BÜCÜRÜK’LE BÜYÜCÜ ABLASI

Kaya Köyü yıkık dökük. Sahipleri nerede, neden bırakıp gitmişler evlerini, ne zaman dönecekler? Aaaa! peki, neden dönmeyecekler? Mübadele ile terk edilmiş güzelim köyün hüzünlü öyküsü de sayfalarda.

“Tüm Dünya Çocuklarına” armağan etmiş bu güzel kitabı sevgili yazarımız, sevgili öğretmenimiz.

Minicik tatlı mı tatlı bir kız, tam da ailenin göz bebeğiyken kardeşi olacağını duyarsa ne yapar?  Her ailenin bildiği hırçınlıklar, komiklikler hepsi elimizdeki bu kitapta.  Ablaya herkes büyücü diyor, neden mi? Herhalde sevgi büyücüsü, bana öyle geliyor.

Bir gün, elimi annemin karnına dokundurmuştum. Bana “tık tık” yapmasın mı? Öyle çok şaşırdım ki! Kardeşim kapıyı çaldı sanki. Masaldaki gibi, “Tık tık kabacık! Ben buradayım abacık!” Kardeşinin gelmesiyle ona Bücürük diyor Büyücü Abla. Ufaklık büyüdükçe ablasının peşine takılıyor, nasıl mı? Aynı süslü bir uçurtma kuyruğu gibi.Eskiden çocuklar doğmadan cinsiyeti bilinmezmiş. Şimdi öyle mi ama?

Biliyor musunuz, annemin karnında çekilmiş bir fotoğrafım bile var benim… Ama ne yalan söyleyeyim, ben onu ne kendime benzetebiliyorum ne de bir bebeğe. Olsa olsa bir böceğin fotoğrafı olabilir o. Demek ki insanlar önce böcek, sonra bebek oluyorlar,diyor bizim Büyücü Efsun kızımız.

Her bölümde bilmediğimiz şeyler öğreniyoruz.  Çok eğlenerek, kalıcı öğrenmeler bunlar. Örneğin alttaki bilmece midir bulmaca mı? Okuyalım bakalım doğrusu neymiş?

Ufacık mermer taşı  / Ne kulpu var ne başı /Pişirirsen aş olur / Pişirmezsen kuş olur.

Bücürük artık büyüyor, ablasını çok güldürüyor. üstelik pirinç tanesi gibi dişler çıkarıyor.  Henüz konuşamasa da ablası üzüldüğünde onu teselli etmeyi başarıyor.  Yanında ben varım, ağlama ablacığım!” der gibi tatlı tatlı bakıyor ablasına. Büyücü artık mutlu. Kardeşini az kıskanıyor galiba. Dün duydum: Anneciğim, babacığım, teşekkürler Bücürük’ü bana aldığınız için! diye sesleniyordu odasından.

Aslında az dalgacı değil bu kız.  Karnesini gören büyüklerinin halini gördükçe: Şu büyükleri anlamak çok zor. Bazen her şeye ağlıyorlar zır zır, deyiveriyor. Her akşam siz gulu gulu  adaçayı gargarası yapıyor musunuz? Büyücü bademcikleri yine kızarmasın diye okul zamanı hep yapıyor. Tabii dişini fırçaladıktan sonra.

Bilgi, ders gibi olmaktan çok eğlenceli bir şekilde kitap boyu sayfalarda boy gösteriyor.  Buna bir örneğimiz çok komik bence. Büyücü Abla nasıl uyunduğunu anlatacak ama unutmuş. Mışıl mışıl, fışır fışır ya da hışır hışır. Nasıl uyunur, bilen var mı?

Yeni konuşan bebekler dinlemeye doyulmaz. Hele ablalarını çok güldürüyorlarsa.  Yağmura ne diyor, biliyor musunuz bizim bebek? İç iç. Peki yağmurun kesildiğini nasıl söyler bu ufaklık? Aslında ona güldüğüne bakmayın, ablası da tiratro dermiş küçükken tiyatroya. Üstelik büyükler tiratroyu yanlış söylüyor dermiş.

Çocuklar büyük bir ailede, sevgi ortamında yetişmeli, Ata’mız unutulmamalı, ona olan sevgimiz de aynı kitabımızda olduğu gibi.  Yaylaya gidilmeli, piknik yapılmalı, tombala oynanmalı, hayvanlarla tanışmalı, olabiliyorsa köpeği ya da kedisi olmalı çocukların, tabii tavşan da olur. Hep okul hep okul olmaz ki değil mi? Şekerli bayramlar olmadan,  yağ satarım bal satarım oynanmadan yani elma şekeri yemek gibioyunlar olmadan olur mu? Yeni yıla tombala oynanmadan girilir mi hiç?  Hele büyükannelerin bez torbalardan numara çekerken söylediği tekerlemeler olmadan… İkiii, seni gidi kurnaz tilki!  Beeeş, senin baban keleeeş!  Seksen altı, gözlerim yolda kaldııı!   Seksen sekiz, sizleri pek çok severiz!

Ben bazen büyüklerin her zaman doğru şeyler yapmadıklarını düşünüyorum,  diyor Büyücü Abla. Ah sormayın! bir bebek köpek gelmiş dedesinden.  Biberonla süt içiyormuş yavru.  Onun annesinden ayrılmasına çok üzülmüş Efsun.   Yazık değil mi o bebeğe?  Hayat, her zaman sevindirmiyor ki bizleri.

Bilin bakalım, bu nedir çocuklar? Yoksa siz bilmece sevmiyor musunuz?

Duruşu ömür / Gözleri kömür / Soğuk güldürür / Sıcak öldürür.

Gökkuşağı, Ebemkuşağı. Biz onu hep yarım daire olarak görüyoruz. Bir dağ tepesinden ya da uçaktan bakınca daire olarak görebilirmişiz.Umut, şans sembolüymüş… Ah! Neler öğreniyorum neler. Sağ olun değerli öğretmenim ne de güzel yazmışsınız bu kitabı.

Efsun yani Büyücü Ablamız Fethiyeli. Anaokuluna da burada başlıyor. Ne maceraları var kitapta bir bilseniz. Hepsini yazacak yerim yok benim, neden söz ettiğimi kitabı okurken anlayacaksınız. Biliyor musunuz, Fethiye’nin binlerce yıl önceki adı Telmessos yani ışık ülkesiymiş. Amintas,  Belcekız, Ölü Deniz ve efsanesi neler neler var daha.   Ülkemizin güneyinde ocak ayında denize girenlerin olduğunu, papatyaların açtığını, yemyeşil çimenleri biliriz. Fethiye de öyle bir yer. Ölü Deniz’in rengi de bildiğiniz turkuvaz. Peki, neden? Hepsi kitabımızda.

Kaya Köyü yıkık dökük. Sahipleri nerede, neden bırakıp gitmişler evlerini, ne zaman dönecekler? Aaaa! peki, neden dönmeyecekler? Mübadele ile terk edilmiş güzelim köyün hüzünlü öyküsü de sayfalarda.

Efsun büyüyor,  sınıf arkadaşının sırrını bile paylaşıyor. Nasıl söylerim, olmaz! Adı üstünde sır işte…

  • Bücürük’le Büyücü Ablası
  • Yazar: Şahsene Camız  
  • Türü: Öykü
  • Baskı Yılı: 2012 
  • Sayfa Sayısı: 132 Sayfa
  • Yayınevi: Can Çocuk
İclâl Nur
Latest posts by İclâl Nur (see all)
Vinkmag ad

Read Previous

Hikaye Anlatıcısının Yolculuğu: Ateş Başından Cam Kulelere Homo Narrans’ın Kadim Hikâyesi

Read Next

DTCF’de 440 Yazma Eser Kayıp!

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *