Tara, ilk deneysel romanıyla hayallerinin kapısını araladı. Yağlıboya Babaanne Oğlak Yayınları tarafından yayımlandı.
Fotoğraf sanatçısı Lale Tara 1957 yılında İstanbul’da doğdu. Genç yaşta hayallerini de yanına alarak İstanbul’dan ayrıldı. Bir süre sonra doğduğu ve büyüdüğü şehre geri döndü. Tara, ilk deneysel romanıyla hayallerinin kapısını araladı. Yağlıboya Babaanne geçtiğimiz günlerde Oğlak Yayınları tarafından yayımlandı. Kitabın incelikle belirlenmiş adıyla başlayalım: “Gencecik bir kızken yaşadığı kalp kırıklığını bahane ederek, ülkenin doğusundan kalkıp batısına, bu araziye gelip ‘Kertenkele’ adını verdiği oyuncak fabrikasını kurmuş. Zora düştüğünde kuyruğunu bırakıp kaçan, sonra yakaladığı ilk fırsatta yeniden kuyruk uzatan kertenkele, bu özelliği yüzünden çocukluğundan beri Yağlıboya Babaanne’nin en çok sevdiği hayvan olmuş.” Dostlarla yollar uzun zaman önce ayrılmıştır. Geçmişe yoğunlaşıp yaşanmışlıkları teker teker geri çağırmak, duygularını anlamlandırmak veda etmenin farklı bir yoludur. Çaresiz bir şekilde savrulurken tutunacak dallar ancak yazılacak öyküler olabilir. Geçmişi yazarak geri çağırmak… Pişmanlıklardan kaynaklanan yakıcı duyguyla ancak bu şekilde baş edilebilir.
Yağlıboya Babaanne’nin merkezinde hayat dolu bir genç kız var. Uzun soluklu, hiç bitmeyecek gibi duran bir yolculuğun başlangıcında duruyor. Konservatuar sınavlarına hazırlanırken çağrışımlar aracılığıyla İstanbul’dan kalma anılarına dönüyor. Belleğindeki izleri, tortuları değerli bir maden gibi işleyip ışıltılı öykülere dönüştürüyor. Novellayı oluşturan yedi öyküyü birbirine bağlayan veya ayrı ayrı okunmalarını sağlayan durum anlatıcı kadının duygu halleriyle ilintili. Öyküler birbirini tamamlarken geçmiş-şimdi-gelecek de iç içe geçiyor. Anlatıcı genç kadının geçmişi koruma, kurtarma yollarından biri bu. Kaybettikleriyle kazandıklarının arasındaki dengeyi korumaya çalışan, deneyimlediği olumlu şeylerin süresini uzatarak olumsuzlukları kısa tutma becerisini gösterebilen kadın kahramanın kuvvetli bir belleği var.
Anlatıcı genç kadının yaşadığı şehirlerin karakterini yansıtan müzeler, nehirler, köprüler, parklar, filmler ve kahramanlar atmosferi kuruyor. Okuyucuya bir film sahnesindeymiş gibi hissettiriyor. Düşsel, tutku ve sanat dolu yetmişli yıllar fonda akıp gidiyor. “Woodstock’tan dalga dalga yayılan müziğin yansımalarında geçen 70’li yıllar… Hair müzikali. Nilüfer ‘Dünya Dönüyor’ diye seslenirken Gilbert O’Sullivan, Clair’i tanıştırdı bizlere. Yaşamımdaki birçok ilkin bir arada veya peş peşe yaşandığı yıllardı. İlk aşk, ilk öpüşme, ilk ayrılık acısı, ilk konser, ilk uçak yolculuğu, ilk uzun tren yolculuğu, ilk müze ziyareti, ilk iş ve sonra hepsinin tekrarı… Duygularım, düşüncelerim, alışkanlıklarım, saçım, başım, giysilerimle 70’li yılları sık sık ziyaret ediyorum. O yıllarda oluşan dostlukları itinayla koruyorum. Şimdinin teknolojik imkânlarından da çok keyif aldığım için 70’lere geri dönerken yenilikleri de beraberimde götürüyorum,” diyor yazar Lale Tara dönemin kültürel atmosferi hakkında.
Yağlıboya Babaanne’de aslında altmışlı yaşlarda olduğuna dair lekeler bulunan anlatıcı kahraman gençlik günlerine dönüyor. O, aynı zamanda bir gezgin; Bern, Zürih, Milano, Paris, İstanbul, New York… Her bölümde farklı bir kente götürüyor okuyucuyu. Bütün kentlerin onun için çok değerli olduğunu satır aralarında hissettiriyor. Düşünceleri de bedeni de mekânlarla bütünleşiyor. Kentlerle birlikte hayatına farklı kişiler giriyor. Aşk, kentler ve sanat üzerinden kendini bulma yolculuğu bu. Şimdinin güncelliği filmler, heykeller, resimler ve roman kahramanlarıyla içe içe geçmiş durumda. Yetmişlerde genç olmanın anlamı üzerine düşünüyoruz.
Tara’nın incelikle kurguladığı ilk romanı Yağlıboya Babaanne’de sonu aşka, sanata, kentlere çıkan eylemler var. Anlatıcı, bir yandan novellasını kurmaya, anılarını korumaya çalışırken bir yandan da etkilendiği roman kahramanları ve dekorun olmazsa olmazı kıyafetleri eşliğinde okuyucuyu 70’lerin kültürel atmosferine doğru unutulmayacak bir yolculuğa çıkarıyor.
Lale Tara’nın yazmaya devam etmesi dileğiyle…
|
- Erkeklere Her Şey Anlatılmaz - 10 Mayıs 2020
- AŞK VE TUTKUNUN ROMANI: SON SİYAH - 30 Nisan 2020
- GÜÇ MEVSİMİ’NE DOĞRU… - 31 Mart 2020
FACEBOOK YORUMLARI