
Bir Düğün Gecesi, Adalet Ağaoğlu’nun Ölmeye Yatmak romanından sonra gelen, Dar Zamanlar serisinin ikinci kitabıdır.
Bir Düğün Gecesi, Adalet Ağaoğlu’nun Ölmeye Yatmak romanından sonra gelen, Dar Zamanlar serisinin ikinci kitabıdır. Bu kitapta, Ölmeye Yatmak’ın baş karakteri olan Aysel’in fiziksel olarak bulunmadığını görürüz. Fiziksel olarak dememin nedeni, büyük bir bölümü iç monologlardan oluşan romanın Aysel’in düşünceleri ile ilerlemesi. Başka bir deyişle, Ayselsiz bir Aysel romanı olması.
Aysel, oldukça alegorik bir anlatıma sahip olan romana düşünsel varlığıyla sık sık dahil olur. Bunun ilk nedeni, düğün alegorisi içinde Aysel’in kapladığı önemli yerdir. Aysel’in ağabeyi olan ve romanda Türkiye’nin o dönemki iktidarını ve sermayesini temsil eden İlhan, kızı Ayşen’i bir generalin oğlu ile evlendirir. Bu düğün, asker ile sermayenin ittifak yaptığı 12 Mart darbesinin bir alegorisidir. Aysel karakteri, ilk romanda olduğu gibi burada da Cumhuriyet aydınını temsil eder. Aysel bu ittifakta yoktur. Ancak onun burada fiilen olmaması, ülkeyi darbeye götüren süreçte ve sonrasında önemli bir etkisi olduğu gerçeğini değiştirmez.
İkinci olarak, düğündeki karakterler, Aysel (ve Cumhuriyet kadroları) ile hesaplaşma içindedir. Karakterler, bu düğünü Aysel’in sonu olarak görürler. Çünkü o, daha önce aynı aileye gelin gitmeyi, Remzi ile evlenmeyi, yani resmi ideoloji ve henüz serpilen askeriye ile ittifakı reddetmiştir. Ancak bu ittifak şimdi daha sert biçimde gerçekleşmektedir.
Aysel’in ailesi, Cumhuriyet’i oluşturan farklı kesimleri temsil eder. Küçük kardeş Tezel, hem değişimlerin bedelini ödeyen, Cumhuriyet’in “yeni insan” modelini hem de yarı aydın sanatçılarını temsil eder. Üç kardeşin babası erken yaşta ölmüştür. Anneleri Fitnat Hanım, Türk edebiyatında sıkça kullanılan “babasızlık” temasını monologlar aracılığıyla yeniden üretirken bu karakterlerin gelişiminde Aysel’in etkisi olduğunu görürüz. İlhan kendini Aysel’in karşısında konumlandırarak var ederken Tezel, Aysel tarafından yetiştirilmiş ve onun karakter inşası onun güdümünde kurulmuştur. Bu nedenle Aysel’in suçları da onun üzerine yıkılmıştır. O yüzden, Tezel’in iç monologlarında sürekli, Aysel’den kopmaya çalıştığını ve doğal olarak bunu başaramadığını görürüz:
“Sahi be, bu Aysel’i öldürebilseydim, kökünü kazıyabilseydim, kendim de o, bir türlü tamamlayamadığım hiçlik tahtına kurulup rahat ederdim.” Aysel’in karakterindeki etkisi, onun bir nihilist olmasına dahi izin vermez. Tezel, bunu tartışırken “Ah işte, tepeden tırnağa Aysel’leştim. Aysel’den feyz alarak.” gibi cümlelerle başarısızlığını vurgular.
Bunun yanı sıra, eşi Ömer aracılığıyla Aysel, birinci ağızdan romana dahil edilirken yapılan aydın tartışması da derinleştirilir. Aysel ve Ömer sınıfsal açıdan aynı konumdadır ve evli olmaları onların belli açılardan özdeş olduğuna işaret eder. Ancak Ömer, düğüne gelmiş, yeni düzenin bir yerine tutunmayı seçmiştir. Ömer, Aysel’in düğüne gelmemesinin aslında kendi iradesiyle yaptığı bir seçim değil de ona ihtiyaç duyulmamasıyla ilintili olduğunu söylerken düğünde bulunuşunu aklamaya çalışır. Çünkü Aysel’in, öyle ya da böyle, bu düğüne gelmeyi reddetmesi, Ömer’in ezikliğine yol açar. Onun karakter inşasında Aysel gibi dik duramaması önemli bir rol oynar. Burada, Cumhuriyet’in “karakterli” aydını ile yeni Cumhuriyet’e aşık (Ömer’in Ayşen’e zaafı), bir şekilde o düzende bulunmayı seçen aydının çatışmasını görürüz. Bu nedenle Ömer’in monologlarında Aysel’in sesini daha net duyarız:
“En sonunda Generalin oğluna ‘peki’ diyen Ayşen gibisin Ömer, başka ne?” Örneğin, bu cümle, Ömer’in ağzından verilse de Aysel’in düşüncesidir. Bu gibi yerlerde Ömer’in değil, Aysel’in sesini duyduğumuz, yine Ömer’in ağzından “Öyleyse sus bakalım Aysel. Çekil.” gibi cümlelerle açıkça söylenir.
Toparlamak gerekirse, Aysel, düğünde bulunmayışıyla olayın başat karakteri haline gelir. Bu durum, Tezel’in sözleri ile, “Aysel düğüne gelmezse, bana altından kalkılamaz bir suçluluğu yüklediğini, üstüme altından kalkamayacağım bir dünya yıktığını bilemeyecek.” gibi cümlelerle gösterilir. Bu nedenle okuyucu olarak ne zaman karakterlerin iç monologlarına, anılarına dalacak ve onlara odaklanarak Aysel’i unutacak olsak o, birden bire ortaya çıkıp kendini hatırlatır. Böylece, karakterler birer bireyden çok Aysel’in güdümündeki insancıklara ve onun eylemlerinin birer sonucuna dönüşür. Yazarın Aysel’i romana dahil etmek için kullandığı bu yöntemle roman, Ölmeye Yatmak ile başlayan aydın tartışmasını geliştirir ve 12 Mart’ın alegorik bir anlatısını, mizansenini bireysel düşünceler aracılığıyla başarılı bir biçimde sunar.
![]()
|
Okuma önerisi!![]() Yeraltı Demiryolu – Colson Whitehead Doğuş Sarpkaya’nın incelemesi; “İnsanın Acımasızlığının Sınırsızlığı“ Yeraltı Demiryolu’nu iyi bir roman yapan şey, sadece konuya geniş bir açıdan değil aynı zamanda derinlemesine bakmayı başarmasında. |
- Sabahattin Ali’nin kitapları artık telifsiz - 3 Ocak 2019
- Ece Erdoğuş Levi her şeyi baştan anlatıyor - 17 Ekim 2018
- Özlem Özdemir yanıtladı: Ekonomik kriz yazarları nasıl etkileyecek? - 28 Eylül 2018