İki şiir kitabının da haiku niteliğinden bağımsız olarak, bu konudaki bir başka görünümden de söz etmek gerekiyor. Başka ülkelerin ve kültürlerin kültürel verilerini kullanmak veya kullanmak bağlamında haiku!
Sıklıkla yaptığım doğa içi yolculuklarda, zamanla doğanın kendi içinde bir şiiriyetinin mutlak olduğunu düşünmeye başladım. Bu düşünce içinde doğayı şiirle anlatmanın uygun yollarından birinin haiku olduğunu düşünür oldum.
Bilindiği gibi, haiku bir Japon şiiri türüdür. Biçim olarak üç dizeden oluşur. Bu üç dizenin hece sayısı bellidir. Birinci dize beş, ikinci dize yedi, üçüncü dize beş heceden oluşur. Bu ölçü, Japon dili ve kültürünün, o dilin ve kültürün sentaks ve semantiğine uygundur. Bu şiirin içeriği genelde doğa, doğanın dönüşümleri, mevsimler ve aşktır. Haiku türündeki bu çok kısa şiirlerde, yalınlık ve derinlik bir aradadır.
Haiku ile düşünsel bir yolculuk içindeyken, Yaprak Öz’ün “eski saat tik tak” adlı şiir kitabı da bana eşlik etti. Yaprak Öz’ün kitabı görünüşte haiku türünde yazılmış şiirlerden oluşmuyor. Ancak, şair, görece uzun şiirlerinin içine gizli haiku şiirleri ve bu şiirlerin yalınlığını ve derinliğini yerleştirmiş gibi. Bu yalınlık ve derinlik zaten şiirin olmazsa olmazıdır. Yaprak Öz’ün başarılarından biri, bu nitelikleri kitabın tüm şiirlerinde gerçekleştirmesi. Dahası, şiirlerde haiku özelliklerini hem toplumsal bağlamda (Ağaçların Hatıraları, s. 22) hem de kişisel bağlamda (s. 27, perili Köşk) sektirmeden kullanmasını biliyor. Tek bir dizeyi bir haiku gibi okuyabilirsiniz; “Yapraklarını kışın da dökmez umutları çocukların,” dizesi gibi (s.23) örneğin.
“Eski Saat Tik Tak” salt haiku üzerinden değerlendirilemez elbet. Bu vurgu, bizim belki de öznel bir yaklaşımımız. Kitabı oluşturan şiirlerdeki imge zenginliğini düşündüğümüzde, hiç haiku tekniği gündemde olmasa bile biçimde yalınlık, anlam ve içerikte derinlik saptaması geçerli olacaktır. Şiirleri bir yelpaze gibi açılan imge demetiyle, prizma etkisi dediğimiz, her okumada farklı bir şiirsel tat veriyor. Kısacası okumayla “tüketilmeyen” bir şiirsel bütündür söz konusu olan.
Yaprak Öz’ün kitabında haiku avcılığı yaparken, postadan gelen – Kadir Aydemir kardeşimizin inceliğiyle- bir haiku kitabı bu alanda ufkumuz biraz daha açtı. Ayşen Gacan Gülbağ’ın, “Düşün Düşü” adlı şiir kitabı haikulardan oluşuyor. Şairin ilk kitabı olan “Düşün Düşü” haiku türünün biçimsel teknik özelliklerine sıkı sıkıya bir bağlılık özelliği göstermiyor. Bunun yerine, Türkçe dilinin ve Türkçe şiirin biçim, biçem ve içeriğe göre bir söyleyişe sahip. Şair, üç dize kuralına uymuş, ancak beş/yedi/beş hece sayısını zorunlu görmemiş. Bu seçim, doğru ve yerinde olmuş. Çünkü, böylesi bir teknik zorunluluğa bağlı olmak, dilin sahip olduğu özel niteliklere uymayabiliyor. Ve sonuçta ortaya biraz zorlama örnekler çıkabiliyor. Bu açıdan yapılan şiirsel/estetik seçim ve sentez yerinde başarılı. Özetle, Ayşen Gacan Gülbağ’ın kitabında, çeviri gibi değil, Türkçe dilinde yazılmış haikular söz konusu. Şair, “kömür dumanı-/durdum kokladım/çocukluğumu” örneğinde, eski kışların yoğun kömür kokusunu hepimize koklatıyor.
Ayrıca belirtmek gerekir ki; haiku şiirine çok uygun düşen, kitabın desenleri de şairin eseri.
İki şair, iki kitapla, defalarca okunduğunda “tükenmek” yerine çoğalması olanaklı şiirlerle bize bir şiir zenginliği sunmakta.
Hafif bir haiku değinisi…
İki şiir kitabının da haiku niteliğinden bağımsız olarak, bu konudaki bir başka görünümden de söz etmek gerekiyor. Başka ülkelerin ve kültürlerin kültürel verilerini kullanmak veya kullanmak bağlamında haiku!
Zaman zaman parlayıp küllenen “yedek” tartışmalarımız vardır. Genelde bu tartışmaların, tartışmanın taraflarının amacına, gönlüne ve belki de enerjisine göre bir seyir izlediği olur. Sanat edebiyat alanında yaratıcı tartışmaların görece azlığı düşünülürse, her türlü tartışmaya “aç” olduğumuz söylenebilir. Bu anlamda, ortaya çıkan tartışmanın iç dinamikleri bir yana, yaşanıyor olması bile bir olumlu durum olarak ele almak gerekebilir.
Kimi zaman, tartışma ve görüş/düşünce açıklamaları, özellikle sosyal medya mecralarında oldukça düşük yoğunluklu olarak yaşanabilmektedir. Sosyal medyanın kalitesi ile kalibresi arasındaki ters orantının farkında ve bilincinde olanlar için bu tür sonuçların olumsuz bir yanı olmayabilir. Ama, bu mecraları fazla ciddiye alanlar için sorun yaşanabilir.
Bu konuda, geçmiş zamanda, bir haiku tartışmasının yaşandığı anımsanacaktır. Bu konuda, dostlar arası bir toplantıda, pek çok biçim ve içerik ve hatta yöntemin “dış” kaynaklı olduğu/olabileceği üzerine görüş bildirmem nedeniyle kimi dostları kızdırmıştım. Sosyal medyada yer alan haiku “aleyhindeki” yazıları okuyup etkilenen arkadaşlarımız tepki göstermişti. Bir çeşit “yerli malı kullan vatandaş” estetik yaklaşımı söz konusu olmuştu.
Ülkemizin kültürel geleneğinde, kültür sanat akımları başta olmak üzere, genelde bir kronolojik kolaycılığa sapılır. Örneğin edebiyat ya da sinema dönemlerimize verdiğimiz adlandırmaları düşündüğümüzde ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır. Sadece dönemleri değil, “akımları” dahi içine alan bir kronolojik sıralama dikkati çeker. Kronoloji yerine, sosyal ve tarihsel dinamiklerden kaynağını alan kavramsal nitelemelerin eksikliği, düşünsel yoksulluğumuzdur bir bakıma. Bu bağlamda,- neredeyse- kronoloji yerine etkilenmeler üzerinden bir sınıflama dahi yapılması olanaklıdır; Fransız edebiyatı etkisindeki Türk edebiyatı, Alman etkisindeki, Rus/Sovyet etkisindeki… Bu sınıflamanın doğru olduğunu iddia etmiyoruz elbet, ancak tartışmanın sınırların genişletecek olursak, görünümle ilgili bir yaklaşım seçeneğidir söz konusu olan.
Başka bir açıdan baktığımızda, roman, senfoni, liberetto… gibi başlıklarla, dil, kültür, gelenek gibi alanlarda farklı tartışmaları yapabiliriz. Sonuçta, başka bir ülke kültüre ait bir etkilenme söz konusu olduğunda eğer “bünye” kabul etmiyorsa, ne yapsanız boşunadır. Haiku örneğinde de, Japon dil sistemi ile Türkçe arasındaki yakınlık/benzerlik, bir “bünye uyuşmazlığı” sorununa neden olmamıştır.
|
|
- Azerbaycan Şiiri ve Çağdaş Bir Derviş, İbrahim İlyaslı - 1 Kasım 2018
- Paslı Bir Kelime; Umut - 15 Eylül 2018
- Zor Olanı Yazmak; Kırgın Çocuklar Mevsimi - 1 Eylül 2018
FACEBOOK YORUMLARI