İş cinayetlerinin yalın gerçeği; Uzakta

Mine Soysal’ın romanı Uzakta, iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçilere adanmış bir roman. Bu bağlamda, işçi sınıfının gündemiyle doğrudan ilişki kuran bir iş cinayetleri romanı.

“Görsel: Mert Tugen (SabitFikir, Haziran 2014)”

Amerika’da patlak verip, tüm dünyayı doğrudan etkileyen ve 2008 yılının son aylarında ortaya çıkan ‘Mortgage Krizi’nin bizim memlekette de yansımaları farklı şekillerde tezahür etti. İki sınıf arasındaki uçurum daha da derinleşti. Milyonlar, yoksullukla mücadele eder haldeyken eskisinden fazla yoksullaştı. Krizden bir çıkış yolu olarak, “sıcak para”nın döngüsünde tahribata neden olmayacak sektörlerin üretim hızları arttırılarak devam ettirildi. İnşaat sektörü, doğrudan insan eliyle gerçekleşen bir üretim sürecine sahip olduğundan istihdam alanları yarattı. İstihdam yaratılırken, güvencesizlik ve iş güvenliği gibi kavramlar sektör açısından önemini kaybetti.

0000000619062-1

Kafamızı ne yana çevirsek bir inşaatın yükseldiğini görmek mümkün. AVM’lerin, toplu konutların yeniden inşası sürecinde “kent soyluları” merkeze doğru hareket ederken, yoksullar kentin “arka bahçelerine” yönlendirildi. Arz’ın Talep’ten daha hızlı geliştiği inşaat sektöründeki üretim çılgınlığı harç malzemesi olarak işçilerin bedenini kullanmaktan bir an olsun geri durmadı.

İşçi ölümleri istatistiklerine şöyle bir baktığınızda hangi sektörde ne kadar işçinin hayatını kaybettiğini görebilirsiniz. İnşaat sektörünün “dinamizmi” inşaat işçilerinin ölümleriyle doğru orantılı olarak ilerliyor. Hızlı üretimin ve hızlı teslimat hedeflerinin bir sonucu olarak iş cinayetlerinin önüne geçilemiyor.

Mine Soysal’ın romanı Uzakta, iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçilere adanmış bir roman. Bu bağlamda, işçi sınıfının gündemiyle doğrudan ilişki kuran bir iş cinayetleri romanı.

2014 yılının Nisan ayında yaşanan bir iş cinayetini hatırlayacaksınız Mine Soysal’ın romanında. İş cinayetlerinin romanı olan Uzakta, dershane parasını biriktirmek için Van’dan İstanbul’a gelen 19 yaşındaki Erdoğan Polat’ın anıtı olarak belirdi gözümün önünde.

Romanın kahramanı Erdoğan yoksulluk içinde yaşayan bir ailenin çocuğu. Matematik öğretmeninin teşvik etmesiyle tahsil hayatına üniversiteyi kazanarak devam etmek ister. Üniversiteye hazırlanması için dershaneye gitmesi gerekir. Dershaneye gitmesi için de paraya ihtiyacı vardır. Arkadaşlarının taktığı ismiyle Erdo, gerekli olan parayı biriktirmek için İstanbul’a gelir ve büyük bir inşaatta çalışmaya başlar. Çalıştığı inşaatta büyük patronun kızıyla denk gelir bir gün. Kızın adı Dünya…

Erdo ve Dünya’nın hayatları romanın ilerleyen kısımlarında kesişecektir. Bununla birlikte, Dünya’nın romana dahil olmasıyla beraber sınıfsal konumu birbirinden farklı olan iki gencin yaşadıkları hayata dair incelikli bir anlatımla karşılaşacaksınız.

Şantiyelerde çalışan işçilerin hayatlarına dair ayrıntılı bir kesitin yer aldığı romanda, uyku alanlarının, yaşam koşullarının, izin günlerinin yetersizliğinin, sosyal yaşantıdan uzak kalmanın bir işçinin hayatını ne kadar etkilediğini okuyacaksınız.

Müthiş bir servetin içinde yalnızlık yaşayan Dünya’nın hayatına tanıklık ederken aslında zenginliğin insanların mutluluk kaynağı olmadığını ifade eden sade bir anlatım var romanda. Diğer yanda ise koskoca haftada sadece yarım gün izni olan Erdo’nun hayallerinden ve sevdiklerinden uzakta sürmekte olduğu yaşantısının zorluklarını en derininizde hissedeceksiniz.

Erdoğan’ın yaşadığı hayat inşaat sektöründeki tüm işçilerden soyutlanamaz. Bu bağlamda Erdoğan’ın hayatına tutulan ışık, aslında ölümle burun buruna çalışan tüm işçileri ifade ediyor.

Mecidiyeköy’de Ali Sami Yen Stadı yerine yapılan rezidans projesi inşaatında yaşanan iş kazasında, dershane parası biriktirmek için Van’dan gelen 19 yaşındaki Erdoğan Polat.

Sağlıksız koşullarda konteynırlarda yaşama zorunluluğu, şantiyede atılan her adımın ölüm riski taşıması gibi kavramlar sektörün temel özelliklerinden sadece bazıları. Erdo’nun arkadaşı Ali İsmail’in iş kazası geçirmesinin ardından anlatılan taşeron gerçeği ise romana konu olmuş bir hayal değil, bu hayatın bir gerçekliği. İş kazaları sonucu yaşanan yaralanmalarda ya da cinayetlerde taşeron ve asıl firmanın karşılıklı olarak sorumluluğu birbirine atması ise yalan değil gerçek. Bu tip durumlarda ise yaşanan durum sorumlu firmalar tarafından parayla örtülmeye çalışılıyor.

Daha 19 yaşındayken İstanbul’a çalışıp para biriktirmek için gelen Erdoğan Polat kardeşimizin hayatı romanlara konu oldu. İşçilerin yaşadığı hayatın istatistiki verilerden çıkarılıp roman yapılması ise iş cinayetlerine yaklaşım açısından son derece olumlu bir adım.

Mine Soysal’ın romanında Gezi Direnişi’ne yapılan şu göndermeyi ise gözlerden kaçırmamak gerek; “Şu parkın ağaçları kesilmesin diye karşı koyanlar, Erdo’yu da koruyabilseydi keşke.”

Bir parktaki ağaçların kesilmesine karşı koyanlar ile Erdolar’ın canını kendi canı yerine koyanların yolu elbet kesişecektir. Bize de o gün Cemal Süreya’nın şiirine bir gönderme yapmak düşer; “İşte o gün geldi!”

İş cinayetlerinde hayatını kaybetmiş olan nasırlı ellere adamış bir kitabı okumak ve okutturmak ise boynumuzun borcudur.

Erdoğan Polat şahsında iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiş olan tüm işçilerin güzel yüzleri unutulmasın diye…

  • Uzakta
  • Mine Soysal
  • 255 Sayfa
  • Kasım 2014
  • Yayınevi: On8 Kitap

Gün Çağ Aydın
Takip için
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Aslında katili de biliriz, hırsızı da; Çözülememiş Suçlar

Read Next

Platonov’un Işığını Fark Ettiniz mi?

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *

Follow On Instagram