
Gölgesinde’yi okurken “Faşizm iki insan arasındaki ilişkide başlar” (Ingeborg Bachmann) sözü yankılandı zihnimde.
İlk iki romanı Eşik ve Gözlerini Kaçırma’yı severek okuduğum yazarın üçüncü romanı Gölgesinde. Gözlerini Kaçırma, en aydın ve modern görünen pek çoğunun bile üzerine konuşmaya cesaret edemediği anneliğin kutsallığı konusunu ters yüz etmesiyle beni çok etkilemiş, üzerinde düşünülmesi gereken bir eseri. Eşik’te ise özellikle baba-kız ilişkisi, kızın babaya hayranlığı ve kendini ona beğendirmek için çabalaması çok etkilemişti beni.
Gölgesinde’yi okurken “Faşizm iki insan arasındaki ilişkide başlar” (Ingeborg Bachmann) sözü yankılandı zihnimde. “Beni fethedilecek bir toprak parçası değil de, keşfedilecek geniş bir coğrafya gibi görseydin hayatımız bundan farklı olur muydu, ne dersin?” (sayfa 163) Leyla’nın bu sözleri belki de kitaptaki ikili ilişkiyi özetleyen bir cümle. Leyla ile Fikret işleri güçleri yerinde, kültürlü kişilerdir, on yıldır birliktedirler, görünüşte bir sorun yoktur. Leyla bir gün kimseye haber vermeden evi terk eder, kitabın ilk bölümü Arayış ağırlıklı olarak evde Fikret ve Polis memurunun görüşmeleriyle geçer. İkinci bölüm Yürüyüş ise Leyla’nın evden çıkmasından sonraki birkaç günü kapsıyor: Leyla’nın düşünceleri, anıları, karşılaştığı kişilerin hikayeleri yer alıyor. Yazarın diğer iki romanından farklı olarak bu romanında bolca rüyalar ve hayaller var. Hayal ve gerçeği ayırt etmek çok mümkün olmuyor her zaman ve yazarın isteğinin tam da bu olduğunu seziyorum. Şu sözlere katılıyorum kitabı okurken: Neyin ne kadarı gerçek ne kadarı değil bilmek istediğimden emin değilim ki zaten (sayfa 288). Leyla’nın Osman’ın hikayesini dinlerken hissettiklerini, okur olarak ben de romanı okurken hissediyorum:
Bunu söylerken dinleyicisini şaşırtmanın zevkini çıkardığı açıkça görülüyor. Bu haliyle, okuruyla oyun oynayan yazarlara benziyor. Böyle yazarlar vardır evet. Bazı okur oyuna katılmakta direnir. Yazarın anlattıkları kendi aklının sınırlarını aşıyorsa oradan çabucak uzaklaşmak ister. Şu an ben de o okurlardan biri gibi hissediyorum. Oysa kendimi unutsam, alışkanlıklarıma sıkı sıkı tutunmak yerine onları bir süreliğine kenara bıraksam, Osman’ın, Mahir’in –ya da adı her neyse işte- oyununa dahil olabilir, bundan zevk bile duyabilirim, neden olmasın? (sayfa 302).
Yazarın diğer romanlarında da hayranlık duyduğum zaman içinde gidip gelmeler konusundaki başarısı bu romanında da aynı ölçüde etkili, hatta bu duruma zamanda gidip gelme demek büyük haksızlık olur çünkü şimdi ve geçmiş iç içe bir bütünü oluşturuyor metinlerinde, beraber yaşatıyor geçmişi ve şimdiyi. Fikret ile polis memurunun geçmiş ve şimdi üzerine konuşmaları:
“geçmişe gidildiği nerede görülmüş? Yaşanmış bir zamana geri dönülemez. Geçmiş geçmiştir artık.” “Bense tam aksini düşünüyorum,” dedi adam, “geçmişi geri döndürmemize gerek yok, çünkü o zaten burada. Geçmiş geçmişte değil, şimdi ve burada aramızda.”……..”Madem sürekli şimdiyi yaşıyoruz,” dedi “geçmiş nerede öyleyse?” “Şimdinin içinde kılcal damarlarında,” dedi polis, “belki şu söyleyeceğim daha da tuhaf gelecek size ama aslında şimdinin gerçekten var olduğunu da söyleyemeyiz. Şimdinin kılcal damarlarında geçmiş akıyor ise, geçmiş şimdiyi ele geçiriyor demektir. Geçmişin gölgesindeki bir şimdi yanılgı değilse nedir…”(sayfa 109)
Diğer eserlerindeki kadının toplumdaki rollerini sorgulayıcı bakış açısı, bu eserinde de hakim.
İki kadın birbirini bulunca böyledir işte, diyorum şakaya vurmak için. Ya dedikodu yaparlar ya da ağlarlar. Gülmüyor. Bize yakıştırdıkları şeyleri nasıl da hemen geçiriveriyoruz üstümüze değil mi, diyor, sorgulamak aklımıza gelmiyor. (sayfa 195)
Kitaptaki metaforlardan kapak tasarımında da kullanılan helezon merdiven ve topuklu ayakkabı en çok sevdiklerim. Leyla evi terk ederken kocasının onları giyince “tam kadın oluyorsun” dediği topuklu ayakkabılarını çıkarıp, düz ayakkabılarını giyiyor; topuklu ayakkabıların erkeklerin kadınlar için icat ettiği prangalar olduğu söyleniyor kitabın bir yerinde.
Kitabı okurken aldığım notlara bakıyorum ve altını çizdiğim daha pek çok satırı burada paylaşmamak için kendimi tutuyorum, yeterince paylaştım sanırım, fazlası yazar ile okurun arasına girmek olacakmış gibi görünüyor. Okuyunuz ve keyfini çıkarınız.
![]()
|
- Artık Bir Kitabım Var - 5 Nisan 2018
- 1980’lerin Nijeryası’nda bir hikaye: Benimle Kal - 13 Şubat 2018
- Martıya Uçmayı Öğreten Kedi - 28 Ekim 2017
FACEBOOK YORUMLARI