu boşlukları kitapta hemen fark ediyorsunuz. Kitapta 53. sayfa ile 61. sayfa arası numaralandırılmamış ve bu sayfalardaki öyküler, yazarın röportajında belirttiği gibi, zamanı gelince yazılmış ve o sayfalara eklenmiş öyküler.
Kitap ilk olmanın acemiliklerini ve sıkıntılarını barındırsa da, dili kullanımı ve anlatım tarzıyla çabuk okunan, insanı sarıp sarmalayan bir kitap. Güncelden seçtiği konuları sloganlaşmayan politik bir dille, içerden biri olarak yansıtmış. Öyküler konu bakımından oldukça zengin, kurgular çok iyi ve kurgularken kullandığı imgeler ve ironi dili, anlatımı hem zenginleştirmiş hem de kara mizah katmış. Kullandığı dile hâkim bir öykücü olarak anlatımın imgelerle zenginleştirilmesini çok iyi yapabilmiş.
Kitaptaki öykülerin çoğunluğu, kapitalist sistemin işleyişinde son yıllarda ortaya çıkan problemlerin düzeltilmesi için kendine yine kavgalar ve savaşlar icat ettiği bir döneme, ülkemiz özelinde tanıklık eden öyküler. Öykülerde, sosyal sıkıntılarımızdan kaynaklanan güncel konular işlenmiş. Yoksulluk, etnik kamplaşmaya giden sosyal huzursuzluklar, kadın erkek ilişkileri, aile çocuk, toplum çocuk, okul çocuk, siyasal yasaklar ve bu yasakların insanları damgalaması gibi, güncelliğini koruyan ve bunların, asıl sorun olan yoksulluğu ve eşitsizliği örtmek için kullanılması başlıca konular. Yoksul insanların yarım ve yoksun yaşamlarındaki sıkıntılarına, yenilmişliklerine ve başarısızlıklarına tanıklık eden olayların kahramanları da bu sosyal yapıdaki karmaşıklığı yansıtan karakterler. Dar gelirliler, memurlar, yazarın mesleği dolayısıyla gözlemlediği öğrencilerden, öğretmenlerden, kısaca yoksul ve orta sınıftan oluşuyor.
İlk öykü “Pul Biber” tipik bir olay öyküsü. Tayinle gittiği Diyarbakır’da yerleşen bir memurun, şehirleri yaşanmaz hale getiren çatışmalar sonrasında, yaşamın doğallığının bozulmasını, ağız tadı göndermesiyle pul bibere yüklediği çok anlamlılıkla kurguyu diri tuttuğu bir öykü. Yurdun herhangi bir şehrinden, Kürt olmayan ama gelenekleri, yaşam biçimi ve geliriyle yaşadığı toplumun çoğunluğundan çok da farkı olmayan, sıradan bir memurun, Diyarbakır’daki yaşamından yola çıkarak içeriden bir bakışla kurguladığı olaylarla ve pul biber yüklediği imgesel zenginlikle sıradan ama güçlü bir öykü. Sıradanlığındaki derinliğin gücünü algılamak için, yani, uzun zamandır ayrışmanın derinliğini ve acılarını yaşayan insanları anlayabilmek için, pul biberin de bazı yemekler için vazgeçilmezliğini anlamak gerekir.
Pul Biber’in karakterleri orta sınıftan. Yalancı Dut’ta da yine orta sınıftan, küçük şehrin sıkışmışlığında baskıları yoğun yaşayan kadın öğretmenler. Telefon Defteri’nde, güneydoğudaki çatışmaların yaşam hakkını tehdit etmesiyle birlikte hayatlarının muhasebesini yapmak zorunluluğunu hisseden, orta sınıftan bir çift karşımıza çıkıyor. Gülşah, büyükşehirde kız çocuğu olarak okumanın geleneksel ve sosyal sıkıntılarını bir de yoksul sınıfa dâhil biri olmanın verdiği ağırlıkta yaşayan, baştan kaybetmeye yazgılı bir karakter. Gülşah var olma savaşını temel gereksinimleri uğruna verirken, öyküdeki bir başka kadın karakter de bireysel sıkıntılar bağlamında var olma savaşı veriyor. Leninin Kürtleri ise çok sağlam konulu ve kurgulu bir öykü. İçerden biri olarak, yöre sorununun, etnik köken etrafında değersizleştirilerek yoksulluğun gözden kaçırılışını çok güzel işlemiş. Üstelik Leninin adını açıkça kullanarak, asla sloganlaşmayan lirik bir dille. Serhivde de bir Kürt öyküsü ama diğer öyküler gibi aslında ülkemizin doğusundaki yoksulluğa odaklanan öykülerden. Çetin coğrafya şartlarının aşılmayacakmış gibi gelen zorluğuna eklenen yoksulluğun, sakat kız çocuğuyla babası özelinde kurgulanmasından yaratılan bir öykü. Yine yoksulluk, yine mahrumluk yine sıkıntı ama sergilen aynı insani davranışlar. Belki de yoksulluktan gelen yoksunluğu gidermenin en iyi yolunun paylaşmak olduğunun bilincini bizlere de aşılamaya çalışıyor yazar. İllegal ise; kurgusu, karakteri ve anlatımdaki saflığıyla gerçekten mükemmel bir öykü. Konu yine etnik kimliği sorunlaştırılmış yoksul insanlar. Etnik kimliği ne olursa olsun insanın eşitlendiği sosyal bir toplum en önemli sorunumuz. YDÇ-H ise karakterler çocuk, hem de artık son yılların ayrıştırma politikası benimsetilmiş, siyasileştirilmiş çocukların dünyasından, öykü tadını bozmadan kurgunun sağlamlığında, edebi bir dille yazılmış güncel bir şahitlik.
Yazarın çocukları karakter olarak kullandığı Gömlek, YDÇ-H, Oyun, Özgürlük adlı öykülerindeki gözlemleri ve gözlemlerini öykülerinde kullanabilme yetisi oldukça iyi. Anne, baba, çocuk ilişkileri, korkularımız ve kaygılarımız yüzünden çocuklarımızın yaşam alanlarını kısıtlamamız, yetenekleri doğrultusunda meslek seçimindense dayatılan mesleklere yönelinmesi gibi gerçekçi öyküler gerçekçi bir bakış açısından, sağlam kurgularla anlatılan, başarılı bir ilk kitap. Aynı başarıyı sosyal ve toplumsal gözlemlerine dayanarak yazdığı diğer öykülerinde de gösteren Eylem Ata Güleç’in “Boşlukta Büyüyen” kitabı kesinlikle okunmalı, tuttuğu aynaya biz de bakmalıyız.
Yirmi altı öyküden oluşan kitap sayfa sayısıyla ters orantılı olarak oldukça hacimli bir kitap. Ben size bir kaç öyküden örnek verdim. Diğer öyküleri keşfetmek size kaldı. Keyifli okumalar…
![]()
|
- Okuyanı derinden sarsan bir hikâye; Eşiktekiler - 12 Nisan 2018
- Gerçekleri görmek için bir çağrı; İçimdeki Gölge - 27 Mart 2018
- Mete Kaynaroğlu imzalı öyküler; Spartaküs’lerin Ölümü - 6 Mart 2018
FACEBOOK YORUMLARI