Hakan Keysan yazmış şiirini. Birinci tekil kişiden birinci çoğul kişiye uzanan bir sorunsal içinde her şiirin bütününe yayılan bir ince işçilikle yazmış.
Epey zamandır, şiirin gerilemesinden söz ediliyor. Hem bizim ülkede hem de dünyanın başka ülkelerinde aynı söylem geçerli. Aslında dünyada yaşanan pek çok “gerileme” anlatısı var. Bunların içinde şiirin sesi veya başka bir söyleyişle şiire dair olan ses, gerileme konusunda belki en kısık olanlardan. Yani, kötü olanın dile getirilmesinde de kötü bir tablo ile karşı karşıyayız. İnsanlık için kötü olan şeylerin gerilemesi de iyi; varsa böyle bir şey! Öte yandan, insanlık için kötü olan başka şeylerin ilerleme kaydetmesi için kaçış noktaları bulabiliriz. Örneğin sera gazlarının artması konusuda, “zaten kıyamet kader” diye bir kaçış bulabiliriz! Ya da, zaten dünya bir buzul çağı, bir ısınma devri daimi arasındadır, diyerek teselli bulabiliriz. Hepsi iyi de, şiirin gerilemesi böyle sineye çekilir bir şey değil.
Evet, şiir gerilemekte. Yoksa, Hakan Keysan’ın yazdığı, “Dün Ağrısı” niye elden ele dolaşan bir kitap olmaz? Niye bu kitabın dizeleri dilden dile dolaşmaz? Hakan Keysan’ın şiir kitabının şiir gündemimizde yer almamış olması, şiirin gerilemesi konusunda bir örnek olabilir. Ama daha ötesi, memleket şuarasının da ne denli “geri” olduğunun bir numunesidir bu kitap. Diyelim ki sokağın derdi çok ve şiire sıra gelmiyor. Peki, şairler de mi okumama hastalığına tutuldu. Şairler de mi sosyal medyanın silikon sınırlarıyla bağladı dillerini?
İnce işçilik
Hakan Keysan yazmış şiirini. Birinci tekil kişiden birinci çoğul kişiye uzanan bir sorunsal içinde her şiirin bütününe yayılan bir ince işçilikle yazmış. Ve her şiirin bütününe yayılan bir olumlu “hayalet” imge tadıyla yazmış. Olanca ağrı ve acıları dünden yarına giden süreç içinde (s.42, 44) ve olanca bir gerginliği yumuşak anlatma becerisiyle yazmış.
Müphem/belirsizliği, parodisi ve melezi olmayan şiirler bütünü “Dün Ağrısı” ve şairi de, müphemi, parodisi ve melezi olmayan bir şair. Bunların ne anlama geldiğini düşünsün dostlar; yazılır belki başka bir zaman. Şimdilik diyelim ki, pek şairin kendi parodisine esareti ibret vericidir!
Noktası olmayan bir anlatım ekonomisi
“Ne kadar gitsek gitmek içimizin kalmasıdır” (s.30) demiş, ve görmüş ki, “Bir vaktin kalbinden kaçmasını bir damlanın donmasını” (s.32) ve anlamış ki, “Hep kaçan şeyler tarif eder bizi…” (s.33) Bu ve bunun gibi bir dolu dize ve şiire baktığımızda, Hakan Keysan şiiri için bir gerilemenin söz konusu olmadığını görüyoruz. En gergin ve şiir dışı (s.20) halleri, gergin olmayan bir şiirselliğe dönüştürerek ilerliyor şair. Onca “gerileme” sözü ettik yazının başında; işte şair bunların hepsinin dışında. Şiirlerinde, eksiği olmadığı gibi, tek bir fazla sözcüğü, noktası olmayan bir anlatım ekonomisine sahip şair.
Hakan Keysan şiirini yazmış. Daha ne yapsın ki? Tutup elinizden, Nikfer üzerinden Bozdağ’a götürüp bir de kayak mı öğretsin? Medet çayırlığında tek kale maç yapıp sizden olur olmaz goller mi yesin? Şair, ben’ini aşan bir bireyselliğin şiirini “çoğar çoğar” (s.53) yazmaktan öte ne yapsın ki daha başka! Şunu eklemek gerekiyor: Şiir gerilemiyor, gerileyen dünyanın hegemonik maddi ve düşünsel yapısıdır vesselam.
|
- Azerbaycan Şiiri ve Çağdaş Bir Derviş, İbrahim İlyaslı - 1 Kasım 2018
- Paslı Bir Kelime; Umut - 15 Eylül 2018
- Zor Olanı Yazmak; Kırgın Çocuklar Mevsimi - 1 Eylül 2018
FACEBOOK YORUMLARI