Camus’nun Yabancı’sının Çoklu Okumaları

Yabancı… İnsanın derinliklerindeki özü sorgulayan , daha doğrusu insanı çırılçıplak soymaya çalışan bir roman.

Camus’nun Yabancı’sı hakkında yazmak ne kadar zormuş meğer. Yüz on beş sayfalık bu dev eseri sadece kendi okuma deneyimimle anlatmak bana olacak bir şey değil gibi geldi. O kadar çok farklı yeni baştan hep yeni baştan değerlendirmeleri olabileceğini daha kitabın ilk sayfalarında gezinirken anlıyorsunuz. Yıllar önceki okumamı saymazsak iki defa üst üste okudum daha başka ne anlayabilirim diye. Bu arada hiç Albert Camus okumamış ama hayatı hep sorguladıklarını bildiğim iki genç arkadaşıma verdim kitabı okumaları için. Ayrıca Camus’u çok iyi tanıyan ve Mearsault hakkında bir sosyoloji tezi yazmış bir araştırmacı ile de kitap hakkında konuştum. Böylece Yabancı’yı çoklu okuma ve araştırma deneyimimi aktarmak istiyorum okurlar için.

Camus ile ilk defa tanışan Eyüp (Yılmaz), kitabın ilk yirmi sayfasını okudum, abarttığınız gibi bir kitap değil, açıkça söyleyeyim ki basit ve saçma, dedi. Aynen böyle dedi. Basit ve Saçma. İlk koyduğu teşhis buydu. Ben oradaki “basit ve saçmanın” kitabın esas büyüsü olduğunu bildiğimden ona hiçbir şey beli etmeksizin kitabı bitirdikten sonra konuşalım dedim. Nitekim kitabı basit ve saçma bulan genç arkadaşım iki gün sonra gelip coşku ile, inanamıyorum bu kadar güzel bir kitap nasıl olabilir dedi. Elinden bırakamamış. Sanki dedi bazı yerlerini ben söylemişim gibi. Hayatın nasıl olsa biteceğini söylüyor, yirmisinde veya yetmişinde. Nasıl olsa öleceğiz. Ve her şeyin bizim atfettiğimiz kadar anlamlı olmadığını… Aynen benim düşüncelerimi yazmış dedi coşku ile tekrar tekrar. Camus ile yeni tanışan diğer genç arkadaşım Gül (Dilibal Çabuk) ise yabancıyı, zamanın içinde kaybolmuş, yılların yorgunluğunu ve umarsızlığını sırtlanmış, hayata dahil olmaya çalışsa da hep kendi kendisi ile baş basa kalmış bir adam diye tanımlıyordu. İkisi de yabancılaşma ve saçma kavramını bilmeden bu ilk okumalarında bu kadar isabetli ve güzel tespitleriyle Albert Camus’nun edebiyattaki o sarsılmaz yerini işaret ediyorlardı. Çünkü kendilerinden , çevrelerinden, yaşadıkları hayatları sorgulamalarından bir şeyler bulmuşlardı.

Yabancı… İnsanın derinliklerindeki özü sorgulayan , daha doğrusu insanı çırılçıplak soymaya çalışan bir roman. İçimizdeki fırtınaların nasıl çevremizdeki duvarları yıkmaya çalıştığını… Modern bireyin içindeki özneye kavuşmak için topluma ve dolayısı ile kendine nasıl yabancılaştığını anlatıyor. Bu yabancılaşmanın toplumun dayattıkları ile bireyin kendisi arasındaki mesafenin arttıkça arttığını… Aslında birey olmanın bu yabancılaşmayı ve yalnızlığı nasıl arttırdığını okuyoruz ve aynı zamanda kendimiz ve hayatlarımız hakkında düşünüyoruz… Kitabı çerçevesi ile okuyunca varoluşculuk, absürt insan, anti kahraman, yabancılaşma, ölüm gibi kavramlar uçuşuyor aklınızda. Bütün bu kavramları bu kitap üzerinde tez yapmış bir sosyologla (Anıl Yıldız) konuştum.

soru: Mr.Meursault… Bütün roman bu kahraman üzerine. Siz Mr.Meursault ‘u, anti kahraman olarak incelemişsiniz. Bu anti kahraman nedir?

A.Yıldız: Evet, Mr. Meursault toplumun olumladığı biri değil. Kahraman değil yani. Uyumsuz, tuhaf, beklemediğimiz şeyleri yapan biri. Çemberin dışında ve en önemlisi de bu toplumu sınırlayan hepimizin içinde olduğu bu çemberin farkında. Bu farkındalığı için acı çeken biri aynı zamanda. Bu insanlara felsefe dilinde absürd insan da diyebiliriz.

soru: Absürt insan bir bakıma da hayatın saçmalığının farkında olan insan… acı çeken yanlız ve mutsuz insan… Bu kötü bir şey. Bu durumdankurtulmak için absürt insanın bir şey yapması gerek miyor mu?

Anıl Yıldız: Tabii ki evet. Varoluş işte bu. Felsefede bu duruma çözüm için üç başlık açmışlar: İntihar, Umut ve Başkaldırı. Albert Camus intihar ve umut etmeyi olumlamıyor. Varoluş için işaret ettiği başkaldırıdır. Camus’a göre hayat saçmadır ama her şeye rağmen yaşamaya değer. İşte başkaldırı bu.

son soru: Başkaldırı nasıl olacak peki ?

Anıl Yıldız: Camus’a göre başkaldıran insan hayır diyecek ama aynı zamanda evet diyen. Evet demek durumu kabullenmek demek. Olumsuz durumun varlığını kabullenmek. Lanetler yağdırmak veya göz ardı etmek çözüm değil.

Yani ancak direnerek bir şeyler yapar ve var oluşunuzu kanıtlayabilirsiniz Camus’a göre.

Sevgili okur, bu kısacık dev eseri çoklu okumalarla tanıtmaya çalıştım. Bu yazı daha sayfalarca uzatılabilir. Ben şimdi ne mi yapacağım? Albert Camus’nun Yabancı’sını bir kez daha okuyacağım ve diğer tüm eserlerini de.

  • Yabancı
  • Yazar: Albert Camus
  • Çeviri: Samih Tiryakioğlu
  • Türü: Roman
  • Sayfa Sayısı: 116 Sayfa
  • Basım Tarihi:  2016
  • Yayınevi: Can Yayınları
Feride Cihan Göktan
Latest posts by Feride Cihan Göktan (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Fazla söze hacet bırakmayan yayınevi: Wounded Wolf Private-Press

Read Next

Pandora’nın Kutusu; 5 Çeviri Roman Önerisi

One Comment

  • Cok iyi anlatilmis..Tesekkurler Feride Cihan..

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *