Pandora’nın Kutusu; 5 Çeviri Roman Önerisi

Çok zor zamanlardan geçiyoruz. Yıllardır süren yorgunluğumuz, kederimiz, acımız arttıkça arttı. Bunca zamandır kayıplarımız aklımızı başımızdan aldı, çok öldük. Ama umutlarımızı hiç yitirmedik, durup yenilenip Pandora’nın kutusunu zorladık. ‘Kitaplar tehlikelidir,’ diyenlere inat düşünen, sorgulayan, üreten insan olma yolunda ilerledik. Evet, kitaplar tehlikelidir; çünkü kitaplar insanların, toplumların kaderlerini değiştirir.

Umutlarımızı perçinlemek için beş çeviri roman öneriyorum bu pazar sizlere. Henüz okumadıklarınız varsa tez elden okumanızı tavsiye ederim.

1- Krizalitler, John Wyndham, Çev: Niran Elçi, Delidolu Yayınları, Ocak 2016

Wyndham, “Krizalitler” de nükleer bir felaket sonrası ‘normaller’ ile ‘mutantlar’ın dünyasını konu ediniyor. Normal olanların Tanrı tarafından kutsandığına inanılan bu dünyada Tanrı’yı tekrar öfkelendirip felakete yol açmamak için ‘normal’ olmayanlar kurban edilir. ‘Normal / anormal’ kavramlarının kimlerce, ne zaman ve nasıl belirlendiği bilinmese de kuralların dışına çıkmak felakete davetiye çıkarmak anlamına gelir. Wyndham kendinden farklı olana tahammülü olmayanların neler yapabileceğini, mülkiyet ve iktidar hevesinin insanı ne denli zalimleştireceğini gösterirken bir yandan da “Senin işin hayatta kalmak. O adamın ne ırkı ne de düşünce tarzı uzun süre yaşayacak.” (Wyndham 2016: 218) diyerek zalimin zulmüne boyun eğilmemesi gerektiğini hatırlatıyor.

2- Nefes – Bir Karar, Thomas Bernhard, Çev: Sezer Duru, Sel Yayıncılık, Ocak 2016

CYnAR7JVAAEUOwW

Bernhard, “Nefes”te on yedi yaşında yatmak zorunda kaldığı hastane odasındaki ölüm – kalım savaşını ve hayata devam etme kararını anlatıyor. ‘Ölüm koğuşu’ dediği hastane odasında “Ölümün bu kadar gündelik bir olgu olduğunu daha önce bilmiyordum,” (Bernhard 2016: 21) diye düşünürken ölüm döşeğindeki insanları hissizce yağlayan yiyip içmekten şişmiş olan papaza, insanları yaşatmak yerine bu dini vazifeye kendini adayan hastane görevlilerine öfkelenip “Onları insan gibi değil, kukla gibi görüyor olmam doğaldı; günün birinde bütün insanların kuklaya dönüşeceklerini, çöpe atılacaklarını, gömüleceklerini ya da yakılacaklarını düşünüyordum; daha önceki hayatları nasıl olursa olsun ismine dünya dediğimiz bu kukla tiyatrosunda öleceklerdi. Boru ve iplere asılı bu figürlerin insanlıkla ilgisi yoktu,” (Bernhard 2016: 27) diyor. (Ama tabii okumaya ortadan başlamayın. Thomas Bernhard’ın otobiyografik beşlemesi “Neden”, “Kiler”, “Nefes”, “Soğuk” ve “Çocuk” Bernhard’ı ve diğer kitaplarını anlamak için biçilmiş kaftan, üstelik her zaman söylediğim gibi Bernhard yakinimizdir.)

3- Bedel, Elliot Ackerman, Çev: Algan Sezgintüredi, April Yayıncılık, Nisan 2016

Afgan Savaşı’nda Amerikan ordusunda savaşmış, sonra gazeteciliğe ve romancılığa yönelmiş ABD’li Elliot Ackerman “Bedel” adlı kitabında bir Afgan’ın – Aziz’in – gözünden Afgan Savaşı’nı anlatıyor. “Militanlar bizi Amerikalılardan, Amerikalılar bizi militanlardan korumak için savaşıyordu. Böyle korununca hayat tehlikeli oluyordu,” (Ackerman 2016: 19) diyen bu Afgan çocuğun etrafında biçimlenen romanda savaşı bir çocuğun gözünden bir filmmiş gibi seyrediyor ve savaşın; siyasetin başka araçlarla (şiddet araçlarıyla) devam ettirilmesinden ibaret olduğunu görüyoruz.

4- Görülmeyenler, Roy Jacobsen, Çev: Deniz Canefe, YKY, Mayıs 2016

Roy Jacobsen’in Barrøy Adası’ndaki yaşamı anlatan romanı “Görülmeyenler” bir adanın hayatınızı ve kararlarınızı nasıl etkilediğiyle ilgili. Dede Martin’den tutun da torun Lars’a kadar ailenin her üyesi adada hayatta kalabilmek için mücadele ederken bir yandan da varlığını anlamlandırma peşinde. Roman boyunca üç yaşından itibaren izini sürdüğümüz evin kızı Ingrid’in ada yaşamı; bize adada çocuk olmanın, hayatta kalmanın, babanın eve gelmesinin, annenin ve hatta babanın yerine geçmenin, sorumluluk duygusunun, sevginin, öfkenin, umudun ne olduğunu gösteriyor.

5- Güvercinler Gittiğinde, Mercè Rodoreda, Çev: Suna Kılıç, Alef Yayınevi, Haziran 2016

Bu kitabın yayımlanmasını aylarca bekledim, inanın. Tabucchi; “Yolculuklar ve Öteki Yolculuklar” adlı yolculuk kitabında (merak edene künyesini sunalım, nitekim nefis bir yolculuk kitabıdır : Yolculuklar ve Öteki Yolculuklar, Antonio Tabucchi, Çev: Semin Sayıt, Can Yayınları, Nisan 2016.) günümüz Katalonya yazarlarının en ünlüsü olan Mercè Rodoreda ve Barcelona’dan bahsederken “Romanın başkişisi saf ve masum Colometa’nın kendi yaşamının acımasızlığını bilinçsiz bir kahramanlıkla dile getirdiği “La plaça del diamant”, kuşkusuz İspanya’daki içsavaşa ilişkin en tüyler ürpertici romandır; tam da içsavaş olmasına rağmen ondan hiç sözü edilmediği için. Mercè Rodoreda savaşın canavarlığını, ondan açıktan açığa söz etmeyerek sadece zavallı Colometa’nın yaşamını nasıl etkilediğini anlatarak göstermeyi başarmıştır,” (Tabucchi 2016: 62) der. Dünya edebiyatına kazandırılmış en büyük kadın karakterlerden birinin hayatı elbette okunmalı, öyle değil mi?

Öznur Özkaya
Latest posts by Öznur Özkaya (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Camus’nun Yabancı’sının Çoklu Okumaları

Read Next

Türker Ayyıldız ile Vapurlara Küsmek kitabı üzerine söyleşi

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *