
Yüzyıllardır araştırılsa da hala tamamen bilemediğimiz, belki de en ilginç alanda yolculuğa çıkarıyor bizi Gavin Francis, İnsan Vücuduna Seyahat kitabında…
Anatomi hocalarımdan biri, yaratılışçılığa karşı evrimin en iyi kanıtının zayıf noktalarımız olduğunu söyler, insan vücudu çok daha iyi tasarlanabilirdi, derdi.
Bulduğu, duyduğu, keşfettiği bütün doktor dizilerini izlemeye gayret eden biri olarak içlerinde en sevdiğim House M.D. olmuştur. Neredeyse hepsinde olduğu gibi bu dizide de romantizm, arkadaşlık gibi duygular yer alsa da diğerlerinden daha azdır, asıl konu insan vücudu incelikleri ve hastalıklarıdır. Ukala, bencil, inatçı vs. olmasına rağmen çok zeki olan Dr. House ve ekibi, diğer sağlıkçıların tanı koyamadığı ve ya yanlış tedavilere giriştiği ya da çaresizce hiçbir tedaviye başlayamadıkları hastalıkları keşfedip çözüm üretirler. Dedektifçe iş görmeleri de sevmemde etkili olmuştur tabi ama asıl ilgim insan vücudu gizemi üzerine çalışmalarındandı. House ve ekibi hastalıklara her zaman sanki çözülmeleri gereken bulmaca gibi yaklaşıp, sonuca ulaşmaya çalışıyorlardı. Her ne kadar inanılmaz ilerlemeler kaydedilse de tıp alanında, insan vücudu gerçekten de bir bilmece hala. Ne muhteşem bir bilmece ama…
Ölüm teşhisini doğrularken yapılması gereken sadece üç şey vardır: gözbebeklerinin ışığa tepki verip vermediğine bakmak, şahdamarında nabzı kontrol etmek ve kişinin nefes alıp almadığını anlamak için göğsü stetoskopla dinlemek.
Bazı kitaplar sadece kapaklarının güzelliği için bile alınabilir bence. Ama kapağının yanı sıra asıl önemli olarak içi de güzel olursa işte o zaman alacağınız keyfe diyecek olmaz. Bu yüzden internette fotoğrafını gördüğümde İnsan Vücuduna Seyahat isimli kitabı çok seveceğimi anlamıştım. Domingo Yayınları kitap için gerçekten bence estetik, ilginç ve okuma isteği uyandıran bir kapak hazırlamıştı. Ama kitabın içinin de çok çekici olacağını hissetmiştim. Nitekim öyle de oldu…
Doktorların akılcı insanlar olduğu, tıbbi bakışın, en iyi bilim uygulamasında arzulandığı üzere yanlılıktan azade ve yeni fikirlere açık olduğu görüşü yanlıştır. Hekimler de hayatın diğer bütün alanlarındaki profesyoneller kadar önyargıya ve korumacılığa meyillidir; aradaki tek fark, haklı olarak daha yüksek standartlara tutunmamızdır.
Kitabın başında yer alan bilgilere göre yazar Gavin Francis, pratisyen bir hekim. Ama aynı zamanda ödüllü bir yazar. Cerrah, acil tıp uzmanı ve aile hekimi olarak edindiği tecrübelerden yola çıkan Francis’in bu kitabı da çok ilgi görmüş.
Her ne kadar klasik beş duyunun içinde adı geçmese de denge, kadim duyularımızdan biri, bizi dünyaya demirleyen taşınabilir bir çapadır.
Öncelikle söylemeliyim ki, baştan başlayıp bütün bölümleriyle insan vücudunu anlatan bu kitap bir tıp kitabı değil. İçinde tıbbi terimler geçse de sıradan bir okurun rahatlıkla anlayabileceği ve ilgiyle okuyabileceği bir kitap. Vücudunuzun bölümlerini, organların işleyişlerini, bir takım hastalıkları öğrenebileceğiniz bu kitap insan bedenine, içimizdeki sırlarını ve sınırlarını bilmediğimiz organlara bambaşka açılardan da yaklaşan bir kılavuz adeta.
Bir sonbahar günü, meme kanserinde iyileşme süreciyle ilgili farklı bir bakış açısı araştıran benzersiz bir sergiye gittim: Bireyin, cam ve çelikten yapılmış o duvarın dışına çıktıktan sonra iyileşmeye giden sürecini inceleyen bir ressam ile bir şairin ortak çalışmasıydı.
Gavin Francis doktorluğu öğrenirken, öğrenciliği bitip de doktorluk yaparken çeşitli ülkelerde, kültürlerde ve branşlarda çalışmış, bir sürü deneyim biriktirmiş. Ama bunun yanı sıra başka pek çok alanla ilgilenmiş, merak etmiş, görmüş, okumuş. Kitaptaki bölümlerde vücudumuzu hem bu deneyimleriyle hem de mitoloji, güzel sanatlar, astronomi, edebiyat ve başka pek çok alanla birleştirerek anlatmış. Bu anlatımıyla orijinal, ilgi çekici ve heyecan uyandırıcı bir kitap yaratmış Gavin Francis.
Borges’in görme yetisini kaybetmekten ötürü çektiği ıstırap, dünyanın küresel biçiminin ”vücudun en soylu organı” olan gözü andırdığına dikkat çekmesiyle su yüzüne çıkar; ona göre gözlerimiz minyatür boyutlarda gökcisimleridir adeta.
Tıp alanı ile John Berger, Leonardo da Vinci, Jorge Luis Borges gibi türlü muhteşem dehayı birleştirerek anlatırken yazarın işini gerçekten severek yaptığını anlayabiliyorsunuz. Onca zaman çalışmış olmasına rağmen insan vücuduna hala hayranlıkla baktığını, organların işleyişine dair şaşkınlık yaşadığını anlatımının hoşluğunda okuyabiliyorsunuz. Aslında tamamen bilimsel olan bir alanın sade ama şiirsel bir şekilde yazılmış olması kitabın güzelliğine güzellik katıyor.
Fetüsün kalp atımı, annesinin okyanus dalgası gibi kabaran nabzının üzerinde uçan bir kuşun kanat çırpması gibi aşikârdı. Bir an durup, bir bedende iki ritmi, bir bedende iki canın sesini dinledim.
………………….
Elini yumruk yapmasını istiyorum ve kasların bir araya toplanışını, parmakları kontrol eden kaldıraç sisteminin olağanüstü girift yapısını hayranlıkla seyrediyorum. Ne kadar da mekaniğiz.
………………….
Uyandı ve annesini gördü; yüzünde baş aşağı dönmüş gökkuşağına benzer bir gülümseme belirdi. O gün ilk sözcüklerini fısıldadı: “Eve dönmek istiyorum.”
Yüzü anlatan bölümde geçen kasların bazılarını hareket ettirmeye uğraşarak suratımda keşfetmeye çalışmam gibi siz de bölümleri okurken bakarak, dokunarak, hareket ettirerek uzuvlarınızı, kaslarınızı vesaire inceleyip araştırmaya kalkışır mısınız bilmiyorum ama kitap boyunca basit ama daha önce hiç duymadığınız bilgiler edinip vücudunuzu tanımaya başlayabilirsiniz. Zira elimizdeki en değerli, ilginç olmasına rağmen aslında çoğunlukla merak etmediğimiz bir malzeme, bedenimiz ve işleyişi.
Heykeltıraş Rodin, gerçeğin içyüzünü gösterdiğine göre sanatta çirkinlik olamayacağını söylemiştir; aynı durum tıp mesleği ve tıbbi görüntüler için de geçerlidir. Tıbbi açıdan konuşacak olursak vücut nadiren çirkindir ve vücuda ait görüntüler de sanatsal denebilecek bir estetiğe sahip olabilir. Bu görüntüler rektuma ait olsa bile.
Hepimizi ilgilendiren en evrensel konuyu incelikle, estetik bir şekilde ve gerçekten hoş bir dille anlatan; bazen eğlenerek, bazen duygulanarak ama kesinlikle rahatça okuyabileceğiniz bu kitabı kitaplığınıza katmanızı tavsiye ederim. Bir kez okumakla yetinmeyip zaman zaman sayfalarını tekrar karıştıracağınızı düşünüyorum çünkü. Domingo Yayınlarına da bu kitabı yayınladıkları için teşekkür ederim.
“Gözün en mutlu olduğu zaman, kapalı olduğu anlardır; oysa işe yaraması için açık olması gerekir.”
![]()
|
- EĞİTİM HAKKIMIZ SÖKE SÖKE ALIRIZ - 6 Haziran 2022
- Zeka mı? O da ne? - 3 Ağustos 2018
- Taşkafa; İdil ve inatçı dedesi… - 20 Nisan 2018